Yasanın uygulanamamasının önündeki en büyük engelin nitelik ve nicelik olarak yeterli personelin bulunmaması olduğuna dikkat çeken Karaca, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın ormanlarla ilgili birimlerde 30 bin personel bulunmasına karşın çevreyle ilgili birimlerde bin 100 personelin bulunduğunu ve bunların çok az bir kısmının çevre mühendisi olduğunu ifade etti.
Karaca, Türkiye'de 100 binin üzerinde sanayi tesisi bulunduğunu ama bakanlığın şu anki yapısıyla bunların denetlemesinin mümkün görünmediğini ve denetlemeyi yapabilecek yeterlilikte formasyona sahip personelin yok denecek kadar az olduğunu söyledi.
"Bu yüzden yasada ve diğer tüm ilgili düzenlemelerdeki maddelerde teknik personelin adının tanımlanması gerekiyor. Birçok düzenlemede dört yıllık lisans mezunu denilmekte. Bunun içerisine öğretmen de biyolog da giriyor. Bu nedenle teknik personelin isminin kanunun içerisinde açık olarak belirtilmesini istiyoruz".
Sürdürülebilir çevre
"Daha önce çıkarılan çevre yasasının da olumlu yönleri vardı ama yasaların uygulanamadığını gördük" diyen Karaca şöyle devam etti:
"Sürdürülebilir kalkınmayı temel alan yasanın 'sürdürebilir çevre' anlayışıyla yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Sürdürülebilir çevre, kalkınmanın önünde bir engel olarak görülüyor. Buda çevrenin korunmasına yeterince önem verilmediği anlamına geliyor".
Caydırıcı ceza, koruyana teşvik
İstanbul Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Ömer Aykul, çevre kirliliğinin bütünsellik içerdiğini, bu nedenle de çıkarılacak yasanın çevreyi bütün olarak gözeten ve çevre hukukunu temel alan bir yapıda olması gerektiğini söyledi.
Her şeyin cezalandırılarak çözülemeyeceğini düşündüğünü söyleyen Aykul, doğayı koruyanların teşvik edilmesinin sağlanmasının büyük önem taşıdığına da dikkat çekti.
Aykul, ortaya çıkan çevre kirliliğin önlenmesi, yerinde ve zamanında zararının asgariye indirilmesi için yetki çatışmalarının önlenmesinin büyük önem taşıdığını belirterek, çevre kirliğine neden olanlara uygulanan cezaların da gerçekten caydırıcı olması gerektiğinin altını çizdi.
"Çevre hukukundaki Çevresel Etki Değerlendirmesi yönetmeliğinin, her konuda adı geçiyor ama onu doğa üzerinde etkisi olmayan bir konuma itiyoruz" diyen Aykul şöyle devam etti:
"İyileştirmeler yapmak güzel ama çıkarılan yasa daha önce çıkarılan Maden yasasıyla, Mera yasasıyla çelişiyor. Maden kanunu Çevresel Etki Değerlendirmesi'ni (ÇED) yok sayıyor. Çevre kanunu istediğiniz kadar düzeltilin ama birbiriyle bütünlüklü bir yapı kazandırmadığınız takdirde yapılan değişikliklerin anlamlı olacağını düşünmüyorum"
"AB'ye uyum gözetilmeli
Marmara Üniversitesi Enerji Anabilim Dalı Başkanı ve Eurosolar Türkiye Başkanı Doç. Dr. Tanay Sıdkı Uyar, gündemdeki çevre yasası çıkarılırken Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde öngörülen standartların en kısa sürede güncel şekliye yapılmasının büyük önem taşıdığını söyledi.
Stratejik enerji planlamasının yapılmasının büyük önem taşıdığını ifade eden Uyar, aksi takdirde Türkiye'nin gelişmiş ülkelerin eski teknolojilerinin kullanıldığı bir "çöplük" durumuna düşeceğine dikkat çekti.
"Yeni yatırımlara uymak hatta ülkemizde bu yeni standartları kullananları teşvik etmemiz lazım" diyen Uyar, bunların yapılmaması durumunda çevreyi kirleten işletmelerin artacağını ve kanser hastalıklarının çoğalacağını söyledi.
Gerekli uluslararası düzenlemeler yapılmadan ceza vermek üzerine kurulan bir çevre politikasının sağlıklı olmasının mümkün olmadığı ifade eden Uyar şöyle devam etti:
"Standartları yol sayarsanız o zaman ceza yasası olur. Siz çevreye uyumu, daha az enerji tüketen doğal çevrede insan etkinliklerini sürmesine imkan tanıyan teknoloji seçimini teşvik edersiniz kısa vade daha iyi bir iş yapmış olursunuz. Daha önce başka ülkelerin yaptığı yanlışı ülkenizin ödemesin engellersiniz.
Kamu kuruluşlarında çalışan personelin dünyada olup bitenleri takip etmesi de çok önemli. Standart dışı teknolojilerin içeriğini bilmeden yapılan ya da imzalanan belgeler geri dönüşü olmayan çevre felaketlerine yol açabilir. Bu nedenle bilgi toplumunu takip eden uzmanların görüşlerinin alınması da gerekli".(KÖ/EÜ)