Suriye’nin güneyinde Dürzi çoğunluklu Süveyda şehri, 13 Temmuz’dan bu yana zor bir süreçten geçiyor. İki yerel silahlı grup arasında başlayan silahlı çatışma, saatler içinde şehrin her tarafına yayıldı. Hükümet güçlerinin müdahalesiyle durum daha da kötüleşti. Mezhep temelli ihlaller ve katliamlar sonucunda şimdiye kadar 1500’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Bu süreçte İsrail de gelişmelerden yararlanarak kendi çıkarları doğrultusunda adımlar attı. 20 Temmuz’da ateşkes anlaşması yapıldı, ancak bölgeden ihlal haberleri gelmeye devam ediyor. Şehrin aynı zamanda ciddi bir insani kriz yaratan kuşatma altında olduğu bildiriliyor. Şam yönetimi ise bu durumun temelinde “bazı grupların Suriye topraklarını bölme planları” bulunduğunu iddia ediyor.
Peki, Süveydalılar tüm bunlara ne diyor? Olayların gidişatını, bölünme tartışmalarını ve şehrin güncel durumunu sahadan doğru anlamak için Süveydalı gazeteci Diaa el-Sehnavi ile konuştuk. Görüşmeyi, yoğun elektrik ve internet kesintilerinin gölgesinde WhatsApp üzerinden gerçekleştirdik .
Diaa el-Sehnavi kimdir?
Süveyda’da yaşayan ve 25 yıldır gazetecilik yapan Diaa el-Sehnavi, uzun yıllar bağımsız olarak çalıştı. 2011’de Esad yönetimine karşı başlayan ayaklanma sonrası gazeteciliğini gizli kimlikle sürdürdü. 2021’de ise kendi haber sitesi Rased’i kurdu. Sahadaki ekibiyle birlikte kentin haberlerini aktaran site, özellikle geçtiğimiz Temmuz ayında Süveyda’da yaşanan olayların ardından, sahadan bilgi sağlayan önemli bir haber kaynağı haline geldi.
Söyleşiye başlamadan önce Diaa, kapının çaldığını söyledi. Döndüğünde bana “Güzel haber” dedi. Komşusunun ona birer kilo patates ve soğan getirdiğini anlattı. Mutluluğunu paylaştıktan sonra ilk sorumuza geçtik.
“Dürziler ile Bedeviler yıllardır yan yana yaşıyor”
Her şeyden önce olayların nasıl başladığını sizden dinlemek istiyoruz.
Bölgede yaşayan aşiretlerden silahlı bir grup, 13 Temmuz’da Dürzi bir şoförü soydu. Malının geri verilmesi için adamın akrabaları, aşiretten 10 kişiyi kaçırdı. Karşılığında Bedeviler, 14 Dürzi’yi kaçırdı. Dürziler ile Bedeviler, bu bölgede yıllardır yan yana yaşıyor. Ne zaman sorun yaşansa, iki taraf ertesi gün çözer; bu hep böyle olmuştur. Dolayısıyla bu sefer de aynı şey oldu. İki taraf toplandı ve esir takası için anlaştı. Gazete olarak bizim ekibimiz de takası haberleştirmek için sahaya indi.
Fakat birden çatışmalar başladı. Kimse nasıl ve neden başladığını anlayamadan çatışma şehrin birçok noktasına sıçradı. Ardından hükümet güçleri, “çatışmayı sonlandırmak ve güvenliği sağlamak” amacıyla şehre girdiğini açıkladı. Başta halk, hükümetin müdahalesini onayladı. Ancak hükümet güçlerinin girdiği bölgelerden korkunç katliam haberleri gelmeye başladı. Bizim ekip sahadaydı ve daha ilk saatlerde onlarca sivil Dürzi’nin katledildiğini belgeledi. Bedevi sivillerden ise hemen hemen hiç ölü yoktu. Buna rağmen yönetim yanlısı medya, Bedevilerin mağduriyetini abartarak öne çıkardı ve Dürzilerin yaşadığı vahşeti yok saydı.
O esnada Dürzi din adamları, masum sivillere zarar verilmemesi için halka uyarılar gönderiyordu. Bir şeyhimiz, “Bedevi sivillere zarar vereni ben kendi elimle vuracağım” şeklinde sert bir uyarıda bulundu.
Hükümet güçleri ve aşiret milisleri, Süveyda’nın batı kırsalından girdi ve hâlâ oradalar. O bölgedeki köyler adeta bir dehşet yaşadı. Cesetler sokaklarda çürüdü ve köpeklerin hedefi haline geldi. İnsanlar, sevdiklerini defnetmek için köylerine hâlâ giremiyor. Şimdiye kadar 1500 ölüden söz ediliyor ancak bu sayı kesinlikle yükselecek. Batı ve kuzey kırsalından kaçanlar henüz evlerine dönemediler. Döndüklerinde katledilenlerin sayısı daha net ortaya çıkacak.

