Birbirlerini ergenliklerinden beri tanıyan genç kız ve oğlanlardan müteşekkil küçük topluluk, kendi adlandırmalarıyla Şebablar, Suriye’deki Filistin mülteci kampı Yarmuk’ta doğmuştu. Suriye’de patlayan iç savaş hayatlarını tamamıyla altüst etmiş durumda.
14-18 Aralık 2013 tarihleri arasında Documentarist ekibinin düzenlediği 5. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’nde gösterilen Yarmuk’un Gençleri (The Shebabs of Yarmouk) adlı Fransa yapımı belgeselin yönetmeni Axel Salvatori-Sinz’le konuştuk.
İşgal altındaki Filistin’le karşılaştırıldığında Yarmuk’taki gençler tutucu yaşam biçimlerine pek rağbet etmiyor gibi görünüyor. Kızların başı bağlı değil, delikanlılarla yakın arkadaşlıklar kuruyorlar, hatta onlarla birlikte marihuana içiyorlar. Hem kızlarla oğlanlar hem de kamptaki diğer kuşaktan Filistinliler çok açık fikirli görünüyorlar, bize bundan bahseder misin?
İşgal altındaki Filistin’de yaşayanların daha tutucu olduklarından emin değilim. Bence medya tek tür gençlerden söz edip başka gerçeklikleri gözardı ediyor. “Yarmuk’un Şebabları” pekâlâ Batı Şeria kampında yer alan “Balata’nın Şebabları” veya Lübnan’da “Beddavi Şebabları” da olabilirdi.
Aileleri, Filistin devrimci hareketinin yükselişe geçtiği 80’li yıllarda çok aktif olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) komünist eğilimine sahip kişiler. Şimdi, aradan otuz yıl geçmişken, sorunun çözümsüz kalmasıyla hayal kırıklığına uğrayan bazı Filistinliler bütün umutlarını başka seçeneklere, örneğin yeni eğilim olan dinî hareket Hamas’a bağlıyorlar. “Yarmuk’un Şebabları” ise fikir değiştirmemiş olan ebeveynlerin mirasçıları. 80’lerde Filistinliler’in savunduğu ilkelere bağlılıkları anlamında tutucular sadece.
Şebablar’ın çoğu, çocuklukları konusunda nostaljik olup kamp hayatını bazı açılardan sevmekle birlikte oradan ayrılıp Batı ülkelerine göç etmenin hayalini kuruyor. Onları buna zorlayan şartlar nelerdir?
Onların tek istediği herkes gibi normal bir hayat sürmek. Sadece yaşamak ve geleceği düşünme imkânına sahip olmak istiyorlar. Herhangi bir ülkenin vatandaşlığına sahip değiller ve sansürden ötürü hiçbir kültürel etkinliğin bulunmadığı barbarca bir diktatörlük rejiminde yaşıyorlar. Hayatları zor.
Bu arada karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, ayrıca gizlilik temeli üzerine kurulmuş bu kolektif enerjiyi hepsi paylaşıyor. Artık yaşamaya başlamak istiyorlar. Örneğin filmde en son askere giden Samer, kampta umutlarını tam olarak gerçekleştirmesi mümkün olmadığından hayatının altı yılını kaçıp yurt dışına gitme çabasıyla harcamış. Suriye’de iki yıl önce bu gençler için bir gelecek yokken şimdiyi varın siz düşünün!
Belgeselde ikinci kuşak erkeklerinden biri 70’li yıllara kadar Yarmuk’ta Filistin atmosferinin solunduğunu, ama artık durumun değiştiğini söylüyor. Bu tür kampların amaçlarından birini hatırlarsak İsraillilerin hedeflerine ulaştığını söyleyebilir miyiz?
Yarmuk bir bakıma “yer değiştirmiş” bir Filistin; aslında onların Filistin’i. Dolayısıyla, süreci hissedebilen ikinci kuşaktan biri için farklı elbette. Yarmuk Filistin dışındaki başkentti. 80’lerde gerçekten faal bir kamptı.
