"Suyun metalaşması derken sadece su için yüksek bedeller ödemekten değil, insanlığın var olması veya tamamen yok olmasından söz ediyoruz."
Sosyalist Feminist Kolektif'in (SFK) düzenlediği "Kapitalizm, Yoksulluk, Savaş ve Su'yun Kadın'a Dokunuşu" adlı panelin ilk konuşmacısı Gaye Yılmaz'ın bu sözleri, anlatılanların özeti gibiydi. Yılmaz, kapitalistlerin 1970'lerden itibaren kar oranlarındaki kırılmayı durdurmak için, o zamana kadar meta olmayan yeni yatırım araçları bularak metalaştırmaya yöneldiklerini, sağlık, eğitim gibi kamunun elinde olan, tüm üretim dallarında kullanılan suyun da metalaştırmaya başlandığını anlattı.
"Su insan hakkıdır demek tehlikeli"
Yılmaz'a göre, suyun metalaşmasına karşı mücadelede haklar söylemini kullanmak tehlikeli:
"'Su bir haktır, satılamaz' dediğimizde, hepimiz aslında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne referans veriyoruz. Halbuki bu bildirgenin 17. Maddesi, özel mülk edinmeyi de insan hakkı sayıyor. Dünya Bankası ve Dünya Su Forumu da 'Su bir insan hakkıdır, bu yüzden metalaşmalıdır' diye aynı söylemle suyu satabiliyor."
Türkiye için çözüm düşünmenin küresel süreci durdurmaya yaramayacağını söyleyen Yılmaz, "Hedefimiz sistem olmak zorunda" dedi.
"Suyun ticarileşmesi patriyarkayı durdurmuyor"
Ece Kocabıçak'ın sunumunun konusu "Kadınlar ve Su Savaşları"ydı. 'Su savaşları' deyiminin, kadınların su mücadelelerini içermediğini söyleyen Kocabıçak, "Dünyanın her yerinde suyu taşıyan kızlar ve kadınlar. Ortalama 40 kg. Bunu taşımak, ihtiyacımız olan kalorinin yüzde 30'unu yitirmek demek" dedi. Bu yüzden kadınlarda omur eğrilmesi, sırt ve bel ağrıları, kirli sudan böbrek, safra kesesi rahatsızlıkları sıkça gözleniyor.
Kadınların dünyada suyla ilgili hem erkeğe, hem devlete hem de şirketlere yönelik radikal eylemler yaptıklarını, suyun eve gelmesiyle ev içi cinsiyetçi iş bölümünün azalmak yerine pekiştiğini gösteren araştırmaları ileten Kocabıçak "Suyun metalaşmasıyla kadının patriyarkal tahakkümden sıyrıldığını söylemek mümkün değil" diye konuştu.
"Ortadoğu'da Su Sorunu ve Kadınlar"ı anlatan Kızılca Yürür, devletlerin yer altı sularının yerini ve hacmini bilmemelerinin, bunların plansız ve yasadışı kullanımına yol açtığını dile getirdi. Yürür, Ortadoğu ülkelerinin su arıtma teknolojilerine büyük yatırım yaptıklarını, deniz suyu arıtmak için bazen nükleer enerji kullanıldığını, kullanılan kimyasalların yeniden denize gönderilerek denizlerin daha da kirletildiğini aktardı.
Son konuşmacı Tuğba Özay Baki, atık sular ve kadınlara etkilerini anlattı. İstanbul'da Kağıthane, Uzundere gibi örnekleri sıralayarak birçok derelere sürekli atık su boşaltıldığını, dere çevrelerinde yaşayan yoksul kesimler ve özellikle kadınların bu yüzden ciddi sağlık sorunları çektiğini anlatan Baki, eğitimsizliğin halka önlem aldırmayı zorlaştırdığını söyledi.(YC/EÜ)