* Fotoğraf: Vedat Örüç
Haberin Kürtçesi için tıklayın
Şehirlerde, fabrikalarda ve atölyelerde kayıtsız ve güvencesiz, oldukça düşük ücretle çalıştırılan Suriyeli mülteci işçiler, mevsimlik tarım işçisi olarak da insanlık dışı koşullarda hayatta kalma mücadelesi veriyor. Çocuklar yetersiz besleniyorlar ve çoğu zaman aç durumdalar. Yaşadıkları yerlerin önemli bir kısmında tuvalet ve banyo dahi bulunmuyor. Salgın şartlarında, hijyenden yoksun zorlu şartlarda kalıyorlar.
Narenciye tarımının yoğun olduğu Çukurova bölgesine göç eden mevsimlik tarım işçileri Nisan ayından Ekim ayına kadar farklı işlerde çalışmaktalar. Ancak çalışmak için gelip yerleşen ve savaştan dolayı yurtlarına dönemeyen Suriyeli tarım işçileri için bu tüm yıl geçerli. Mersin’e çalışmak için gelen Suriyeli mülteciler de buraya yerleşiyor. Şehir merkezlerinde istenmedikleri için barınamıyorlar bundan dolayı çalışacakları tarlalara yakın buldukları alanlara kendi imkanlarıyla kurdukları çadır kamplarında “insanlık dışı koşullarda” hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Yaşam koşullarına uygun bir yer değil burası
Mersin’in Tarsus ilçesinde kurdukları çadırlarda mültecilerin “görünmeyen hayatlarına” rastlıyoruz. Aliefendioğlu köyünde dere kenarında kurulan kamp da bunlardan biri. Burası toprak zemin üzerine inşa edilmiş, ardı sıra yüzlerce derme çatma çadırdan oluşan küçük bir mülteci kampı.
Kısıtlı imkanlarla ve acemice yapılmış naylon çadırlar, 3 kişilik bir ailenin bile sığamayacağı kadar dar aslında. Muhtemelen kışın taşan dereden veya fırtınalı havalardan korunmak için etekleri toprakla kaplanmış ancak sert esen bir rüzgâra bile dayanacak gibi görünmüyor. Bu hali ile bile bir evden çok harabe bir barınağa benziyor. Önemli bir kısmında tuvalet ve banyo dahi bulunmuyor. Bazı yerlerde derenin kenarına inşa edilmiş seyyar tuvaller var ancak bir alt yapıları olmadığı için hijyen bakımından kullanılabilir durumda değiller.
Bulaşık ve çamaşırlar da derede yıkanıyor. Yani aslında temizlik için su ihtiyacı pis su giderinin aktığı dereden karşılanıyor. İçme suyunu ise kadınlar köyden bidonlarla çadırlara taşıyorlar. Hijyenden ve yaşam koşullarına uygun olmaktan uzak bir yer burası aslında. Kullanabilecekleri bir elektrik şebekesi dahi bulunmuyor. Bazı çadırlar güneş enerjisinden faydalansa da çoğu çadır elektrikten yoksun olduğu için geceyi karanlıkta geçiriyor. Yemekler ise çadır kenarlarında çamurdan yapılmış tandırlar üzerinde ilkel bir biçimde pişiriliyor.
“Burada başka bir savaş var”
Kamp sakinlerinden biri olan Ömer El Fettah, dışardan bakanlar kadar karamsar olmazsa da çadır yaşantısını şöyle tarif ediyor: “Suriye’den savaştan dolayı Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldık ancak burada da başka bir savaş var, burada da doğru düzgün yaşayamıyoruz. Çadırda yaşamak gerçekten çok zor, sürekli diken üstündesin.
"Geceleri böceklerden, farelerden uyuyamıyoruz. Birkaç defa çocukları yılan ısırdı. Sürekli pislik içerisindeyiz, buzdolabımız olmadığı için yemeklerimiz hep bozuluyor. Kışın daha zor, çadırlar çok soğuk oluyor. Soba yakmak için yakacak bulamıyoruz. Bazen sobalardan dolayı çadırlarımız yanıyor, can güvenliğimiz yok bu yüzden. Sıcak suyumuz pek olmuyor, bazen soğuk suyla banyo yapıyoruz. Çoğu zaman da hasta oluyoruz. Banyo yapsak da temizlendiğimizi anlamıyoruz, bez branda altında toprak üstünde her yanımız toz toprak oluyor.
"Burada insanlar Suriyelileri istemedikleri için kimse bize kiralık ev de vermiyor. Zaten ev kiraları çok pahalı evde yaşamak istesek de 80 liralık tarla yevmiyesiyle çok zor geçiniyoruz, çocuklar yetersiz besleniyor ve çoğu zaman aç durumdalar. Eve çıksak bizim için daha zor olur, en azından burada karnımızı doyurabiliyoruz.”
“Sürekli dışlanıyoruz”
Suriyeli tarım işçileri, emek arzına dahil oldukları için yerel işçiler ucuz iş gücünü oluşturdukları gerekçesiyle onları suçlamakta. Suriyeli bir mülteci olan Emir Ezu maruz kaldıkları bu suçlamayı şöyle anlatıyor: “Burada geçinebilmek için sadece tarla işlerinde çalışabiliyoruz. Bu yüzden bize işverenler, bizden faydalanarak daha düşük ücretle çalıştırıyorlar. Günlük 80 lira yevmiye çok az bir para, kalabalık bir aile bu yevmiye ile çok zor geçiniyor. Biz de istemiyoruz bu yevmiyeye karşılık çalışmak ama buna mecburuz. Bundan dolayı buralı işçiler işsiz kaldığı için bizi istemiyorlar. İstemedikleri için de sürekli dışlanıyoruz. Bu da sıkıntılarımızı daha da büyütüyor.”
“En çok çalışan kadın, emeğinin hakkını en az alan da”
Mevsimlik tarım işçiliğinde kadınlar emeğinin karşılığını en az alan kesimi oluşturuyor. Sadece tarlada değil çadır işlerinde de çalışıyor kadınlar. Su taşıma, yemek pişirme, ekmek ve salça yapmak gibi temel ev işi unsurları hep kadınlar tarafından yapılıyor.
3 yıl önce Tarsus’a çocukları ile tarım işlerinde çalışmak için gelen Fatma Ezu bu durumu şöyle özetliyor:
“Çadır hayatı kadınlar için çok ağır. Kadınlar sadece tarlada değil çadırda da en ağır işleri üsleniyor. Tarlada daha hafif işlerde çalıştığımız için erkeklerden daha az yevmiye alıyoruz ama bazen erkeklerle aynı işi yapıyoruz yine bize daha az yevmiye veriliyor. Evde de en ağır işi biz yapıyoruz. Su taşıma, yemek pişirme gibi ev işlerini hep kadınlar yapıyor. Yani sadece tarlada değil ev işlerinde aynı şeyi yaşıyoruz bütün hane halkı tarlada çalışır ama çadırlara geldiğimizde ev işlerini çocukların bakımını hep biz kadınlar yapıyoruz. Yani en çok çalışan kadındır emeğinin hakkını en az alan da kadındır.”
(VO/FD)