Urfa’nın Suruç ilçesinde 33 kişinin hayatını kaybettiği, 100’den fazla kişinin yaralandığı Suruç Katliamı’yla ilgili davanın ikincisi duruşması 14 Temmuz Cuma (yarın), Hilvan Adliyesi’nde görülecek.
Duruşma öncesinde, Suruç İçin Adalet Platformu’ndan avukat Gülhan Kaya ve Suruç saldırısında yaralanmış olan, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eş Başkanı Ceren Çoban dava sürecine dair bianet’in sorularını yanıtladı.
Kaya: İlk duruşma sanıksız geçti
Katliamın ilk duruşması saldırıdan 21 ay sonra, 4 Mayıs’taydı. İlk duruşma nasıl ve ne şartlar altında gerçekleşti?
Gülhan Kaya: Bu davada zaten tek bir tutuklu sanık yoktu. Ortada olan tek sanık var o da Ankara Katliamı davasından tutuklu olan Yakup Şahin. O duruşma Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanması kararı verilmişti. Fiziki olarak hazır edilmeyecekti mahkeme salonunda.
Aileler karşısında bir muhatap bekliyorlardı ve esasında soru sorma hakkımız vardı. Fakat olmadı. Çünkü o gün Ankara Katliamı davasının duruşmasında hazır bulunması gerekiyordu. Yani ilk duruşma sanıksız geçti. Daha çok ailelerin söz aldığı, kurumların müdahillik talebinde bulunduğu bir kısım yaralıların dinlendiği bir duruşmaydı.
Orada bazı taleplerimiz vardı. Yakup Şahin’in tutuklanması gibi. Çünkü Şahin soruşturma aşamasında tutuklanmadığı gibi dava dosyası mahkemeye geldikten sonra da tutuklanmadı. Bunu tartıştık mahkemede ve duruşma sonucunda Şahin’in tutuklanmasına karar verildi.
Yine ilk duruşmada mahkeme SGDF’nin müdahillik talebini içeren dilekçesini okuyan SGDF Eş Başkanı Ceren Çoban hakkında suç duyurusunda bulundu ve müdahillik talebini reddetti. Düşünün ki bir katliam sanığının tutuklanması yönünde bugüne kadar tek bir adım atmayan mahkeme söz konusu katliam mağdurları olunca ne kadar hızlı hareket edebiliyor.
“SGDF dosyada müşteki ama müdahillik talebi reddedildi”
SGDF’nin müdahillik başvurusu neden kabul edilmedi?
Bir önceki duruşmada müdahillik talebinde bulunmuş olan hiçbir kurumun müdahillik talebi kabul edilmedi. CHP, HDP, İnsan Hakları Derneği, Pir Sultan Abdal Derneği, İstanbul, Diyarbakır ve Urfa Baroları gibi pek çok parti ve sivil toplum kuruluşunun müdahillik talepleri reddedildi.
Ancak Suruç davası gibi katliam dosyaları sadece orada yaşamını yitirenleri, yaralıları ya da orada ölenlerin ailelerini ilgilendirmiyor. Bu tarz katliamlar “insanlığa karşı işlenmiş suçlar” kategorisine girer ve bunu gerçekleştirenlerin hedefinde bütün bir insanlık vardır. Bu nedenle böyle katliam dosyalarının tarafı bütün bir toplumdur. Mesela Ankara Katliamı davasında bütün kurumların müdahillik talepleri kabul edilmişti.
Fakat hukuki olmayan durum şu: Bize gelen iddianamede de mahkemeden gelen tensip zaptında da SGDF zaten müşteki olarak görünüyor. Ama mahkeme bu celse müdahillik talepleri tekrar alındığında bu talebi reddetti.
