Haberin İngilizcesi için tıklayın
Sansür ve otosansüre karşı platform; Susma'nın "Türkiye'de Sansür ve Otosansür: Ocak 2019 - Kasım 2019" raporu yayınlandı.
2019'un ilk 10 ayında (Ocak 2019 - Kasım 2019) sanat ve medya alanlarında gerçekleşen sansür vakalarını içeren rapor, Susma Platformu'nun ifade özgürlüğü ihlallerine dair bir bellek oluşturmak amacıyla hazırlandı.
Raporu; Kültigin Kağan Akbulut, Özlem Altunok, Pelin Buzluk, Figen Albuga Çalıkuşu, Murat Şevki Çoban, Seçil Epik, Özkan Küçük, Melike Polat, Sumru Tamer ve Onur Yıldırım kaleme aldı.
Yaklaşık 300 vakanın yer aldığı raporda; Diyarbakır, İzmir ve Ankara bölgeleri de mercek altına alındı.
Medya, sosyal medya, yayıncılık, sinema, tiyatro, müzik ve görsel sanatları kapsayan 3. yıllık raporun Sunuş kısmında şu ifadeler yer alıyor:
"Yoğun ve yorgun bir süreç"
"OHAL ve sonrasında 7145 sayılı yasayla 'olağanlaştırılmış OHAL' koşulları altında hazırladığımız iki kabarık rapordaki (2016-2017 / 2017-2018) vakaların da ortaya koyduğu gibi, ifade özgürlüğü açısından yoğun ve yorgun bir süreçten geçtiğimiz aşikâr. Kitap toplatma, etkinlik yasaklama, habere erişimi engelleme, haberi sansürleme, yayın durdurma, hedef gösterme, gözdağı, ihbar, gözaltı, soruşturma, yargılama, hapis cezası...
"Özgür ifadenin önünde kalın bir duvar: Otosansür"
Görünen o ki, bu yoğunluk ve yorgunluk, devlet üzerinden uygulanan sistematikleşmiş sansür pratiklerinin farklı mekanizmalar, aktörler ve yöntemler aracılığıyla artarak yaygınlaşmasının ötesinde artık özgür ifadenin önünde kalın bir duvar gibi yükselen otosansürü olağanlaştırıyor. Raporda geniş bir yelpazeye yayılan vakalar da bunu işaret ediyor."
"Soruşturma, dava, gözaltı ve tutuklama"
Rapora göre ifade özgürlüğüne yönelik ihlaller çoğunlukla adli yöntemlerle gerçekleştiriliyor.
"Soruşturma, dava, gözaltı ve tutuklama gibi adli yöntemlerin yer aldığı yüzde 32'lik bölüm, devlet organlarının halen en kaba yöntemlerle ifade özgürlüğüyle savaştığını gösteriyor. Yüzde 28 oranıyla sansürün etkinlik ve eylem engelleme şeklinde gerçekleştirilmesi de en çok uygulanan yöntemlerden biri. Ticari yaptırımın da yüzde 14'le baskın bir yüzdelik dilim oluşturduğu tabloda, bu kategoriyi çoğunlukla RTÜK'ün TV kanallarına uyguladığı program durdurma cezaları ve işten çıkarmalar oluşturuyor."
Seçim sürecinde biriken basınç kayyım atamalarıyla ortaya çıktı
Ay bazında bakıldığında, siyasi gündemle sansür vakalarının yoğunlaştığının görüldüğü raporda, 31 Mart'taki yerel seçimler ve 23
Haziran'da tekrarlanan İstanbul seçimlerine rağmen bu aylarda vaka sayısı normal seyirde.
"Bunun sebebi, seçim sürecinde iktidarın daha yumuşak bir politika uygulamasında ya da adayların diğer seçimlere göre daha sakin bir
dil tutturmalarında bulunabilir. Ancak direkt olarak görüyoruz ki, seçimden hemen sonra sansür vakaları artıyor. Vakalara ayrıntılı baktığımızda seçim sürecinde biriken basıncın sonradan ortaya çıktığı ve kayyım atamalarının başladığı söylenebilir."
En büyük oran 'Medya' başlığında
Sansürün hangi alanlarda uygulandığını da inceleyen raporda; gözaltına alınan ve tutuklanan gazetecilerin, sansürlenen yazıların ve
işten çıkarılan basın mensuplarının yer aldığı "medya" başlığı yüzde 37'yle en büyük oranı oluşturuyor.
"Ancak benzer şekilde bağımsız gazeteci olarak çalışmalarını sürdüren ya da yurttaş gazeteciliği yapan birçok kişi de yüzde 15 oranla sosyal medya bölümünü kaplıyor. Tiyatro, sinema, müzik, görsel sanatlar ve yayıncılık alanlarına teker teker baktığımızda ise çok büyük bir yüzde göremiyoruz, ancak toplamına baktığımızda yüzde 23 gibi geniş bir dilim ortaya çıkıyor."
Sansürün gerekçeleri
Sansürün ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallerin gerekçeleri ile ilgili olarak ise raporda bilgiler veriliyor:
"Gerekçeleri ortaya çıkarmak bu çalışmanın en zor yönlerinden biri oldu. Çoğu vakada bir gerekçe bile olmayabiliyor ya da gerekçe o kadar önemsizleşiyor ki, vaka medyada kendine yer bile bulamıyor. Aynı zamanda kimi durumlarda görünür gerekçe olmasına rağmen, asıl gerekçe siyasi gündemle bağlantılı bir konu olabiliyor. O nedenle LGBTİ+ hareketiyle ilgili ya da kayyım atamalarına ve Barış Pınarı Operasyonu'na karşı etkinliklere uygulanan sansür vakaları da bu grafikte yer alıyor.
Terör örgütü propagandası ya da terör örgütüne üyelik yıllardır karşımıza en çok çıkan gerekçelerden biri. Genel ahlak ve kamu düzeni gibi gerekçeler de etkinlik, eylem ya da yayın yasağı gibi ifade özgürlüğü ihlallerinde karşımıza çıkan gerekçelerin başında geliyor."
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
(AÖ)