KUŞATMANIN GÖLGESİNDE ÇATIŞMALAR
Süveyda’da can kaybı 1517’ye yükseldi
“Birçok taraf yaşananlardan fayda sağlıyor”
Çatışmalardan sonra bir ateşkes anlaşmasına varıldı. Ancak anlaşmanın ihlal edildiği haberleri geldi. Bu ihlaller neden oldu?
Ateşkes anlaşmasını bozan, asılsız bir dedikodu oldu. Dürzilerin bir aşiret kızını kaçırdığına dair söylentiler yayıldı. Bunun üzerine aşiret milisleri, Hirbit Samad adlı bir bölgeden kent merkezine havan topları yağdırmaya başladı. Kız, sonradan yayımlanan bir videoda kaçırılma iddiasını yalanladı. Ancak saldırı buna rağmen devam etti. Saldırılara ayrıca insansız hava araçları da katıldı. Bu nedenle o gün büyük bir göç dalgası yaşandı.
Saldırıya Dürzi milisler de karşılık verdi. Tel Hadid isimli tepeyi ele geçirdiler. Ancak Dürzilerin ruhani liderlerinden Şeyh Hikmet el-Hicri, geri çekilmelerini istedi. Konunun artık uluslararası düzeyde çözüleceğini söyledi. Yani anlaşılan şu ki, bizim hakkımızda kararı başkaları verecek.
Olay başta çözülecekken birden bozuldu dediniz. Sizce kim ve neden bozdu?
Ben, durumların bu noktaya gelmesi için her şeyin baştan planlandığını düşünüyorum. Bundan faydalanan birçok taraf var. Başta İsrail, bölgeyi alevlendirip bölme noktasına getirmek ister. Şam yönetimi de faydalanıyor; ele geçirdiği iktidarı kaybetmemek için bölgedeki güçlere boyun eğer ve isteklerini yerine getirir. Başka bir açıklaması olamaz çünkü bu sıradan bir olaydı ve zaten çözülmüştü. Bölgede yaşayan Dürziler ile aşiretler arasında benzer sorunlar hep yaşandı ve aynı gün çözüldü. Bu son olay da öyleydi; iki taraf sorunu çözmüş ve anlaşmıştı.

CAN KAYBI 1420’YE YÜKSELDİ
"Süveyda’da kırılgan ateşkes çökme riskiyle karşı karşıya"
“13 Temmuz’da başlayan saldırılar her şeyi değiştirdi”
Özerk bölge ya da bölünme amaçlı yerel gruplardan bahsediliyor ve başlarında El-Hicri’nin olduğu söyleniyor. Bu konuda ne diyorsunuz?
Süveyda’da böyle bir kitle olsa bile olaylar başlayana kadar azınlıktaydı. Süveydalıların çoğunluğu yeni yönetime açıktı. Süveyda halkı, ulusal duygusu yüksek bir halktır. Suriye’nin bütünlüğünü her zaman destekledi ve her türlü bölünmeye kesinlikle karşı çıktı. Hatta Esad rejimi döneminde burada oluşmuş, uyuşturucu ticareti, hırsızlık ve benzeri işlere bulaşmış çeteler vardır. Süveyda halkının taleplerinin başında, adli kolluk kuvvetlerinin ve emniyet kurumlarının bir an önce aktifleşip bu durumlara son verilmesi geliyordu. Şehri temsil eden tüm gruplar, [Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı] Ahmed eş-Şara ile görüşmelerinde bunu sürekli dile getirdi.
Bu durum, ruhani lider El-Hicri için de geçerliydi. El-Hicri, Ahmet eş-Şara’nın iktidara geçtiği ertesi gün, kutlamak için oğlunun başkanlığında bir heyet gönderdi. Sekiz ay boyunca El-Hicri’nin tüm açıklamalarında toprak bütünlüğünü desteklediğini gördük. Elbette tüm Suriyeliler gibi onun da anayasa bildirgesi ve benzeri konularda eleştirileri ve talepleri vardı, bunları dile getirdi. Ancak hiçbir açıklamasında bölünme çağrısı yaptığını ya da İsrail’den medet umduğunu göremezsiniz. Fakat masum insanlar evlerinde vahşice mezhepsel katliamlara maruz bırakıldığında, haklı olarak uluslararası koruma istedi. Bunu kim yapmazdı ki?