Yani SGDF dosyada müşteki olarak görünüyor. Ama müdahillik talebi reddediliyor. İnanın bunun hukukla açıklanabilecek bir tarafı yok. Bu, gerekli ciddiyeti özeni göstermekten uzak bir mahkemeyle karşı karşıya olduğumuzun göstergelerinden bir tanesi olan bir karar. Çünkü; reddin hukuki hiçbir gerekçesi yok. “Suçtan zarar görme ihtimalleri olmadığından” diye genel bir kavram vardır. Mahkeme bu kavram dahilinde bütün kurumların müdahillik talebini reddederken SGDF’nin talebini de reddetmiş oldu. Ama zaten hakim önündeki dosyayı incelemiş olsaydı SGDF’nin müşteki olduğunu görürdü.
“Suruç yaralılarının çoğu mahpus durumda”
Yarın ikinci duruşma görülecek. Bu duruşmadan beklentileriniz nedir?
Şu ana kadar ailelerimizin bir kısmı dinlendi. Bu dudurşmada geri kalan ailelerin beyanı alınacak. Yaralıların çok az bir kısmı dinlenmişti. Diğerlerinin ifadesi de bu celse alınacak.
Fakat orada da şöyle bir problemle karşı karşıyayız:Yaklaşık iki yıl sonra dava açıldı. 4 Mayıs’a kadar dava dosyasında tek bir ilerleme kaydedilmemişken, esas faillerin araştırılması için tek bir adım atılmamışken bu süre zarfında Suruç yaralıları ve tanıklarına yönelik pek çok operasyon, gözaltı ve tutuklama gerçekleştirildi. Ve şu an Suruç yaralılarından o kadar çok kişi mahpus durumda ki, maalesef onları bu duruşmada dinletme şansı bulamayacağız.
İnsanlar müşteki oldukları duruşmaya katılamayacaklar. Belki daha sonra mahkemeden oldukları yerlerden dinlenilmelerini ya da getirilmelerini talep edeceğiz.
Tutuklu sanık Yakup Şahin ilk defa duruşmada olacak. Fiziki olarak getirilmesini talep etmemize rağmen bu talebimiz her defasında reddedildi. SEGBİS’le bağlanacak. Elbette ki ona sorularımız olacak. SEGBİS çok hızlı soru sormaya ve cevap almaya uygun bir sistem değil. Fakat bu haliyle de olsa sorgusu yapılacak. Buna hazırlanıyoruz.
Ve önemli bir diğer konu da ilk defa aileler bir sanıkla karşı karşıya gelmiş olacak.
“Ankara ve Diyarbakır Suruç’tan bağımsız değil”
Dava sürecinde mahkemeden ne gibi talepleriniz oldu?
Aslında biz aralarındaki bağlantı ortaya çıksın diye IŞİD’in gerçekleştirmiş olduğu bütün katliam dosyalarının birleştirilmesini talep ettik. Ankara Katliamı dosyası istenmişti fakat Ankara Katliamı dosyasının mahkemesi şöyle bir yazı göndermiş: “Dosya çok kalabalık olduğu ve kapasitesi çok fazla olduğu için biz bunu gönderemeyiz.” Diyarbakır saldırısına ilişkin dosya ise Suruç dosyasıyla birleştirilecek. Biz bu dosyanın Diyarbakır saldırısı ve Ankara Katliamından bağımsız olduğunu düşünmüyoruz.
Bugün bu sanıklarla bu davanın yürütülemeyeceği açık. Tek bir tutuklu sanık var. Diğerleri hakkında da yakalama kararı var ve bunların yakalanması yönünde mahkemenin zorlanması gerekiyor. Örneğin, IŞİD’le ilgili olan operasyonlar oluyor. Üzerinde bomba olan bir kişinin polis tarafından öldürüldüğüne dair dosyalar var. Bu dosyaların da talep ettiğimiz üzere Suruç dosyasıyla birleştirilmesi gerekir. Bu dosyanın sanıklarından olan Hacı Ali Durmaz Antep’teki bir operasyonda yaşamını yitirdi. Fakat bu operasyon ile ilgili hiçbir bilgi yok.
