Çocuk Fotoğrafçılar projesi İzmir’de çocuk sığınmacıların kent hayatlarına katılımlarını sağlamak için ortaya koyulan bir proje. Fotoğrafçılar Serkan Çolak, Sinan Kılıç, Murat Eşiyok, Mohammad Shokooh ve Jean Pierre, iki haftada bir kere sığınmacı çocuklar ile toplanıp, drama, tiyatro atölyeleri gerçekleştiriyor ve çocukların şehir hayatına katılımlarına yardımcı olmak amacı ile fotoğraf atölyeleri düzenliyor.
Programın teorik çerçevesini çocuk hakları perspektifine dayandıran grup üyeleri, çocukların yaşadıkları kentin birer öznesi olma hedefini önlerine koyuyor. Projenin sonunda çocuk fotoğrafçıların çektiği fotoğraflar İzmir’in duvarlarında sergilenecek.
Projeyi destekleyen kuruluşlar arasında İzmir Fransız Kültür Merkezi, Konak Belediyesi, Mülteci–Der, Mahzen Photos, Hezarfen Film Galeri, Kırkayak Sanat Merkezi, Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu bulunuyor. İzmir Fransız Kültür Merkezi Müdürü Emanuelle Houles ve Kurs Müdürü Güzin Bozduman da pedagojik destek veriyor.
Serkan Çolak, Sinan Kılıç, Murat Eşiyok ve Jean Pierre sorularımızı cevapladı.
Bu proje fikri nasıl ortaya çıktı?
Jean Pierre: Benim doktora çalışmam da Kadifekale’de yaşayan insanların kent yaşamına ilişkin bakışları ile alakalıydı. Arkadaşlarım Serkan Çolak ve Sinan Kılıç da Kadifekale’de yaşanan kentsel dönüşüm ile alakalı bir fotoğraf çalışması yapıyorlardı. Doktora çalışmam sırasında sığınmacıların ciddi sorunları olduğunu ve bu sorunun ne kadar can yakıcı bir sorun olduğunu fark ettim. Bu problem hakkında nasıl ortaklaşa bir şekilde çalışacağımızı düşündük ve projeyi inşa etmeye başladık.
Projeniz ile ne hedefliyorsunuz?
Sinan Kılıç: Dünyada yaşanan savaşlardan, zorunlu göçlerden en çok etkilenen hep çocuklar olmuştur. Suriye’de yaşanan savaş ve ardından gelen zorunlu göç bunun en sön örneği. Gerçekleştirdiğimiz atölye ile çocukların yaşamış oldukları travmanın etkilerini azaltmaya çalışmak aynı zamanda fotoğraf aracılığıyla kendilerini ifade etme, gerçekleştirme olanaklarını yaratmak ve bunun sonucunda çocukların ortaya çıkaracakları ürünleri sergi kitap gibi araçlarla başkalarıyla paylaşmalarını sağlamaya çalışmak olarak kısaca ifade edebiliriz.
Jean Pierre: Fotoğraf, tiyatro ve Türkçe atölyeleri ile birlikte çocukların kente kent yaşamına aktif katılmalarını hedefliyoruz. Çocuklar ilk önce fotoğraf eğitiminden geçecek ve onlara fotoğrafın nasıl çekeceğini öğreteceğiz. Eğitimler birbirine paralel yürüyecek. Birbirleri ve çevreleri ile iletişim kurmalarını sağlamak amacı ile drama atölyeleri hedefliyoruz. Günlük hayatta Türkçe'yi konuşamıyorlar. Bunun için de bir Türkçe kursu planlıyoruz. Amacımız çocukların kenti tanıması ve kentin bir parçası olması.
Çocuklar ile çalışırken nasıl bir teorik çerçeve belirlediniz?
Serkan Çolak: Aileler ve çocuklarla aramızdaki güven inşasına çok önem verdik. Fotoğraf burada sadece bir araç. Birlikte yaşayabilmek,başka bir dünyanın mümkünlüğü,önyargıların kırılması, görme biçimlerini dönüştürebilmek gibi başlıklar çok daha önce geliyor bizim için. Fotoğraf belki de en son görülebilir bir aşama.
Çocuklar fotoğraf çekecekler ama fotoğraf çekmek için çekmeyecekler. Çocuk ve insan hakları temelli bir bakış almalarını hedefliyoruz. Bu teorik çerçeveyi aldıktan sonra fotoğraf çekmelerinin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Yapılacak olan teorik eğitimlerinden sonra sokağa çıkacaklar ve kendi yaşam alanlarını fotoğraflamaya çalışacaklar.
Dil problemini nasıl çözüyorsunuz?
