300 sıcak nokta
Başını Brezilya ve Çin'in çektiği on ülke tatlı su rezervlerinin yüzde 60'ına sahip. Çoğunluğu Afrika ve Orta Doğu'da yer alan otuz kadar ülke ise kronik su kıtlığı çekiyor. Bir Amerikalı günde ortalama 700 litre su harcarken, bir Avrupalı 200, bir Filistinli 70, bir Haitili'yse ancak 20 litre tüketebiliyor. 450 milyondan fazla insan sudan mahrum, çoğunluğu Güney ülkelerinde yaşayan 1.4 milyar kişi temiz suya ulaşamıyor.
Bu sayı 2025'de 5 milyara çıkacak. Uzmanlara göre su yakın gelecekte başka bölgesel çatışma kaynağı olacak. Birleşmiş Milletler (BM) dünyada su yüzünden sorun çıkan 300 "sıcak nokta" tespit etmiş. 269 ırmak ve nehir en az iki ülke tarafından paylaşılıyor.
Sudan, Etyopya ve Mısır bir yandan somut ortak projeler üzerinde çalışırken öte yandan Nil havzasını sahiplenmede çekişiyorlar. Filistinliler İsrail'in işgal altındaki bölgelerindeki yeraltı suyunu kullanmasına itiraz ediyor, İsrail su ihtiyacının üçte ikisini buradan temin ediyor. Türkiye, Suriye ve Irak Dice'yle Fırat havzalarında gerilim yaşıyor. Mekong'un düzene sokulması Hindiçini yarımadasındaki siyasal hasımlar arasında bir işbirliği döneminin başlamasını sağlamış.
Pis su, AIDS'ten daha çok can alıyor
Dünyada yaşayan insan başına yılda ortalama 6 bin 600 metreküp su düşüyor. Bu sayı 2025'te 4 bin 800 metreküpe düşecek. 1950'deyse bu potansiyel 17 bin metreküptü. Dünyadaki tatlı suyun yüzde 70'i tarımda, yüzde 20'si endüstride, yüzde, 10'u evlerde kullanılıyor.
Her gün temiz olmayan suların yol açtığı hastalıklardan 30 bin kişi ölüyor. Bu sayının önemli bölümünü küçük çocuklar ve yaşlılar oluşturuyor. Sıhhî tesisattan mahrum insan sayısı 2 milyarı aşıyor. 4 milyar kişinin de bir kanalizasyon şebekesiyle bağlantısı bulunmuyor. Sonuç: Pis su her yıl sıtma, ishal ve dang hastalığından her yıl 5 milyon kişinin ölümüne yol açıyor. Bu sayı AİDS'ten ölenlerden fazla.
Çin ve ABD'de rezervleri tükeniyor
Johannesburg'daki bir görüşmeci konuştuğu Güney Amerikalı gazetecilere mizah yapıyor: "Merak etmeyin görüşmeler devam ediyor ve yeni bir şey yok "
Johannesburg öncesi Bali'de yapılan başarısız hazırlık zirvesinde Avrupa Birliği, Norveç, Güney Afrika ve 133 kalkınmakta olan ülkeden oluşan G-77 grubunun bir bölümü Johannesburg nihai bildirgesinin suyla ilgili paragrafının daha iddialı oluşunda anlaşmışlardı. Sonra daha da ileri gittiler. Artık açık ve net hedeflerin yanı sıra sağlık koşulları üzerinde de titizlik gösteriyorlar. Yanına Çin, Avustralya ve Kanada'yı alan ABD ayak sürüyor. Bu ülkeler konunun ciddiyetinde hemfikir, kamu-özel işbirliğiyle somut girişimlere de hayır demiyorlar. Zaten Çin'de de, ABD'de de aşırı tüketim yüzünden su rezervleri tükeniyor.
ABD'nin taahhütleri
Ancak ABD ve yanındakiler bir dizi uluslararası taahhüde girmekten kaçınıyor. Avrupalı bir delege "ABD ile birçok başka ülkenin felsefesi bu" diyor ancak ABD her ülkeden fazla yeni uluslararası taahhütlerle elini koluna bağlı hissetmek istemiyor.
Bir ABD'li delege şöyle "esneklik" gösteriyor: "Zorlayıcı bir çerçeve içine hapsolmadan da aynı hedeflere ulaşacağız".
Finlandiya delegesi bayan Ingrid Anderrson "yasa gücü olmadan hiçbir şey olmaz" diyor: "Özellikle kadınların sosyal kalkınması susuz düşünülemez. Afrikalı bir kadın ailesine su temin etmek için günde ortalama 6 kilometre yol yapar. Bu çıkmazdan ciddi taahhütler olmadan çıkılamaz."
Devrimci söylem değil, sağduyu
İsviçre'nin Jura kantonu çevre bakanı 37 yaşındaki Pierre Kohler 2000 yılında İsviçre kimya endüstrisinin Novartis, Roche, Ciba gibi devlerini, yaklaşık 150 milyon Euro harcayarak Bonfol koyunun sanayi atıkları tesisini kurmaya zorlamış. Şimdi de günümüzdeki hareketsizliğe tepki gösteriyor. Johannesburg'dan bir şey beklemiyor...
Su konusu 200'den fazla konferansta işlenmiş, ancak su yönetimi hala uluslararası bir kuruma tevdi edilmemiş. Bakana göre siyasi ve ekonomik sorumlular suyun finans yönüyle ilgili. Her insana su temini için on yıldan fazla bir süre boyunca yılda 180 milyar Euro harcamak gerekiyor.
Uluslararası şirketler bütün insanlığın malı olan suya fiilen el koyuyor. Ve suyu lalettayin bir mal haline getiriyorlar. Nasıl ki yol. yapmak için para lazım, su için de öyle. Özel sektör suyun fiyatını artırıyor. Suyun özelleştirilmesine karşı çıkmak şart. Kohler konuyu dünya ölçüsünde bir öncelik olarak görüyor. Burada sıkıntı bir politikanın, küresel bir kamu politikasının olmayışında. Fransız Liberation gazetesinden Vittori'de Filippis'e "bu bir devrimci söylem değil, sadece sağduyu söylemeli" diyor. (NA/NH)