Bir de tek bir müşteki kalmayana kadar hepsinin mahkemede dinlenmesini sağlamak istiyoruz. Bunun için uğraşacağız.
Bir diğer önemli nokta kamu görevlileri. Biliyorsunuz ki sadece Suruç Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal hakkında dava açılmıştı ve o davada da 7 bin 500 liralık bir para cezası kararı verilmişti. Fakat biz bu sonucu önemsiyoruz. Bunun bir rezalet olması bir yana dursun bu karar devlet tarafından bazı şeylerin bilindiğinin ve engellenmediğinin çok açık bir göstergesi. Cezanın miktarından kaynaklı itiraz ettik ve bölge mahkemesinden karar bekliyoruz.
O davadan yola çıkarak bu mahkemeyi de kamu görevlilerinin mutlaka sanık olarak yargılanması gerektiğine dair zorlamak istiyoruz. Sorumlu olan kim varsa kovuşturmanın genişletilmesi yönlü talebimizle davada sanık olarak yer almalılar. Bunu mutlaka sağlamaya çalışacağız.
Aynı zamanda o dönemin bütün siyasi sorumlularıyla ilgili -MİT görevlileri, dönemin başbakanı ve cumhurbaşkanı hakkında- suç duyurunda bulunmuştuk ve bu duyurular hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verilmişti. Bu kararları Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştık. O davaların tekrar açılması için de tekrar girişimlerde bulunacağız.
Çoban: Ne yaşadıysak onu anlattık
4 Mayıs’taki duruşmada mahkeme hakkınızda suç duyurusunda bulundu. Ne gerekçeyle?
Ceren Çoban: 4 Mayıs’ta ilk duruşması görülen dava, geçtiğimiz yaz başlattığımız “Suruç İçin Adalet, Herkes İçin Adalet” kampanyamızın zorladığı ve üzerinden iki yıl geçmişken en azından Suruç faillerinin bir biçimiyle yargılanacağını düşündüğümüz bir davaydı.
Dava, bir hapishanenin içinde kamudan yalıtılmış bir biçimde gerçekleştirilmeye çalışıldı. Mahkeme salonu girişinde telefonlarımıza el konuldu. Ve ilk duruşmada biz de SGDF adına müdahillik başvurusunda bulunduk. Sonuçta dava dosyasında da bir taraf olduğu açıkça ortaya konulan derneğimiz, bu katliamın birinci dereceden muhatabı. Gerçekleştirdiğimiz kampanya sonucunda böyle bir katliamla karşı karşıya geldik. Eş başkan ve Suruç gazisi olarak derneğimiz adına okuduğum müdahillik dilekçesi sonucunda, “terör örgütü propagandası yapmak, anayasayı ihlale teşebbüs ve cumhurbaşkanına hakaretten” hakkımda suç duyurusunda bulunuldu.
Oysa SGDF’nin müdahillik başvurusunda ne yaşadıysak onu anlattık. Kamu görevlilerinin, yargı mekanizmasının yaptığı ne varsa onu ortaya koyduk ve bunları ortaya koyduğumuz için suçlu duruma düştük. Çok açıktır ki; bu davanın hükmü toplum nezdinde ve vicdanında verilmiştir.
“Adalete en çok ihtiyacımız olduğu bir dönemdeyiz”
Katliamın ikinci yıldönümüne yaklaşıyoruz. SGDF olarak bu sürece nasıl hazırlanıyorsunuz?
İlk duruşmada pek çok Suruç yaralısı tutukluydu. Şimdi bu sayı daha da arttı. Suruç’ta yaralanan SGDF MYK üyemiz Ali Deniz Esen, IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybeden Ayşe Deniz Karacagil’in fotoğrafını taşıdı diye şu an tutuklu. Aynı şekilde 2015 döneminde SGDF Eş Başkanı olan ve Suruç katliamında kardeşi Hatice Ezgi Sadet’i kaybeden Özgen Sadet de aynı gerekçeyle tutuklu.
