Gün geçmiyor ki ya bir özel web sayfasında, ya bir haber portalında ya da iletişim forum ve listelerinde kronik hastalıkları olan çocukların sağlıkla ilgili gereksinmelerine ilişkin bir yazı, haber ve duyuruyla karşılaşmayalım.
Bir bölümü iç burkan, parasızlığa, insanın çaresizliğine isyan ettiren, kimi kere gözlerin kenarından süzülen birkaç damla yaşın eşlik ettiği örnekler bunlar. "Sosyal devlet" olduğunu iddia eden, çocuklara dair bir çok sözleşmenin altında imzası olan bir devletin yurttaşı bu çocuklar ve onların çaresiz anne babaları.
Ölüm birden bire olmuyor
Güçleri yetmediği için çocuklarının sağlığı ve yaşaması için karşılanması gereken çeşitli gereksinimleri karşısında çaresiz birer "imdat çığlığı" atan bu insanların ne kadarı dertlerine yanıt buluyor o da çoğunlukla belirsiz.
Bize ulaşan bu "acı yaşam öyküleri"nin çoğu birkaç kişinin katıldığı cenaze törenleriyle mezarlıklarda bitiyor.
Bu çocuklar yaşamlarını aniden yitirmiyorlar. Ölüm birden bire o taptaze bedenleri almıyor.
Günler aylar içinde yavaş yavaş, geliyorum diyerek geliyor. Bir bölümü farkına varıyor ve henüz bilmediği yaşamın güzelliklerine daha bir kuvvetle sarılıyor. Bir bölümü ise büyük bir bilgelikle karşılıyor ölümü.
Anne babalarını, kardeşlerini çevresindekileri teselli ediyorlar. Çoğunluğu ise olan bitenden habersiz, acılarla, çığlıklarla, sürekli ağlayarak ulaşıyor o "erken" sona.
Mesela diyabetli çocuklar
Aslında çoğunun sorunu ortak ve benzer. Sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkından, gereğince yararlanmıyorlar.
Örneğin şeker hastalığı olan çocuklarla uğraşan bir çocuk hekimi olan Prof. Dr. Şükrü Hatun, kendisi de bir çocuk hekimi olan şimdiki sağlık bakanına bir yazısında şöyle diyor:
"Yakından bildiğiniz gibi şeker hastası olan çocukların ensülin tedavilerinin ayarlanması ve sağlıklarının korunması için kan şekerlerinin günde üç dört kez ölçülmesi gerekiyor.
"Bir çok ülkede devlet ensülin kullanan diyabet hastalarının başta ensülin ve kan şekeri ölçüm çubukları olmak üzere bütün ihtiyaçlarını ücretsiz karşılıyor. Buna karşın ülkemizde Emekli Sandığı ve Bağ-Kur kapsamındaki diyabetli çocuklara günde bir adet kan şekeri ölçüm çubuğu, SSK kapsamındakilere ise günde üç adet ölçüm çubuğu sağlanıyor.
"Sağlık güvencesi olmayan diyabetli çocuklar ise kan şekerlerini düzenli ölçemedikleri ve dolayısıyla durumlarının farkında olamadıkları için sık sık diyabet koması ile hastaneye yatıyor. Sosyal güvenlik kurumları diyabetlilere yeterli tedavi desteği sağlamadığı gibi, 18 yaşını dolduran diyabetlilerin kan şekeri ölçüm çubuklarının bedelini ödemiyor. "
Bu bir çığlık. Bu bir göreve çağrı talebi. Ama bu aynı zamanda bir görevin yerine getirilmediğinin, dolayısıyla sorumluluğun da ilanı.
Diyabetli çocukların yaşamları ve sağlığı; çözümü elimizde olan ama bir türlü sağlanmayan tıbbi olanaksızlıklar nedeniyle "risk ve tehdit" altında. Böyle bir çocuğun yerine kendimizi koyduğumuzda ne hissederiz. En basitinden "önemsiz", "değersiz", "yok sayılan"...
Destek sağlık hizmetleri yok
Peki ya tedavileri için gerekli ilaçlarına parasızlık için ulaşamayan, bir ilik nakli için yurt dışına gidebilmek için aylarca mahkeme kapılarına gidip gelmeyi gerektiren davaların sonucunu bekleyen lösemili çocuklar.
Sık sık kan nakline gereksinimi olan, çoğu genetik geçişli çeşitli kan hastalıklarına yakalanmış çocuklar.
Aşıyla önlenebilir hastalıklar nedeniyle sürekli hasta ve sakat kalmış çocuklar, anneleri babalarına gerekli danışmanlık hizmetleri sunulmadığı, bilgilendirilmediği, gebelik öncesi ve sırasında almaları gereken hizmetleri almadıkları için yaşama hasta, sakat doğmak zorunda kalmış çocuklar...
Bunların tümü bu ülkenin yurttaşları. Tümü anayasal bir hak olan yaşama hakkına sahip, ancak yaşayabilmek için söz ettiğimiz sağlık hizmetlerine ulaşmak zorunda olan çocuklar.
