Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın
Okan Üniversitesi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Suriyeli kadın mültecilerin sorunlarına odaklanan bir panel düzenledi.
Birleşmiş Milletler (BM) Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi Kadın, Barış ve Güvenlik Danışmanı Dr. Sabine Freizer, İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (IGAM) Müdürü Metin Çorabatır ve Barış İçin Suriyeli Kadınlar Girişimi’nden Dr. Mouna Ghanem’in konuşmacı olduğu panelde, Suriyeli mültecilerin toplumsal cinsiyet temelli sorunları ele alındı.
Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Zeynep Alemdar'ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde barış görüşmelerine ve müzakere süreçlerine kadınların ve toplumsal cinsiyet perspektifinin katılmasını öngören BM 1325 nolu tavsiye kararı, BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin üzerinde duruldu.
Bireysel başvuru nedenleri incelenmeyen ve göç konusunda “kitlelerin arasında sıkışan” kadınlar için toplumsal cinsiyete duyarlı mülteci politikaları belirlenmesi gerektiği vurgulandı.
“İnsani destek sadece bir ağrı kesici”
“Her şeye rağmen, Suriyeli kadınlar ‘kurban’ olmayı kabul etmiyor ve toplumsal cinsiyet normlarını değiştirmek için mücadele etmeye devam ediyor. Bu ülkeyi yeniden inşa edecek olanlar, bu kararlılıkları nedeniyle kadınlar olacak. Sadece bir ateşkesten bahsetmiyorum; sürdürülebilirliği sağlayacak ve insan haklarına saygılı bir ülke kuracak olanlar kadınlar.”
Geçtiğimiz Mayıs ayında Suriye’den ayrılarak Danimarka’ya yerleşen Ghanem, görüntülü konferans aracılığıyla katıldı.
Ghanem, Suriye’de yaşananların sadece Suriyeli kadınları değil, bölgedeki tüm kadınları etkilediğini ve kazanılmış haklarını kaybetmelerine neden olduğunu belirtti.
BM’nin 1325 nolu kararının Barış İçin Suriyeli Kadınlar Girişimi’nin gündeminde olduğunu belirten Ghanem, CEDAW’ın da yeni bir devlet kurmanın bir sac ayağı olarak gördüklerini ifade etti.
Ghanem, mülteci akışını durdurmanın tek yolunun Suriye’de barışı sağlamak olduğunu vurguladı; “İnsani destek sadece bir ağrı kesici, bizim ihtiyacımız olan hastalığın iyileşmesi” diye konuştu.
“Cenevre Sözleşmesi mültecilerin hepsi erkekmiş gibi yazılmış”
Çorabatır, mülteci nüfusun çoğunluğunun kadınlardan oluştuğu düşünülse de bunun her zaman doğru olmadığını vurguladı.
“Kadınların geleneksel ve kültürel nedenlerle ülkelerini terk etmesi her zaman mümkün olmuyor. Bir kadının çocuklarını alıp evini terk etmesi bir erkeğe göre daha zor. Toplu göçlerde kadınların sayısı artıyor.
“Cenevre Sözleşmesi de yazıldığı dönemden dolayı, sanki tüm mülteciler erkekmiş gibi yazılan bir sözleşme. Sözleşmede ‘his country’ gibi ifadeler kullanılıyor. Kadınların mültecilik sebepleri çok çeşitli; kadın genital mutiliasyonu, namus adına işlenen cinayetler gibi gerekçeler Cenevre Sözleşmesi’nde yok.
“Türkiye zaten Avrupa’dan gelmeyenlere mültecilik hakkı tanımıyor ve geçici koruma veriyor, üçüncü ülkelere yerleştiriyordu. Bu sistem çalışıyordu ama sayı çok arttı. Şimdi Suriyeliler için alternatif ve ‘geçici’ bir sistem kuruldu. Yani sistem zaten geçiciyken daha da geçici oldu. ‘Bunlar zaten geçici, bireysel başvuru da yapmasınlar’ dendi. Bu geçicilik nedeniyle, Türkiye’de hiçbir entegrasyon sistemi yok. Entegrasyon da bir tabu. Hala kelimelerle oynuyoruz ve entegrasyon yerine ‘uyum’ politikalarından bahsediliyor.”
“Mültecilik statüsünün aileye bağlı olması kadınları mağdur ediyor”
Freizer da Suriyeli mültecilerin bireysel başvuru hakkı olmadığı için kendilerini anlatma fırsatı da yakalayamadıklarına değindi ve “Kitlelerin içine sıkışmış haldeler” dedi. Yeni iltica yönetmeliklerinin LGBTİ’leri de olumsuz etkilediğini ekledi.
BM 1325 ve CEDAW’ın yanısıra İstanbul Sözleşmesi’nin de toplumsal cinsiyete duyarlı kabul sistemini öngördüğünü hatırlatan Freizer, zorla evlendirmeler, şiddet, genital mutiliasyon gibi durumlar da mültecilere öncelik tanınması gerektiğini belirtti.
Yarın Brüksel’de Avrupa Parlamentosu’nun cinsiyete duyarlı mülteci statüsü belirlenmesi konusunda bir rehber oylayacağını da belirten Freizer şöyle konuştu:
“Türkiye’de hükümet mültecilere Türkiye vatandaşlarına tanınan tüm hakları tanımaya çalışıyor. Ama bu yaklaşım mülteci kadınların tüm ihtiyaçlarını karşılamıyor. Mesela cinsel şiddete uğrayanların başvurabileceği sosyal destek hizmetlerinden yoksunlar. Şiddet görüp kadın sığınaklarına gittiklerinde ya yer olmuyor ya da kabul edilmiyorlar.
“Mültecilik durumları aileye bağlı olduğu için şiddet gördüklerinde başvuru yaparlarsa mülteci statüleri de tehlikeye giriyor. O yüzden bireysel başvuru çok önemli.”
Son olarak mültecilerle ilgili resmi veri eksikliğine değinen Freizer, “Eğer elinizde temel veriler yoksa, etkili değil, tahmini bir iş yapıyorsunuzdur” dedi. (ÇT)