Günümüzde uzak ve işgal altındaki vatan Filistin’i çağrıştıran sadece sokak adları. Bu sokaklarda, tıpkı tatil beldelerindeki gibi hediyelik eşya dükkânlarında Filistin bayraklarıyla süslenmiş tişörtler ve anahtarlıklar satılıyor.
Oysa eskiden Filistin ya da İsrail’de bir olay meydana geldiğinde Yarmuklu Filistinliler çıkıp sokaklarda eylem yapardı, bütün siyasi renkler o dönemde bir aradaydı.
Sen çekimleri bitirdiğinde Suriye'deki isyan yeni başlıyordu; kamptan ve Şebablar'dan haber alıyor musun?
Şu anda durum tamamen farklı. Kamp bir yıldır kuşatma altında. Kampta rejim taraftarlarıyla aleyhtarları arasında iç savaş yaşanıyor.
Suriye ordusu kampı kuşatmış, giriş çıkışları denetliyor, kampın son sakinlerine gıda ambargosu uyguluyor. İnsanlar açlıktan ölüyor. Kamp hükümet güçleri tarafından defalarca bombalandı. Çekimlerin yapıldığı mekânlar artık yok; bu da belgeseli çağdaş bir arşiv filmine dönüştürdü. Şebablar’ın akıbeti belirsiz. Hasan iki ay önce tutuklandı, önceki gün, Suriye rejimi tarafından işkenceyle öldürüldüğünü duyduk. Waed iki yıllık evliliğin ardından dul kaldı.
Olaylar başlamadan üç ay önce askerliği biten Samer mecburen bir yıl fazla askerlik yaptı ve toplam süresi iki buçuk yılı geçti. Şu anda resmen terhis olmuş ve Lübnan’a sığınmış durumda; Lübnan’da Suriye’den gelme Filistinli mülteci statüsünde. Esmer Tasmin’e gelince, Suriye’den ayrıldı, kısa bir süredir Avrupa’da yaşıyor. Şili’de bulunan Alâ ise filmde kürtaj sahnesinde gördüğümüz kız arkadaşı Nadia’yla birlikte ve kısa süre önce bir çocukları dünyaya geldi.
Arap Baharı hakkındaki görüşlerin ne? Genelde küresel isyanlar ve özelde Gezi direnişi hakkında ne düşünüyorsun?
İsyanlar, halkların değişim istediği, değişime ihtiyaçları olduğu anlamına geliyor; özellikle de yetkililerin şiddetle karşılık verdiği durumda bile fikir değiştirmeyip cesaretlerini kaybetmiyorlarsa. Burada bir ölüm kalım meselesi söz konusu, büyük bir cesaret sergiliyorlar. Bu beni çok etkiledi.
Gezi direnişinin Türkiye için yeni bir dönemi başlattığını düşünüyorum, çünkü halen devam ediyor.
Fransa’nın Afrika’daki (ekonomik ve askerî) varlığı hakkındaki görüşlerin nelerdir?
Fransa’da bu durumun özel bir adı var: Fransafrika (la Françafrique). Postkolonyalizm anlamına geliyor. Bir sonraki Afrikalı ve Fransız liderler kuşağıyla birlikte, yakında sona ereceğini umuyorum. Bu duruma bir son verebilmek için, Afrika’nın da örneğin Senegal’deki “WE’RE FED UP” (BIKTIK USANDIK) hareketinde gördüğümüz türden bir değişim isteyen yeni liderlere ihtiyacı var.
Yeni projelerin var mı?
Suriye’den kaçabilmiş, Suriye’deki olayları uzaktan günbegün yaşayan insanlarla ilgili bir filmle ilgili çalışmalarım var. Ayrıca bambaşka türde bir filmin de çalışmaları devam ediyor: bir babayla oğlu arasındaki ilişkiyi, nasıl iletişim kurduklarını konu alan bir film. (MT/EKN)