13 Temmuz’da başlayan saldırılar her şeyi değiştirdi. Savunma Bakanlığı güçleri, emniyet güçleri ve seferberlik çağrılarıyla Suriye’nin her yanından gelen aşiret milisleri; tanklarla, dronlarla ve Grad roketleriyle şehri adeta bir savaş alanına çevirdi. Sırf Dürzi olduğu için insanları evlerinde öldürdüler. Yaşlısıyla, kadınıyla, çocuğuyla binlerce masum sivili vahşice katlettiler. Elimizde, tankların içinde sivillerin bulunduğu arabaları ezdiğini gösteren videolar var. Tüm bunlar yaşanırken İsrail henüz ortada yoktu.

AİLELER: "İNFAZCILAR HÜKÜMETİN ASKERİYDİ"
Süveyda katliamcıları: Bir ellerinde silah, öbüründe kamera
“İnsanlar iki ateş arasında bırakıldı”
Başta, çatışmayı sonlandırmak için emniyet güçlerinin şehre gelmesine kimse karşı değildi; tam tersine halk bunu istedi. Ancak hükümet güçleri, şehre anayoldan değil, batı kırsalından girdi. Katliamlar zaten orada başladı. Anayoldan ise aşiret milisleri, ellerini kollarını sallayarak konvoylar halinde şehre girdi. Oysa Süveydalılar, Savunma Bakanlığı’ndan güçlerini anayoldan göndermesini talep etti ancak bakan kabul etmedi. Bu, bence şüphe uyandırıcı bir durum; çünkü söz konusu anayol, Şam’dan gelirken çok daha yakındır.
Tam anlamıyla bir kuşatma yöntemi uygulandı. Şam-Süveyda anayolundan aşiret milisleri konvoylar halinde girdiler, hükümet güçleri ise batı kırsalından geldi. Gelenler, ceplerinde makas getirmeyi de ihmal etmemişler. Şeyhlerimizin ve yaşlılarımızın bıyıklarının nasıl onur kırıcı şekilde kesildiğini herkes videolarda izledi. Sen bir devlet olarak iki tarafın arasını bulmak için bu şekilde mi çözüm üreteceksin?
Burada ben soruyorum: Buna maruz kalan biri, kurtulmak için her dala tutunmaz mı? Kendi toprağında, evlerinde öldürülen; yaşlılarının onuru hakaretlerle yerle bir edilen; evleri ve malları yağmalanan sivilleri, başkalarından medet ummakla suçlamadan önce, bu insanların nasıl iki ateş arasında bırakıldıklarına bir bakın!
Mesele suçlu bulmaksa, biz de Şam yönetiminin bu olayları yaratmak için İsrail ile işbirliği içinde olduğunu söyleyebiliriz! Sonuçta bir tarafta hepimizin bildiği İsrail’in işgalci projeleri var, diğer tarafta ise ele geçirdiği iktidarı kaybetmek istemeyen ve bunun için her şeyi yapmaya hazır bir yönetim. Süveydalılar bu duruma itildi. Hayatı boyunca silah taşımamış insanlar bile onurunu ve evini korumak için silahı eline aldı.

Süveyda kuşatma altında: "Toplu cezalandırma aracı"
“Süveyda’ su, gıda ve yakıt sorunu var”
Kentin güncel durumu nedir? Kuşatmadan ve insani krizden bahsediliyor, siz bu konuda neler biliyorsunuz?
Süveyda’ya gönderilen yardımlar otoyoldan gelmiyor, Busra eş-Şam bölgesinden Kızılay tarafından teslim ediliyor. Süveyda’nın günlük un ihtiyacı 125 ton; ancak gönderilen un miktarı sürekli eksik ve üstelik her gün gönderilmiyor. Örneğin bugün [6 Ağustos] 86 ton gönderildi, dün ise hiç un gelmedi. Şehirdeki un stokları zaten tükenmiş durumda.
Aynı sorun içme suyu ve yakıt için de geçerli. Şehirde hâlâ çalışan kuyular, ihtiyacın dörtte birini bile karşılamıyor. Saldırılarda köylerin kuyuları tahrip edildi, bu nedenle insanlar önemli bir su kaynağını da kaybetti. Ciddi bir yakıt sorunu var; bu da hem ulaşımda hem de fırınlarda büyük sıkıntı yaratıyor. İnsanlar ekmek alabilmek için her gün saatlerce kuyrukta bekliyor. Geçen gün bir arkadaşım ekmek alabilmek için tam dokuz buçuk saat bekledi. İçler acısı bir manzara.
Gönderilen yardımlar, şehrin ihtiyaçlarını hiçbir şekilde karşılamıyor. Üstelik bu yardımlar hükümetin bütçesinden ödenmiyor; hepsi Kızılhaç, Kızılay ve gurbetçiler tarafından temin ediliyor. Yakıt ise Birleşmiş Milletler bütçesinden karşılanıyor. Yani hükümetin buradaki görevi aslında sadece ulaştırmak, fakat onu bile eksik yapıyor. Geçen gün Haseke’den sivil toplumun gönderdiği yardım tırlarını geri çevirdi. Ayrıca şehre para havalelerini de engellemişler. Örneğin, Suriye’nin hiçbir yerinden Süveyda’ya havale yapamıyorsunuz.