14 Temmuz’da yine Hilvan’da olacağız. İkinci duruşmanın tarihi Suruç katliamının yıldönümüne çok yakın bir tarih. Birinci yıldönümünde “Suruç için adalet, herkes için adalet” diyorduk. Bugün bu söylemin binlerin dilinde olduğunu görüyoruz.
Suruç birçok şeyin başlangıcıydı ve bunu birinci yılda çok açık gördük. İkinci yıla yaklaşırken KHK’ler, Nuriye ve Semih’in açlık grevi direnişi, milletvekillerine yönelik tutuklama furyaları, işinden ihraç edilen binlerce kamu çalışanına baktığımızda gerçekten adalete en çok ihtiyaç duyulan bir dönemden geçiyoruz. Bu yüzden Suruç’un ikinci yılına giderken yine “Suruç için adalet, herkes için adalet” diyoruz. Bu süreci geçen sene olduğu gibi bu sene de bütün gençlik örgütleriyle beraber başlattık ve öyle devam ettireceğiz.
“Adalet talebi daha da yükselecek gibi görünüyor”
Bugün adalet talebinin çok güncel bir ihtiyaç haline geldiği herkes tarafından dillendiriliyor. Sizce dünden bugüne, Suruç’tan Adalet Yürüyüşüne neler değişti?
Bu toprakların adalet arayışçısı zaten çok fazla. Berkin’in ailesi adalet bekliyor, Roboski aileleri adalet bekliyor. Sivas’ın adaleti hala ortada yok. Bu bir yıl olağanüstü halin olağanlaştırılmaya çalışılmasıyla, KHK’lerle, ihraç edilen akademisyenlerin intihar etmesiyle, Nuriye ve Semih’in açlık grevleriyle geçti ve adalet talebi bugün çok daha geniş bir kesimi kapsar hale geldi.
Adalet talebi bu süreçte daha fazla sahiplenildi ve önümüzdeki süreçte de yükselmeye devam edecek gibi görünüyor. Şu çok açık; adalet sadece geçmişi aydınlatmak için değil geleceği kurtarmak, yaşamak ve yaşatmak için çok önemli.
Ne olmuştu? |
20 Temmuz 2015’te, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla, Kobanê’ye oyuncak ve insani yardım malzemeleri götürmek için Suruç’ta olan 300 genç, konakladıkları Amara Kültür Merkezi’nde basın açıklaması yaptıkları sırada intihar saldırısı gerçekleşti. Meydana gelen patlamada 33 kişi hayatını kaybetti. Saldırıyla ilgili soruşturmaya 23 Temmuz 2015’te “dosya içerisinde bulunulan belgelerin incelenmesinin soruşturmanın amacını tehlikeye düşüreceği” gerekçesiyle gizlilik kararı getirildi. Katliama ilişkin, 9 Ocak 2017’de görülen kamu görevlilerin yargılandığı davada, dönemin ilçe emniyet müdürü Mehmet Yapalıal’a “görevi ihmal ve kötüye kullanma” suçundan 7 bin 500 TL para cezası verildi, ceza 12 takside bölündü. Saldırıda ölenlerin isimleri: Koray Çapoğlu, Cebrail Günebakan, Hatice Ezgi Sadet, Uğur Özkan, Nartan Kılıç, Veysel Özdemir, Nazegül Boyraz, Kasım Deprem, Alper Sapan, Cemil Yıldız, Okan Pirinç, Ferdane Kılıç, Yunus Emre Şen, Çağdaş Aydın, Alican Vural, Osman Çiçek, Mücahit Erol, Medali Barutçu, Aydan Ezgi Salcı, Nazlı Akyürek, Serhat Devrim, Ece Dinç, Emrullah Akhamur, Murat Yurtgül, Erdal Bozkurt, İsmet Şeker, Süleyman Aksu, Büşra Mete, Duygu Tuna, Polen Ünlü, Nuray Koçan, Vatan Budak, Mert Cömert. |
(ZY/AS)