Suzan Batu’nun kadının toplumdaki yerini sorguladığı “Elimin Hamuruyla” sergisi 2 Şubat’ta Barış Manço Kültür Merkezi’nde ziyaretçilerine açıldı. Daha öncesinde kadına dair eserler çıkarmayı düşünmediğini söyleyen Suzan Batu ile sergi mekanında konuştuk.
Suzan Batu: Amacım ‘öteki’ olan kadını görünür kılmak
Batu, önceleri gördüğü, beğendiği ressamların hep erkek olduğunun, bu sebeple il başlarda ressamlığı sadece erkeklerin yaptığı bir iş sandığını söylüyor. Şimdi ise ‘öteki’ olan kadını görünür kılmak için eserler üretiyor ve ABD’li gazeteci ve kadın hakları savunucusu Gloria Steinem’in bir sözü ile durumu açıklıyor: “Kadınlar yaşlandıkça radikalleşir.”
Batu işleme sanatından etkilenmiş; işlemeyi kadına atfedilen bir iş olması sebebiyle önemsiyor. Kadına atfedilen işlerin değersizliğini sorgularken bu işleri eserlerinde değerli hale getiriyor. İşlemenin bir sanat eseri olarak çok sonra sergilerde görmeye başladığını da sözlerine ekliyor.
“Yunan medeniyeti anaerkil toplum üzerine kuruldu”
Tasarımını Suzan Batu’nun, dikimini ise Halide Jan’ın üstlendiği sergide yer alan kıyafetlerin tanrıça kıyafetleri olduğunu belirten Batu, tanrıçanın bütün olarak bir kavram olduğunu söylüyor ve tanrıçanın rolünü şöyle açıklıyor:
“Tanrıça tabiatı doğuruyor ve canlandırıyor, sonra da yaşlanıyor ve tabiatı öldürüyor. Sonra tekrar aynı döngü başlıyor. Tanrıça, arkeoloji müzelerinde anlatılan bereket tanrıçası gibi bir şey değil. Tanrıça bir kavram. Ancak Yunan mitolojisinde durum çarpıtılıyor ve tanrıçayı önemsizleştiriyorlar. Anaerkillik, M.Ö. 1500’lü yıllara kadar devam edebiliyor. Ancak erkek egemen yağmacılar, ana tanrıçaya inanan kavimleri zaman içinde yağmalıyor. Anaerkil toplum 30 bin sene sürüyor. Yani, Yunan medeniyeti havadan inmiyor. Yunan medeniyeti bunların üzerine kuruldu.”
Kültürün avlanmaktan ibaret olmadığını söyleyen Batu, insanlığın elbise dikerek, çocuklara bakarak, otların neye yarayıp yaramadığını anlayarak geliştiğini söylüyor.
“Dünya, ihtiyaçları karşılamak üzerine kurulmalı”
Yazının henüz icat edilmediği dönemlerle ilgilenilmediğini belirten Batu, Arkeolog Marija Gimbutas’ın çalışmasını şöyle anlatıyor:
“Arkeoloji müzesindeki çanakların üzerindekilere geometrik desen diyorlar. Geometrik değil o desenler. O desenler bir soyutlama ve hepsinin bir anlamı var. Gimbutas, tüm çanaklar üzerindeki desenleri, figürleri birleştiriyor ve buna bir ‘lisan’ diyor. Gimbutas, bir sürü veriyi birleştirerek tarih yazdı.”
Sembolik annelikten söz eden Batu, insanların birbirlerine bakmaları gerektiğini ve birbirlerinin iyi olduğundan emin olmaları gerektiğini söylüyor. Batu, dünyanın ihtiyaçları karşılamak üzerine kurulması gerektiğini belirtiyor.
Kadın sanatçılara ise ne yapmak istiyorlarsa onu yapmalarını öğütlüyor ve ekliyor: “Sanat bundan başka bir şey değildir. Onu yaşadığını hissetmektir."
Suzan Batu hakkındaRessam. Avusturya’da Graz Üniversitesi’nde Çevirmenlik Bölümü'nde okudu. Daha sonra ABD’ye taşındı ve Oakland’da California College of Arts and Crafts’ın, Resim Bölümü’nden mezun oldu. 1991’de City University of New York, Brooklyn College’da yüksek lisansını tamamladı. O tarihten sonra işlerini ABD, Türkiye, Belçika ve Hollanda’da birçok kişisel ve karma sergide sergiledi. Eserlerinden biri, Los Angeles ve New York’tan sanatçıların katıldığı, gezici bir grup sergisi olan Eye Candy’ye dahil oldu. Bill Doherty ile birlikte çalıştığı bir grup sergisi olan Fashioned, White Box Gallery, New York (1998), Philadelphia (1999) başta olmak üzere pek çok serginin küratörlüğünü yaptı. Yaşamını ve çalışmalarını New York’ta sürdürüyor. (Kaynak: dirimart.com) |
(EA/HK)
Fotoğraflar: Evin Arslan