1990’lı yılların Türkiye siyaseti açısından taşıdığı anlama ulaşmaya çalışan her çabanın çok değişkenli bir düşünme biçimini gerektirdiği hepimizin malumu. Bu anlamda karşımıza çıkan iki önemli kırılma ise sırasıyla Kürt Özgürlük Hareketi ve İslamcı hareket içerisinde yaşanan dönüşümler ekseninde şekillendi. Ve tabii bu dönüşümlerin hepsini kat eden, hepsine eşlik eden kadın hareket(ler)i…
1980’lerde hareketlenen kadın örgütlerinin 1990’larda sivil toplum içinde kurumsallık kazanırken, beri yandan siyasal gündemleri belirlemesi kaçınılmazdı. LGBT hareketinin şekillendiği bir dönemden bahsediyoruz. O zaman kadar verili kabul edilen pek çok kavramın (başta “kadın” olmak üzere) sorgulanmasına sebep olan tüm bu gelişmelerden bağımsız bir siyasal alandan söz etmek mümkün olamazdı. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) tam da bu kavşakta, Türkiye sosyalistleri ile Kürt hareketinin mücadelede ortaklaşma deneyimlerinin ilk temsilcisi olarak ortaya çıktı.
Bugün gelinen noktada tüm bunları yeniden ama yeni bir dil içinde tartışmayı gerekli kılacak bir durumda olduğumuz aşikâr. 90’lar olanca yoğunluğuyla geride kalamazken, dünya yeni toplumsal hareketler ve örgütlenme biçimleri ile yükselen muhalif seslerin hâkimiyetine girmek üzere. Bu bağlamda, bir yandan yeni olanın dile dökülmesi önemini korurken bu çabanın başlıca uğrağının 90’ların mirası olması kaçınılmaz görünüyor.
Tüm bu tartışmaları gerekli kılan siyasal gelişmeler ise yakın dönemde karşımıza çıktı. Türkiye sosyalistlerinin temsilcilerinin blok adayları olarak girdikleri 2011 Genel Seçimleri ardından Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) milletvekilleri olmaları ardından ikinci bir sürecin başladığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz.
Yeni bir eşik
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) başlattığı süreç bugün Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kurulması ile Türkiye siyaseti açısında yeni bir eşik oldu. Türkiye sosyalistleri ile Kürt özgürlük hareketi arasındaki ilişkinin derinleşmeye başladığı bu yeni süreçte, yeni siyaseti tartışmayı ise kaçınılmaz. Gündemimiz, daha melez, daha çoklu, daha ilişkisel, daha etkileşimsel yeni düşünme biçimleri ve yaklaşımlar…
Tam da bu aşamada Avrupa’da, Latin Amerika’da siyaseti güçlendiren yeni koalisyon partileri önem kazanıyor. Nihayetinde Türkiye’de karşımıza çıkan siyasal hareketliliğin dünyanın dört bir yanında ortaya çıkan toplumsal hareketlerle bir arada düşünülmesi gerekiyor. HDP'nin 1 Şubat 2014 Cumartesi günü Ankara’da gerçekleştireceği “Yeni Siyaset Arayışları: Radikal Demokrasi Mücadelesinde Yeni Muhalefet ve Örgütlenme Biçimleri” başlıklı toplantı bu ihtiyaca yanıt olma çabası olarak gelişmiş bir fikrin ürünü.
Toplum ve Kuram Dergisi konferans öncesinde katılımcı partilerden, Yunanistan’dan SYRIZA (Synaspismós Rizospastikís Aristerás/Radikal Sol Koalisyon) Dış Politika ve Savunma Sekreteryası Koordinatörü Sotiris Roussos’tan bu konular hakkındaki fikirlerini sordu.
Sotiris Roussos: “Parlamentoda ve hükümette çoğunluğu kazanmak toplumda radikal değişikler yapmak için yeterli olmayacaktır.” |
Dünyada sol-sosyalist ve diğer özgürlükçü hareketlerin genel durumunu değerlendirir misiniz?
Son on yılda dünya genelinde toplumlarda temel toplumsal ve siyasal haklar küresel spekülatif finansal kapitalizmin eşi görülmemiş doğrudan saldırısıyla karşı karşıyalar. Kapitalizm sadece toplumların gelirlerine veya refah devletin önemli unsurlarına saldırmakla kalmıyor; yok olmaya yüz tutmuş temel demokratik hakları tehdit ediyor, çevreyi tahrip ediyor ve günlük hayatlarımıza el uzatıyor. Bu neoliberal belaya karşı tepki gösteren çoğul sol ve özgürlükçü hareketler toplumları harekete geçiriyorlar ve “Başka Bir Alternatif Olmadığı” [1] yönündeki anlayışı reddederek toplumsal adalet ve saygınlık içeren alternatifler için gayret ediyorlar.
Bulunduğunuz bölge ve ülkenin özgün koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu koşulları dikkate alan bir yerden siyaset yapmak nasıl mümkün?
Hem Yunanistan’da ve bölgede tarihsel bir dönüm noktasında olduğumuz şüphesiz. Akdeniz’deki sosyal mücadelelerdeki yükseliş bizim neoliberalizmin gaddarlığına karşı yalnız olmadığımızı gösteriyor. Sadece Akdeniz toplumlarında değil, Batı Avrupa’da da güçlü müttefiklerimizin olduğu ortaya çıkıyor; özellikle Avrupalı işçi sınıfları Güney’deki kemer sıkmanın ve sosyal refahın çökertilmesinin kendilerine kazanç getirmediğini fark ettiklerinden beri. Bu politikaların tam tersine daha çok gerileme, işsizlik ve sefalet anlamına geldiğini fark ettiler. SYRIZA Avrupa’ya ve Akdeniz’e karşı klostrofobik, içe dönük bir politika önermiyor. Kemer sıkmaya, işsizliğe ve barbarlığa karşı mücadelemizin Avrupa’daki ve Akdeniz’deki bütün insanları içerebileceğini ve içermesi gerektiğini açıkça belirttik.
