Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) öncülüğünde, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Aysel Tuğluk'un da aralarında bulunduğu kadınlarca organize edilen 12 kamyonluk insani yardım malzemesi Mardin’de Kızıltepe Şenyurt sınır kapısında bekliyor.
Tuğluk yardımlara geçiş izni verilmediğini, kadınların izin verilene kadar sınırdan ayrılmama kararı aldıklarını söyledi.
Tuğluk’la yardım malzemelerinin son durumunu, neden yerine ulaştıramadıklarını, PYD-Türkiye ilişkilerini ve Suriye’deki gelişmeleri konuştuk.
Yardım malzemeleri neleri içeriyor?
Yardım malzemeleri daha çok kadın ve çocukların acil ihtiyaçlarını karşılamak üzere, kadınların bir organizasyonuyla toplandı. Kadın belediye başkanlarının ve seçilmiş il genel meclis üyelerinin içinde bulunduğu bir organizasyon.
Çocuk maması, ilaç gibi malzemeler var. Dün sabah dokuzdan beri 12 kamyon sınırda bekliyor. Çok acil ihtiyaçlar var sınırın öteki tarafında.
Çocuk maması göndereceğimiz duyulduğu için dün akşam anneler aç çocuklarını getirip beklemişler ama maalesef ulaştıramadık.
Gelişme var mı?
Dün çeşitli görüşmeler yaptık. Mardin valisiyle, Beşir Atalay, Davutoğlu... “Olabilir tabii” denmesine rağmen şu ana kadar geçiş sağlanabilmiş değil.
Bekleme durumu nasıl karşılandı?
Kadınlarda tepkiye neden oldu bu durum. Bir insani yardım koridorunun açılması, bütün kapıların açılması gerekirken bu engellemeye tepki var.
Sınırdan, ne kadar sürerse sürsün bu kapı açılıncaya kadar ayrılmama kararı alındı.
Halka ve STK’lara duyarlılık çağrısında bulunduk.
Kime teslim edilecek yardımlar?
Kürt Yüksek Konseyi temsilcileri sınırın diğer tarafında. Birbirimizi görüyoruz. Zaten bir belge karşılığında teslim ediliyor yardımlar. Onların imzalayacağı bir belgeyle onlara teslim edilecek yardımlar. Geçmişte de böyle oldu.
Salih Müslim Türkiye’yle anlaştıklarını duyurdu buradaki görüşmelerin ardından. Fakat Suriye’den gelen haberlerde bir farklılık yok...
Bu görüşmeleri ve açıklamaları yapan herhangi biri değil, PYD’nin eşbaşkanı. Dolayısıyla yaptığı açıklamalar bağlayıcı açıklamalar.
Biz kendisiyle görüşemedik ama açıklamalardan belli noktalarda bir mutabakat olduğu kanaatine vardık. Genelde de böyle bir izlenim yaratıldı, olumlu bulundu. Böyle bir diyaloğun gelişmesi gerekiyordu. Fakat bunun pratik adımlarını görmek mümkün değil.
Bir yandan PYD’nin eşbakanıyla görüşülüyor ve kapıların açılacağına dair de bilgi veriliyor ama 12 kamyonluk yardımı gönderemiyoruz.
Rojava’da Kürtlerin kendini yönetmesine bakarak Türkiye PYD’yi tehdit olarak görüyor mu?
Türkiye’nin Suriye politikası yanlıştı ve iflas etti. Aslında Ortadoğu politikası da öyle.
Türkiye giderek tecrit durumu yaşıyor. Bu politikaların gözden geçirilmesi gerekiyor. Bir demokratik model, barış gücü olmak istiyorsa bu politikalarla olmaz.
En basitinden Esad’ın zulmüyle kimliksizliğe mahkum edilmiş bir halk, Kürtler, kendi topraklarında özdenetim hakkını demokratik bir biçimde kullanıyor.
Bu onun hakkı ve saygı duyulması gerekiyor. Türkiye’nin de duyması gerekiyor.
PYD ile görüşme bu temelde de bir mutabakata dönüşmesi lazım. Bir yandan Kürtlerle barışacağım diyorsunuz ama Suriye’deki Kürtlere düşmanlık yaparsanız bu nasıl bir barış diye sorulacaktır.
Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlerle barışması, demokratik birlik arayışına girmesi Türkiye’ye kazandıracak. Oradaki Kürtlerin varlığı Türkiye’nin de güvenliğidir aslında, PYD’nin varlığını tehlike olarak görmemesi gerekir.
PYD’nin gücü oradaki halkları bir arada tutabilir mi?
Görüyorsunuz Suriye’de radikal gruplar insanların kafasını kesiyor. Bu grupların oradaki halklara özgürlük, demokrasi getirmesi beklenemez. Bir halk bunların kucağına itilemez.
Oradaki bütün halkı temsil eden ve sadece Kürtler için değil, Araplar, Süryaniler gibi diğer etnik kimliklerin demokratik birlik içinde bir arada yaşamasını sağlayabilecek tek ideolojik ve politik güç PYD’dir.
Kürt Yüksek Konseyi etrafında böyle bir bütünleşmenin yaşanması gerekir.
Türkiye de buna dayanmalı, onunla bir ortaklık yaratmalı, kazandıracak olan budur. YPG ya da silahlı güçlerin varlığını tehdit olarak algılamamalı.
Suriye’de Kürtler El Nursa ile savaşıyor. El Nursa ise Esad’a karşı... Kürtlerin konumuna dair farklı yorumlar yapılıyor...
Büyük fotoğrafa bakmak lazım. Uluslararası güçlerin de içinde olduğu bölgesel bir savaş yaşanıyor. Çeşitli güçler Suriye üzerinden bir mücadele yürütüyor.
Kürtler kesinlikle Esad taraftarı ya da Özgür Suriye Ordusu taraftarı bir tutum sergilemedi. İhtiyatlı bir yaklaşım gösterdi ve üçüncü bir seçenek üzerinde yoğunlaştı: kendi özyönetimini oluşturma çalışmasını yaptı.
Halk meclisleri aracılığıyla özyönetimini oluşturma temelinde bir çalışma yürüttü.
Kürtlerin Esad taraftarı olduğunu söylemek haksızlık olur, bu bilinçli bir propaganda. Salih Müslim de defalarca ifade etti. Esad zulmü altında yaşadıklarını ifade etti, birlikte olabilmemiz mümkün değildir, dedi.
Kürt Yüksek Konseyi'nden İsa Hüso'ya yönelik suikastı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürtlerin orada giderek güç kazanmasına, birçok alanda hakimiyet kazanmasına, askeri olarak güçlenmesine, bu iradeye tahammülsüzlüğün bir ifadesi olarak görmek lazım.
El Nusra’nın arkasında çeşitli bölgesel ve uluslararası güçlerin olduğunu düşünüyorum. El Nusra gibi çeteci gruplar orada piyon olarak kullanılıyor diye düşünüyorum.
Kürt karşıtı cephenin Kürt iradesini kırma yönünde bir suikastı olarak görüyorum. (YY)
* Diyarbakır Tabip Odası da Rojava’ya ilaç yardımında bulunmak için yardım kampanyası başlattı.