Serkan Çolak: Okuyuculara ilginç gelebilir ama dil problemi aslında çok rahat çözülebilen bir olgu.Bir eve gittiğiniz zaman orada Afgan, Suriyeli , Kürtler ve Türkler. Ortada çok dillilik var, bir çok dili duyuyoruz. Mesele Kürt ailenin komşusu Afgan, Kürtçe öğrenmiş. Geliyorlar ve bize yardım ediyorlar. Dayanışma ile dil sorununu da çözüyoruz. Hatta bizim ekibimizde olan bazı sığınmacı ailelerin çocukları bizim gönüllü tercümanımız oluyorlar. Bakın bu dil sorunu sadece bizim yaşadığımız bir sorun değil. O çocuklar kendi bölgelerinde de dil sorunu yaşıyorlar. Kentin sokaklarında günlük hayatta insanlar ile iletişime geçerken zorluk yaşıyorlar. Bu problemi sadece çocuklar ve bizim aramızda olan bir problem olarak algılamıyoruz. Biz iletişim süreçlerine entegre olmalarını istiyoruz ve fotoğraf burada gerçekten önemli bir ol oynuyor. Bizim iletişim dilimiz belli insani evrensel değerler. Bir çocuk, bizim dilimizi bilmese bile ona yaklaşımımızı algılayabiliyor.
Fotoğraf travmatik durumlarda nasıl fayda sağlıyor?
Jean Pierre: Ben şunu vurgulamak istiyorum. Biz çocuklara güzel bir dünyanın anahtarını sunmuyoruz. Elimizde bir sihirli değnek yok. Çocukların hayatlarını değiştirmiyoruz. Yaşadığınız bütün kötülükleri unutun, dünya gerçekten çok güzel bir yer demiyoruz. Aslında onları yaşadıklarını da unutturmadan bir şeyler yapmak çabamız. Sanal bir ortam sunamayız onlara, onların yaşadıkları durumu paylaşmak istiyoruz.
Planlarınız arasında neler yer alıyor?
Sinan Kılıç: Yerinden edilmiş olmanın getirdiği güvensizlik ve savaş ortamının yarattığı travmanın etkilerini yok edemeyiz ama azaltmak için çaba harcıyoruz, temel planımız bu.
Serkan Çolak:En önemli planlardan biri çocuk hakları atölyesi düzenlemek olacak. Sığınmacıların yaşadığı bölgeler çok dilli ve çok kimlikli bir yer. Eğer biz kardeşçe yaşamak istiyorsak, hepimiz eşit haklara sahip olarak yaşamalıyız. Birlikte yaşayabilmenin temeli de teoride ve pratikte eşit haklara sahip olmaktan geçiyor. Buradan yola çıkarak da çocukların mevcut haklarını onlara öğreterek, topluma haklarını bilen bir birey olarak başlamalarını istiyoruz. Birlikte yaşamanın mümkün olduğunu söylemek istiyoruz.
Bölge ile alakalı gözlemleriniz neler?
Murat Eşiyok: Projeyi yürüttüğümüz Kadifekale ve Basmane bölgesi birçok etnik kökenden insanın bir arada yaşadıkları bir yer. İzmir'e göç etmek zorunda kalan mültecilerinde büyük çoğunluğu burada yaşamakta. Daha net bir tarif yapmak gerekirse sistemin "öteki" olarak adlandırdığı insanlar burada yaşamaktalar. Burada var olan çok kimlikli yaşam olumlu ve olumsuz koşulları da beraberinde getirmektedir. Özellikle mülteci yaşamlar öznelinde bakarsak Türkiye'de yaşayan "ötekiler", mülteci "ötekilere" karşı olumsuz bir tavır sergilemekte. Ayrıca toplumun bir çok kesimi mültecilere karşı nefret söylemi geliştiren faşizan bir tutum sergilemektedir. Bu durumun temelinde sistemin dayattığı "Bizden olmayanı reddet" algısının var olduğunu düşünüyorum. Bölgede yaşayan mültecilerin birçoğu iş bulamamakta, iş bulabilenler ise çok düşük ücretlere çalışmak zorunda kalıyorlar. Çocuklar daha 3 aya kadar okullarda eğitim alamazken yapılan bir düzenlemeyle eğitim hayatlarına başladılar ancak var olan müfredatlara tabi tutuldukları için eğitim alanında da ciddi sıkıntılar yaşamaktalar.
Sinan Kılıç: İzmir’de sığınmacılar ve mülteciler genel olarak Basmane ve Kadifekale semtlerinde kiraların ucuz olmaları nedeni ile kalıyor. Yasal anlamda mülteci statüleri yok. Karşılaştığımız bazı Afganlar, mülteci statüsünü almışlardı. Ama Suriyeliler öyle değil. Barınma, gıda, sağlık gibi temel ihtiyaçlardan yoksun hayatlar söz konusu.
Jean Pierre:Buraya gelen insanlar ciddi para sıkıntısı çekerek buralara geliyor. Burada yaşayan sığınmacılar burada uzun zaman kalamıyorlar. Aileler ile görüşüp çocukları eğitime alacağımızı söylüyoruz. Aileler de buna onay veriyor. Ancak bir daha ki sefer oraya gittiğimiz zaman çocukları maalesef bulamıyoruz. Aileler ile oradan gitmiş oluyorlar. Bu sorun mülteciliğin doğasından kaynaklı bir sorun olarak geliyor bana. Sürekli bir insan sirkülasyonu da var. Biri giderken biri de geliyor.
Serkan Çolak: Kentler kimsenin tekelinde değildir. Böyle düşünürsek kent bilincinin artacağını düşünüyorum. Eğer çocuklar 15-20 sene sonra kendi yaşadıkları ile alakalı bir şeyler yaparsa bu proje başarıya ulaşmış demektir. (UŞU/YY)