Onların çoğunun tanı ve tedavi için kolayca ve sürekli ulaşabilecekleri bir sağlık kurumları, ya da hastalık ve sakatlıklarına karşın yaşamlarını kolaylaştıracak destekleri sunan sağlık kurumları ne yazık ki yok.
Olanların ise bu hizmetlerin karşılığını ödeyecek olanakları yok. Bir sağlık güvencesine sahip olsunlar ya da olmasınlar pek çoğu, bu hizmetlere ulaşamıyor ve yararlanamıyor.
Hizmete ulaşamayınca
Acil sağlık hizmetleri kadar önemli bu tür hizmetleri sunmak "devletin görevi". Ama bunun için kendi yurttaşını düşünen duyarlı ve farkında devlet yöneticilerine, devlet adına karar verme yetkisine sahip politikacılar olması gerekiyor.
Bunun için ülkenin tüm çocuklarını "kendi çocuğu" sayan başbakanların, maliye bakanlarının, sağlık bakanlarının, sosyal güvenlik bakanlarının, içişleri bakanlarının olması gerekiyor.
Olmadı mı olmuyor. Belki kaza yapan bazı çocuklar ceza almaktan kurtuluyor, belki kendilerine çıkar sağlayan kimi mali düzenlemelerden yararlanan bazı çocuklar oluyor.
Belki bazı çocuklar daha iyi eğitim almak ve olanaklara kavuşmak için yurt dışı ülkelerde eğitimlerini sürdürebiliyor, ama kimi çocuklar da bazen çeşitli operasyonlar sırasında onlarca "kaza kuşunu"yla ölmezlerse, ulaşmaları gereken şeker ölçüm çubuklarına, steril idrar sondalarına, yara ve pansuman malzemelerine, çeşitli ilaçlara, tedavilere ulaşamadıkları için çok erken yaşlarda yaşamlarını yürütüyor.
Çığlıkları duymak
İşte süregen hastalığı ve bunlara bağlığı sakatlıkları olan çocukların sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakları bunların olmamasını, yaşanmamasını gerektiriyor. Bizlerin de İnternet yada çeşitli medya organları aracılığıyla ulaşan bu çığlıkları duymamız ve bunlar için bir şeyler yapmamız gerekiyor.
En azında "duyarlı ve farkında" yöneticilere sahip olmamız için birşeyler yapmamız gerekiyor. Toplumun dayanışması ve sosyal desteği hep olsun ama, yalnız buna sahip olan ve denize teker teker atılan deniz yıldızları gibi "rastlantısal ve şansı olduğu için" kurtulmak zorunda kalan çocuklar olmasın çocuklarımız.
Onların hepsi kurtulsun ve yaşasın; hastalıkları, sakatlıkları onların yaşamlarını zorlaştıran nedenler oluşturmasın.
Diyabetli çocuk ve devlet
Prof. Dr. Şükrü Hatun diyabetli çocuklar için devletin neler yapması gerektiğini şöyle söylüyor:
"Ülkemizde 10.000 dolayında şeker hastası çocuk var ve onlar hepimize 'diyabet ömür boyu sürmektedir. Bizler 18 yaşını bitirince iyileşmiyoruz ama Sosyal güvenlik kuruluşları diyabet tedavisi için gerekli malzemeleri sağlamayı bırakıyor.
"İsteğimiz ihtiyacı olan bütün ensülin kullanan diyabetlilere yeterli ensülin, ensülin enjektörü ve şeker takibi için gerekli malzemenin sağlanmasıdır. Bu isteğimizin Bütün çocukların tıbbi bakım hizmetlerinden yararlanma hakkından yoksun bırakılmamasını güvence altına alan Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin de bir gereği olduğunu düşünüyoruz' cümleleriyle sesleniyorlar.
"Sizden bir çocuk hekimi olarak isteğim bu sese kulak vermeniz ve sosyal güvencesi olmayan şeker hastası çocukların Yeşil Kart kapsamına alınması, çocukların şeker ölçüm çubuğu giderlerinin Yeşil kart tarafından ödenmesi, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur kapsamındakilere ayda 100 adet şeker ölçüm çubuğu sağlanması ve son olarak ensülin kullanan şeker hastalarının 18 yaşından sonra da aynı haklardan yararlanmaya devam etmesi konularında acil girişimlerde bulunmanız."
Toplum sözleşmesinin gereği
Diğer sağlık sorunlarıyla ilgili olarak da bunlara benzer ve koşut işlerin yapılması, gereksinimlerin karşılaşması gerekiyor. Hem de hemen. Ozanın dediği gibi "henüz vakit varken.."
Bu "devletin çocuklara sağlayacağım" dediği hizmetlerin gereği çünkü!
Bu devletle toplum arasında yapılmış ve bizleri "yurttaş" kılan "toplum sözleşmesi"nin gereği çünkü. (MS/BA)