Antep’te gündem Kürt meselesi değil, Suriye meselesi. İçinden çıkılmaz bir durum hakim. Hem Antepliler hem Suriyeliler birçok sorun yaşıyor.
Suriye’den Antep’e gelen ve kamplarda kalmayan mülteciler Nizip’te yoğunlaşmış durumda. Antep merkezde ise daha dağınık bir şekilde yaşıyorlar.
Suriye’den gelen göç, orta ve alt sınıf Anteplileri olumsuz etkilerken, üst sınıflar krizin başında yaşanan ekonomik gerilemenin şimdi lehe döndüğünü anlatıyor.
Antepliler: Kiralar arttı, maaşlar düştü
Sokaktaki Anteplilerin hepsi, istisnasız bir şekilde Suriyelilerin buraya gelmesinden şikayetçi. Valiliğin Antep Üniversitesi’yle yaptığı toplumsal duyarlılık projesine gerçekten ihtiyaç var gibi görünüyor.
Anteplilerin şikayetleri öncelikle kiraların iki katına çıkması ve Suriyeliler yarı fiyatına çalıştığı için sigortalı işçilerin işsiz kalması. Ardından “çok kötü araba kullanıyorlar”, “sokakta huzursuzluk yaratıyorlar”, “sanki kendi ülkelerindeymiş gibi davranıyorlar” gibi şikayetler sıralıyor herkes.
Ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin durumunun da çok zor olduğunu dile getiriyorlar ama mültecilerin bu çaresizliğini fırsat bilen ev sahipleri ve işverenleri değil, ucuza çalıştırılan, evlere değerinin iki katı kira ödemek zorunda bırakılan Suriyelileri suçluyorlar.
Konuştuğum herkes bu durumdan birebir etkilenmiş. Kimi “işsiz kaldım” diyor, kimi “evsiz kaldım”.
Suriyeliler: Tek talebimiz istihdam
Olayı bir de mültecilerden dinlemek gerekiyor.
Suriyelilerle konuşmak için yola çıkarken, yerel gazeteciler beni uyarıyor: “Sakın muhabirim deme, muhaberat zannederler. Kendini ‘sahhafiye’ (صحافي : Arapça gazeteci) diye tanıt.”
Dil sorunu nedeniyle Suriyelilerle iletişim kurmakta zorlanıyorum ama öğrendikleri ilk İngilizce kelime “expensive” (pahalı) olmuş hepsinin.
Antep’te hayat nasıl, diye sorunca “Expensive, very expensive” diyorlar. Daireler, başka hiçbir seçeneği olmayan Suriyelilere iki katı fiyatına kiralanıyor. Durum böyle olunca, normalde dört kişilik bir Antepli ailenin kaldığı evlerde, birkaç Suriyeli aile bir arada kalıyor, kirayı da bölüşüyor.
Hiçbirinin işi yok. Suriye’den gelirken yanlarında getirdikleri paralar da tükenmiş haliyle. Bundan sonra ne yapacaklarını bilemiyorlar.
Konuştuğum tüm Suriyelilerin ortak söylemi: “Hayatımızı devam ettirmek için çalışıp para kazanmamız lazım. Tek talebimiz bir iş bulmak.”
Günde bir öğün yemekle hayatta kalma mücadelesi
Bilgisayar mühendisi olan ve dört aydır Antep’te yaşayan Suriyeli Celal, benim için tercümanlık yapmayı kabul ediyor ve bir buçuk ay önce Antep’e gelmiş sekiz kişilik Suriyeli bir ailenin yıkık dökük evine gidiyoruz. Bu ailenin anlattıkları, konuştuğum onlarca Suriyelinin söylediklerinin bir özeti aslında.
Yerde birkaç minder var. Perde niyetine asılan kırmızı kumaşın verdiği loş ışığın altında oturan bebek eski bir televizyona bakıyor.
Suriye’deyken bir taş atölyesinde ustalık yapan babaları anlatmaya başlıyor: “Geldiğimizde ev boştu. Minder, halı ve battaniyeleri komşular verdi. Üzerimizde 1000 TL parayla gelmiştik, kira vs derken o para tükendi. Oğlum geçen ay bir iş buldu, 150 TL kazandı. Bu ay da kızım bir iş buldu, 500 TL maaş alacak, onu bekliyoruz. Suriye’de telefonlar kesik, hiçbir yakınımızdan haber alamıyoruz.”