Sosyolojik olarak partiniz kimleri temsil ediyor? Sizin hedeflediğiniz farklı kesimler var mı?
İşçi sınıfları kemer sıkma politikaları ve ekonomik daralma yüzünden çok acı çekiyor. İşsizlik sadece geleneksel işçi sınıflarında değil, entelektüeller, orta sınıf girişimciler ve bilim insanları arasında da yaygın. Özellikle genç kesim toplum ve ekonomi hakkında bakış açısı geliştirme imkânından yoksun bırakılmış durumda. Daha da önemlisi, güvencesiz çalışan işçilerin; istikrarsız sosyal durumlarda yaşayanların; kayıtdışı ekonomide ve işgücü kara borsasında olanların; sıfır saat kontratlı, haftada yedi gün sınırsız saat ve sürekli daha ucuza çalışanların sayısı sürekli artıyor
Partinizin nasıl bir örgütsel yapısı ve nasıl bir politik çizgisi var? Parti içi demokrasiyi nasıl ve hangi yeni veya alternatif mekanizmalarla işletiyorsunuz? Koalisyon partilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Temmuz 2013’deki son konferansımızdan beri koalisyonun parçası olmasak da, siyasal görüşlerin çeşitliliğine ve siyasal stratejilerimizin aşağıdan yukarıya bir şekilde belirlenmesine hala değer veriyoruz. Çoğulculuğun zengin geleneğinin ve tabandan demokrasinin günümüz sosyal mücadelelerinin karmaşıklığını anlamak için temel olduklarına ve bizim sosyal hareketlerden kaynaklanan hareketimize esin verdiklerine inanıyoruz.
Sandık siyasetinin veya seçimlere katılmanın yürüttüğünüz mücadele açısından anlamı nedir? Bir başka deyişle sol radikalizm tarafından uzunca bir süre sorunlu görülen ve hatta reddedilen parlamenter sistem içinde siyaset yapmak, devlet üzerine ve iktidar için mücadele vermek fikrini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şüphesiz ki parlamenter sistem bizim politik mücadelemizin merkezinde. Ancak, sosyal hareketlerin siyasal hayatta oynadığı başat role de değer veriyoruz. Parlamentoda ve hükümette çoğunluğu kazanmak toplumda radikal değişikler yapmak için yeterli olmayacaktır. Bu büyük uğraşının başarılı olması için güçlü bir kitle hareketinin katılımı gereklidir. İnsanlar daha iyi bir toplum elde etmek için hareketlenmediği müddetçe ne SYRIZA ne Tsipras insanları kurtarabilir.
Partinizin taban örgütlülüğünü nasıl kurdunuz? Bunun için alternatif örgütlenme modelleri geliştirdiniz mi?
Cevap aşağıdan yukarıya demokrasi, her mahallede taban örgütler, kuvvetli kadın katılımı ve katılıma açık komiteler. Örneğin, dış ilişkilerin her zaman elitlerin ve uzmanların ayrıcalıklı işi olduğu düşünülmüştür. Biz partimizin uluslararası politikalar ve ilişkiler komisyonunu kurarken, her parti üyesine ve ilgisi olan arkadaşlara sürece katılmaları için açık bir çağrı yaptık. Bundan beri düzinelerce insan komiteye ve alt komisyonlara dâhil oldu.
Size göre farklı toplumsal hareketlerle organik ilişkiler kurmak nasıl mümkün? Sizin geçmişten bugüne bu hareketler arasında aşmak zorunda olduğunuz gerilimler oldu mu? Farklı toplumsal hareketler arasında gerilime neden olma potansiyeline sahip noktalar nelerdir? Ya da siz gerek parti içinde gerekse genel politik hayatta bunlar arasında gerilimsiz, uyumlu bir birlikteliğin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
Sosyal hareketlerin çokluğuna ve bağımsızlığına olan saygı bizim onlarla olan ilişkimizin temel taşıdır. Sosyal hareketlerin parti politikalarının sözcüleri olarak algılayan eski teoriler güncelliklerini yitirmekle kalmadılar; aynı zamanda bu hareketleri bürokratikleştirme ve zayıflatma riskini barındırıyorlar.
Partinizin etnik, dini, cinsiyete dayalı, sınıfsal ve benzeri farklılıklara karşı tutumu ve yaklaşımı nedir?
İş gücünün toplumsal kuvveti, ekoloji ve feminizm partimizin itici kuvvetleridir. Gerçekten solcu olan bir partinin dört bacaklı bir masa gibi görülmesi gerektiğine inanıyoruz: bu ayaklar sosyalizm, vatanseverlik, evrenselcilik ve hümanizmdir. Bizce böyle bir masanın üzerinde tarihten gelen birçok farklılıkları çözebiliriz. (BŞ-BY/HK)
[1] Sotiris Roussos burada Margeret Thacther yönetimiyle özdeşleşen “TINA (There is No Alternative/Başka Alternatif Yok)” sloganına göndermede bulunuyor (ç.n.).
Çeviren: Firuze Simay Sezgin
* Bu söyleşi Toplum ve Kuram dergisinde yayınlandı.