Süveyda’yı başkent Şam ile bağlayan tek anayol olayların başından beri kapalı ve aşiret milislerinin kontrolünde. Emniyet güçleri yolun girişinde yer alıyorlar. Silahlı yağmacılar konvoy şeklinde gözlerinin önünde her gün geçip sakinlerini göç ettirdikleri evleri ve köyleri yağmalayıp talan edip çıkıyorlar. Aynı kontrol noktasından geçiyorlar.

Süveyda'da Dürziler ‘yerel yönetim’ ilan etti
“Süveydalı kadın valinin yerine şeriat hakimi atadılar”
Süveyda, Esad rejimine karşı direnen şehirlerin başında yer aldı. Bugün yaşadıklarınız size nasıl bir duygu yaşatıyor?
Hayal kırıklığı… Büyük bir hayal kırıklığı… İhanete uğramış gibiyiz. Bu olaylardan sonra herkes Süveyda’yı şeytanlaştırmaya çalışıyor. Sözde Süveydalılar, Suriye’yi bölenler ve İsrail ile işbirliği yapanlar gibi gösteriliyor. Oysa Süveyda, her zaman Suriye’nin bütünlüğünü savundu. Sadece haklı bazı taleplerimiz vardı ve bunları tartışmak için kent temsilcileri yönetimle temas halindeydi.
Örneğin, valinin yerli olmasını istedik; hatta Süveydalı bir kadın siyasetçinin [Muhsina el-Mahithavi] olacağı üzerinden anlaşma yapıldı. O dönemde yerel yönetimlerden sorumlu bakan ile El-Hicri’nin misafirhanesi önünde bir röportaj yaptım. Yeni vali olması beklenen El-Mahithavi’yi tebriklerini iletti ve başarılar diledi. Ancak ertesi gün şehre İdlib’den bir vali [Mustafa el-Bakur] atadılar. Tecrübesine baktığınızda ise İdlib’de bir şeriat hâkimiydi.
Yönetimden bir diğer talebimiz, şehrin emniyet güçlerinin yerli unsurlardan oluşmasıydı. Bu yönde bir anlaşma da yapıldı. Ancak uygulamada, yönetim her kurumun başına kendi adamlarını atıyor ve tüm karar yetkisini elinde tutuyor. Ayrıca sadakat sağlamak amacıyla maaşlarda eşitsizlik yarattılar. Bu durum, çalışanlar arasında ayrımcılığa ve bölünmelere yol açtı. Örneğin, bir kurumun başındaki, saraydan atanmış birinin maaşı 500 dolar iken, yerel halktan olan ve onun hemen altında görev yapan yardımcısının maaşı 300 bin Suriye lirasını (25 dolardan daha az) geçmiyor.

Süveyda’nın gölgeleri: Suriye’de Dürzi kimliğine yönelik yeni tehditler
“Yasımızı bile tutamadan ihanetle yaftalandık”
Tüm bu yaşananların sizin için telafisi var mı?
Süveyda halkı gerçekten derinden yaralandı. Yara bir gün kapanır mı, bilmiyorum. Ama insanların şu an tek isteği, sevdiklerinin cesetlerini sokaklardan toplayabilmek ve yaslarını tutabilmek. Bu nedenle herhangi bir anlaşmadan söz etmeden önce, hükümete bağlı tüm güçler ve aşiret milisleri şehirden çıkmalı. Eğer yönetim gerçekten Süveyda’yı kendi eliyle bölünmeye itmek istemiyorsa ve onu Suriye’nin bir parçası olarak tutmak istiyorsa, bunu bir an önce yapmalı. Biz, yasımızı bile tutamadan ihanetle yaftalandık!
Yaşadığımız vahşeti soruşturmak için uluslararası bağımsız bir komite istiyoruz. Hükümetin kuracağı benzer bir komiteyi kesinlikle reddediyoruz. Çözüm istiyorlarsa, insanları ekmek ve suyla sınamamalı, en temel ihtiyaçlardan mahrum bırakarak cezalandırmamalılar. Yardım tırlarını engellememeli, yeterli miktarda yardım göndermeliler.
Süveyda’da son olaylarda 120 bin kişi evinden kaçtı. Dağ köylerine, akrabalarına ve dostlarına sığındılar. Hem göç edenler hem de onları ağırlayanlar çok zor durumda ve imkânlar son derece kısıtlı. İnsanlar patlama noktasında; daha ne kadar dayanabileceklerini bilmiyorum. Bu işi birkaç tır patates ve soğan gönderip abartılı yardım haberleriyle çözeceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar.
(ANB/VC)











