Suriye'de öldürülen yerel muhabirlerin sayısı tutulamazken Japonyalı gazeteci Mika Yamamoto öldürülen dördüncü yabancı gazeteci oldu. Türkiyeli kameraman Cüneyt Ünal ve Filistinli gazeteci Beşar Fehmi'den hala haber alınamıyor. Lübnanlı bir kadın gazetecinin de kayıp olduğu söylendi ancak gazetecinin çalıştığı El Cedid, gazetecinin Suriye'yi terk ettiğini açıkladı.
Kaçırılan Türkiyeli gazeteci ile ilgili Dışişleri Bakanlığı, net ve kesin bir bilgi olmadığını söyledi.
Üç hafta önce Suriye'de olan Milliyet Gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün ve Radikal gazetesi muhabiri Serkan Ocak, Suriye'de gazetecilerin hiçbir can güvenliğinin olmadığını özellikle şu günlerde bölgeye gitmenin hayati tehlike taşıdığını söylüyorlar.
Uzun yıllar savaş muhabirliği yapmış Mete Çubukçu da Suriye'de iki tarafın da gazetecileri hedef aldığını üzerine "basın" yazmanın ya da beyaz bayrağın hiçbir anlam ifade etmediğini belirtiyor.
"Suriye'ye gitmek ölümü göze almak demek"
Daha önce Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Irak işgalinde, güneydoğu bölgesinde çatışma zamanlarında, TSK'nın savaş tatbikatlarında ve Türkiye'deki doğal afetlerde çalışmış olan Bünyamin Aygün, "Şu ortamda gazeteci Suriye'ye gidiyorsa, ölümü göze almış demektir" diyor.
"Suriye'ye resmi yoldan giremiyorsunuz; bölgeyi bilen mihmandarlar eşliğinde mayınlı araziden her şeyi göze alarak giriş yapmak zorundasınız. Birçok savaşta Birleşmiş Milletler'in (BM) belirlediği yerler vardır; basın yeleği giyersiniz size çalışma alanı yaratırlar.
"Suriye'de ortada kalarak gazetecilik yapmanız mümkün değil. Esad'ın birliklerine başvurdum ancak bir yanıt alamadım. O yüzden Özgür Suriye Ordusu ile anlaştım.
"Bana ilk söyledikleri şey: 'Bizim canımız ne kadar emniyetteyse seninki de o kadar'. Ki ben gittiğimde bu kadar tehlikeli değildi. Şu anda Halep, Şam, Humus yoğun bombardıman altında. Suriyeliler herhangi bir saldırı anında nereye saklanacağını biliyor. Ancak yabancı gazeteciler ne yapacağını bilemiyor ve herkes kaçışınca açıkta kalıyor.
İki taraf da gazeteci için tehlikeli
"Suriye bilindik bir savaş değil, şehir merkezlerinin dışını Esad birlikleri içini ise büyük oranda muhalifler kontrol ediyor. Esad birliklerinin başlattığı katliama muhalifler de misilleme yapınca iki taraf da hunharca hareket etmeye başladı.
"Zaten Esad birliklerine yakalanırsanız mutlaka gözaltına alınıyorsunuz ve potansiyel ajansınız. Ancak Özgür Suriye Ordusu'nda da sizi tanımayanlar ve gazeteci olduğunuza ikna olmayanlar olabilir.
"Bu acımasız ortam adrenalini çok yükseltti; bir keresinde fotoğraf çekerken Özgür Suriye Ordusu'ndan birileri beni öldürmek istedi. Hiçbir nedeni yoktu; kararlı bir şekilde Türkiyeli olduğumu ve sadece fotoğraf çektiğimi söyleyince ikna oldular. Kısacası 'paçayı kurtardım' ancak bu her zaman için geçerli olmayabilir."
"Halep'te tek güvenli yer kalmadı"
İlk defa çatışma bölgesinde çalışan Serkan Ocak ise deneyimli bir muhabirle aynı kaçak yollardan Suriye'ye girmiş.
"Suriye'de bizden önceki gazeteciler bize göre daha rahattı; biz tehlikeli bir dönemde gittik; şimdi ise çok tehlikeli bir ortam var. Zaten Esad birlikleri sizin talebinizi kabul etmiyor; mecburen muhaliflerle dolaşmak zorundasınız. Biz çıkarken kaldığımız okulun bulunduğu sokağa bir bomba düşmüştü. Son kalan Türkiyeli gazeteciler o okulun da bombalandığını söyledi. Artık Halep'te tek güvenli yer kalmadı."
"Gazetecinin milliyeti yoktur ama hedef alınıyor"
Mete Çubukçu, Suriye'de savaşan tarafların Cenevre sözleşmesine göre sivil sayılan gazetecileri "taraf" olarak görüp hedef seçmeye başladığını belirtti.
"Cephesi belli olmayan savaşlar gazeteciler için en riskli olanlardır. Bosna savaşında Boşnaklarla hareket ediyorsunuz onlar sizi kendilerinden daha fazla koruyorlardı; belli cephelere götürmezlerdi.
"Suriye'de gördüğüm kadarıyla sanki iki taraf da bilerek ya da bilmeyerek gazetecileri hedef alıyor. Muhalifler tam organize olamadığı için gazetecileri koruyamıyor. Zaten gazetecileri kimin vurduğu da belli değil.
"Suriye'de üzerine press (basın) yazmanın, beyaz bayrak çekmenin hiçbir faydası yok. Herkes seni taraf olarak görüyor. Rejim Türkiyeli gazeteciyi sadece hükümetin politikasından dolayı kaçırıyor ya da muhalifler başka gazetecileri aynı sebeple kaçırabiliyor. Normalde uluslararası kurallara göre gazetecinin milliyeti yoktur; bir ülkeyi temsil etmez. Ancak son 20 yılda gazeteciler bizzat hedef alınmaya başlandı."
Savaş muhabirliğinde sekiz ilke
* Gazetecilere yönelik tehlikelerin sınırlandırılması ve ölçülmesiyle ilgili sistemli araştırmalar yürütülmesi
* Gazetecinin görev yerine kendi isteğiyle gitmesi
* Görev alanıyla bilgilenme
* Ön hazırlıklar
* Uygun donanım
* Hastalık ve ölüm dahil çeşitli riskleri karşılayan sigorta
* Muhabire psikolojik destek
* Muhabire hukuki koruma. (NV)