*HTŞ militanlarının Suriye'deki varlığı imaj yenileme çabalarıyla sürüyor.
"Organize suç örgütü lideri" olmakla suçlanan Sedat Peker, bir önceki videosunda Türkiye'den Nusra cephesine silah gittiğini öne sürdü. ABD Başkanı Joe Biden da 2014'te benzer bir iddiada bulunmuştu.
Nusra Cephesi'nin bölgedeki varlığını ve Türkiye ile ABD pozisyonlarını Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Güneş Murat Tezcür'e sorduk.
Tezcür'e göre "Suriye'de ABD ve Türkiye politikalarının arasındaki makasın kapanmayacak şekilde açıldığını görüyoruz".
Nusra cephesini çeşitli isimlerle, değişen ya da değiştiğini söyleyen profillerde Suriye'de hep aktif gördü dünya. Nusra cephesinin şu anki varlığını ve "imajını" nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nusra Cephesi Suriye'de iç savaşın patlak verdiği 2011'de El-Kaide'nin bir bağlantısı olarak kuruldu. Kuruluşunda Irak bazlı Selefi-cihatçı yapılanmaları ve Ebu Bekir El Bağdadi belirleyici rol oynadı.
Lakin Nusra Cephesi ve İslam Devleti (İD) örgütü arasında 2013'de bir bölünme yaşandı ve Nusracılar El-Kaide'nin kurucusu olan Osama Bin Laden'in halefi olan Mısırlı Zevahiri'ye bağlılıkların bildirdiler.
İD'nin hem Suriye de hem de Irak'ta en güçlü Selefi-cihatçı örgüt olarak öne çıkmasından sonra Nusra geri plana düştü.
Lakin uluslararası koalisyonun İD'ye karşı yürüttüğü amansız savaş hem Nusra'nın da pozisyonunda değişikliğe yol açtı hem de örgüte İD'nin boşalttığı alanlarda fırsat yarattı.
2016 senesinde ise Nusra'nın lideri Muhammed Colani örgütün adını Heyet Tehrir el Şam (HTŞ) olarak değiştirdi. Zaman içinde de El-Kaide'yle aralarındaki ayrım büyüdü.
"HTŞ İdlib'de en başat güçlerden"
Heyet Tehrir el Şam (HTŞ) mevcut durumda muhaliflerin kontrolünde kalan ve Türkiye ordusunun da ciddi bir varlığı olan İdlib bölgesinde en başat güçlerden biri.
Hem askeri hem örgütlenme hem de finansal açıdan ciddi bir güce sahip. Bir süredir HTŞ uluslararası kamuoyunda imajını düzeltme çabası içinde.
İki ay önce Colani ABD'nin PBS kanalına bir mülakat verdi ve başında olduğu örgütün Batılı ülkeler için bir tehdit oluşturmadığını söyledi.
HTŞ'yi hem İD hem de El-Kaide'den ayrıştırmaya çalıştı. Bu bakımdan Colani'nin 'ılımlı' ve 'pragmatik' bir imaj çizmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Öte yandan ABD Hükümeti Colani'nin yakalanmasına yönelik bilgi verecek kişilere 10 milyon dolara kadar ödül vadediyor.
"Şeriat odaklı ideolojide değişiklik yok"
Bir bakıma HTŞ'nin Taliban'ın izlediği stratejiden etkilenmiş olması mümkün. 20 yıldan beri ABD'ye karşı savaşan Taliban sonuçta ABD'yle masaya oturup ABD güçlerinin ülkeden çekilmesini sağladı.
Tabii ki de HTŞ Taliban'a kıyasla daha zayıf. Ayrıca Suriye hükümeti Afgan hükümetine kıyasla daha etkin ve iç savaşı büyük ölçüde kazanmış durumda.
Yine de HTŞ'nin amacının kendini 'siyasal' bir aktör olarak kabul ettirip elde ettiği askeri kazanımları bir nevi 'normalleştirme' stratejisi güttüğünü söyleyebiliriz.
Bu strateji çerçevesinde HTŞ Suriye bazlı (daha yerel) hedefler güdüyor ve 'küresel halifelik' gibi El-Kaide tandaslı söylemleri bir kenara bırakmış durumda. Bunun yanında HTŞ'nin şeriat yönetimi odaklı ideolojisinde herhangi bir değişiklik söz konusu değil.
"Makul" güçlere karşı "aşırı" güçler
Türkiye'nin Nusra cephesiyle ilgili yıllar içindeki politikasını/bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz Suriye'deki taraflar va çıkarlar açısından?
Bilindiği üzere Türkiye hükümeti Suriye iç savaşının başından beri Esad rejiminin ortadan kalkmasını hedefledi.
Bu amaçla 'düşmanımın düşmanı dostumdur' şiarıyla rejime karşı savaşan ve iç içe geçmiş çeşitli gruplara, silah yardımı da dahil olmak üzere, destek sundu.
'Makul' muhalif güçlerle 'aşırı' muhalif güçler arasında ki ayrım oldu belirsizleşti. Bu desteklerin bir kısmının dolaylı ya da dolaysız olarak Selefi-cihatçı yapılanmalara gittiği biliniyor.
Tabii bu durum sadece Türkiye için değil çeşitli ölçülerde hem ABD hem de bazı Arab ülkelerinin (Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi) savaşan güçler için sağladığı destekler için de geçerli.