Mültecilerin buldukları işler kayıt dışı olduğundan, sürdürülebilir bir gelir kaynakları olmuyor. Genellikle inşaatlarda çalışıyorlar. Eskiden işçilere günde 40 lira, ustalara 65 lira veriliyormuş. Şimdiyse Suriyelileri günde en fazla 20 liraya çalıştırıyorlar.
Celal, hayatta kalabilmek için çoğu ailenin günde bir öğün yemek yediğini anlatıyor. Sivil toplum örgütlerinin ellerinden geldiğince patates, pirinç gibi gıda yardımları yaptığını da söylüyor.
O sırada çaylarımız geliyor. Ben günde bir öğün yemek yiyen bir ailenin ikram ettiği çayın boğazımdan nasıl geçeceğini düşünürken, “şekeri az gelirse söyle, ekleyelim” diyorlar. İkram ettikleri çayın, çok değişik ve güzel bir çiçek aroması olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.
Biraz da kadınlarla konuşmak istiyorum. Anneleri anlatıyor: “İçimizdeki korkudur savaş. Silah seslerini duyunca çocukları kucaklayıp nereye kaçacağımız şaşırıyorduk. Bir gece uyurken, saat 2 sıralarında evimizi roketle vurdular. Çocuklarımız için ülkeyi terketmek zorunda kaldık.”
“Eğitime ara verdik”
Gelenler arasında çok sayıda üniversite öğrencisi ve çocuklu aile var. Dolayısıyla bir de eğitim sorunu yaşanıyor. Antep Üniversitesi’ne çok sayıda Suriyeli öğrenci kayıt yaptırmış ama üniversitenin de bir kapasitesi var. Özel üniversitelerin ücreti ise yıllık 6000 dolar olduğundan, birçok mülteci için kayıt yaptırmak imkansız.
Antep sokaklarına karşılaştığım öğrencilerin çoğu, “şimdilik eğitimimize ara verdik” diyor.
İlk ve orta öğretim de bir sorun. Antep’te Suriyeli öğretmenlerin istihdam edildiği okullar açılmış ancak “40 bin Suriyeliye karşılık iki okul var” deniliyor.
“Suriye pastasından en çok payı İstanbul’dan sonra Antep alıyor”
Antep’e zengin Suriyeli ailelerden de yoğun bir göç var. Antep sokaklarında Suriyeli kadınların kullandığı lüks arabalara, jiplere rastlıyorum sık sık. Onlar lüks daireler ve otellerde yaşıyorlar.
Suriye’deki olaylar küçük esnafı olumsuz etkilemiş. Ne de olsa eskiden turist olarak gelenler, şimdi mülteci olarak burada. Ama büyük işyerleri halinden memnun.
Geçen sene baklavacıların “Daha önce il genelinden bir buçuk ton civarında baklava gönderiliyordu. Suriye'deki olaylardan sonra bir tepsi bile gönderemiyoruz” şeklinde bir açıklama yaptığını öğrenince, Antep’in nam-ı diğer kebap-baklava fabrikası İmam Çağdaş restorana gidiyorum.
Burhan Çağdaş, “Evet, ilk başta olumsuz etkilenmiştik. Ama durum şimdi lehe döndü. Suriyeliler genelde evde yemek yapmaz. Her ikindide ve akşamları 10 kişilik aileler gelip yemek yiyor. Suriye pastasından en çok payı İstanbul’dan sonra Antep alıyor” diyor.
Civarda zengin bir Suriyeli aileyle karşılaşıyorum. Çalışıyor musunuz, diye soruyorum. “Babam Suudi Arabistan’da çalışıyor. Onun gönderdiği parayla idare ediyoruz”.
“Siz şanslıymışsınız. Diğer Suriyeliler nasıl idare ediyor?” diyorum. Kadınlar gökyüzünü göstererek “Rabbül alemin” diyor. (ÇT)