Mevcut duruma gelirsek, yukarıda bahsettiğim üzere Türkiye'nin etki alanına giren İdlib bölgesinde HTŞ en kuvvetli yapılanma. Rusya Türkiye'den bölgede konuşlu HTŞ dahil olmak üzere Selefi-cihatçı örgütleri bastırmasını talep ediyor.
Bu tip bir bastırma stratejisinin riskleri göz önüne alınınca, Türkiye hükümetinin bunu yapacak ne niyeti ne de kararlığı var.
Hükümet açısından ideal olan durumun HTŞ'nin kendini lağvetmesi ve güçlerini Türkiye kontrolünde olan yapılanmalara aktarması.
Lakin bunun kendine başına olması mümkün gözükmüyor. Bu yüzden de HTŞ'nin uluslararası alanda daha 'makul' bir imaja sahip olması ve bir siyasi aktör gibi karşılık görmesi Türkiye'nin süregiden Suriye politikasınına pek de ters düşmüyor.
Türkiye ile Nusra iddiaları...
Son dönemde "organize suç örgütü" suçlamasıyla aranan Sedat Peker'in Nusra'ya Türkiye'den silah gittiği iddiaları oldu. Biden -dönemin başkan yardımcısıydı- 2014'te "Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Esad'a karşı savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silah temin etti, ancak tedarik edenler el-Nusra, el-Kaide ve dünyanın diğer yerlerin gelen aşırı cihatçı unsurlar oldu" şeklinde bir açıklaması olmuştu. Biden'ın açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle belirtmek isterim ki, bizim gibi hayatının önemli bir kısmını Türkiye'nin hem iç hem de dış politikasını anlamak için geçiren insanlar açısından ülkede basın özgürlüğünün geldiği nokta son derece üzücü.
Bu durumunun bir yansıması olarak da karar verici mercilerin denetlemenmesi ve kamuoyuna hesap vermesinin koşulları artık yok. Türkiye'den Suriye'ye gönderilen silahları da bu bakımdan değerlendirebiliriz.
"Araştıranlar 'vatan haini' ilan edildi"
Bu konuyu araştıran gazetecilerin 'vatan haini' ilan edildiği ve ağır hapis cezalarına maruz kaldığı bir siyasi ortamda, ülke kamuoyunun bilgiye ulaşması ya rejim içindeki güç mücadelelerinin (örn., Fetullahçıların ya da mafya örgütlenmelerinin hükümet içindeki odaklarla hesaplaşmaları) ya da diğer ülkelerin istihbarat servislerinin çalışmalarına kalmış durumda.
Daha öncede belirttiğim gibi hem Türkiye'den hem diğer ülkelerden Suriye'ye gönderilen silahların 'makul' olmayan güçlerin eline geçtiği uzun zamandır bilinen bir durum.
Bir süre bu durum çok da sorun değildi. Ne zaman ki, ABD hükümeti Suriye politikasında önceliği Esad rejimin devrilmesinden İD'nin yenilgiye uğratmaya verdi o zaman bu silahların hangi yapılanmaların eline geçtiği bir sorunsal haline geldi.
Zaten yine benzer tarihlerden itibaren, özellikle İD'nin Kobani kuşatmasından itibaren, Suriye'de ABD ve Türkiye politikalarının arasındaki makasın kapanmayacak şekilde açıldığını görüyoruz.
"Suriye'deki durum ikilem yaratıyor"
Son tahlilde Suriye'de ki durum Türkiye hükümeti (ve bir dereceye kadar hem ABD hem de diğer Batılı ülkeler) için bir ikilem yaratıyor.
Rusya ve İran'ın desteğini alan ve korkunç savaş suçları işlemiş olan Esad rejimi savaşı büyük ölçüde kazanış durumda.
PYD'nin kontrolü altında olan bölgeyi bir kenara bırakırsak, muhalif güçler büyük ölçüde İdlib'e sıkışmış durumdalar. Türkiye'nin İdlib'de üzerinden koruma kalkanını kaldırması durumunda bu bölgenin de rejim kontrolüne geçmesi büyük ihtimal.
Aynı zamanda Selefi-cihatçı HTŞ İdlib'de en etkin örgütlenme olduğu sürece rejimle muhalif güçler arasında herhangi bir siyasi sürecin gerçekleşmesi uzak bir ihtimal.
HTŞ'nin 'imaj' yenileme çabalarının hem Suriye hem Türkiye hem de uluslararası dengeler açısından olası yansımalarını bu çerçeveden değerlendirebiliriz.
Peker'in iddiaları neydi?Sedat Peker, Bayırbucak Türkmenlerine giden TIR'ların yanında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski başdanışmanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'nin kurduğu Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş'nin (SADAT) de silah gönderdiğini şöyle iddia etmişti: "MİT TIR'ları yakalandıktan sonra biz oraya, Bayırbucak Türkmenlerine insansız hava aracı, kıyafetler, sayıları oradaki tüm savaşçılara yetecek kadar telsizlerden tutun çelik yeleklere, TIR'larca... Milletvekili arkadaşımızla da konuştuk, o da iletmesi gereken yerlere iletti. Sonra dediler biz ek TIR verelim. Benim adıma giden diğer araçlar var, onlarınki de başka yerdeki Türkmenlere gidiyor diye biliyoruz. O araçların içinde silah var, çocuk değiliz. Bu da normal. Bu SADAT tarafından organize ediliyor. Benim adıma gidiyor. İşlem yapılmıyor, kayıt yapılmıyor, direkt geçiş yapılıyor." |
(PT)