İzmir Barosuna kayıtlı avukat Yusuf Akın'ın Çığ ile kitabın yayıncısı Kaynak Yayınları yetkilisi İsmet Öğütücü hakkında yaptığı suç duyurusu üzerine Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kişiler hakkında Ceza Yasası' nın 216/2 ve 218. maddeleri uyarınca dava açmıştı.
Güreli: Demokrasi açısından umut verici
Savcı Mehmet Akıllı'nın esas hakkında mütalaasında "suçun unsularının oluşmadığı" yönünde ilettiği görüşe katılan Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi İrfan Adil Uncu, gerekçesi sonra açıklanmak üzere sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verdi.
PEN Türkiye Merkezi Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Müge Sökmen, PEN Türkiye Barış Komitesi Başkanı Yılmaz Onay, ressam Bedri Baykam, İstanbul Kadın Kuruluşları temsilcileri, eski Muğla Valisi Lale Aytaman ve eski devlet bakanı Nilay Alpago' nun da yer aldığı çok sayıda kişi, Çığ ve Öğütücü'ye destek vermek için duruşmayı izledi.
Mahkeme sonrası bianet'e değerlendirme yapan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) önceki başkanı Nail Güreli, "Bilim özgürlüğü ve yargı bağımsızlığına sahip çıkmak için buradaydık. Bu topluluğun varlığı ve olgunluğu demokrasi açısından umut vericidir. Gerek savcının mütalaası ve gerekse mahkeme kararının bu doğrultuda olması kamu vicdanını rahatlattı. Dileriz ki, bu gelişmeler diğer düşünce özgürlüğü ve bilim özgürlüğüne yönelik demokrasiye aykırı birtakım girişimleri de etkisiz bırakır" dedi.
DİSK: "Utanca ortak olmayan yargıçlarımız var"
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Musa Çam da, yaptığı yazılı açıklamada, Çığ'ın bilim çevrelerinde bilinen ve çalışmalarına itibar edilen saygı değer bir araştırmacı olduğunu kaydederek, davanın "ülkenin içler acısı durumunun çok somut bir göstergesi" olduğunu savundu.
Çam, davanın beraatle sonuçlanmasının "utanca ortak olmayan yargıçlarımızın olduğunu göstermesi açısından" sevindirici olduğunu bildirdi.
Çığ: Düşmanlığa tahrik edecek zihniyete sahip değilim
Haziran ayında görülen ilk duruşmaya katılmayan Çığ ve Öğütücü, Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bugün (1 Kasım) görülen duruşmada yer aldılar.
15 Aralık 2005'te haklarında dava açılan iki sanığı, aralarında Veli Devecioğlu, Mehmet Nuri Aytekin, Önay Alpago, Nazan Moroğlu, Ayşegül Şahin, Erdal Doğan, Gülseren Aytaş ve Bahri Bayram Belen'in de yer aldığı 20'nin üzerinde avukat savundu.
Duruşmada 14 sayfalık savunmasını sunan Sümerolog Çığ, "Ben Atatürk ilkelerine sahip aydın bir kişiyim. Ben halkı kin ve düşmanlığa tahrik edecek zihniyete sahip değilim. Bu nedenle suçlamayı kabul etmiyorum" dedi.
Yayımladığı kitap nedeniyle yargılanan yayıncı Öğütücü ise, kitabı yayımlamaktan başka bir sorumluluğu bulunmadığını ifade ederek, "Çığ'ın mektup ve yazıları devletin üst düzey yetkililerine gönderildiği için yayımlama ihtiyacı duyduk. Kaldı ki, içerikler ilk yayımlandığı dönemde dava konusu olmamıştır" dedi.
Savcı: Tahrik somut ve tehlikeli olacak
Esasa ilişkin görüşleri sorulan Savcı Mehmet Akıllı, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunun oluşması için suçu oluşturan tahrikin soyut saygısızlığın ötesinde bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar göstermesini sağlamaya yönelik objektif yönden elverişli olması sanıkların özel kastının bu amacı güderek bir halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmeye yönelik davranışların sözle sınırlı kalması halinde yeterli sayılmayacaktır" dedi.
Savcı, mütalaasını şöyle sonlandırdı: "Eylemlerde ağır ve yoğun biçimde kin ve düşmanlığa tahrikin varlığı aranmalıdır. Ayrıca bu suçun bir başka unsuru da suça konu fiilin kamu güvenliğinin tehlikeye düşürecek biçimde gerçekleşmesidir. Somut bir tehlikenin varlığı gerekmektedir... Sanıkların eylemlerinde bu tür tehlikenin gerçekleşmediği kanaatindeyiz. Bu itibarla unsurları oluşmayan müsnet suçtan her iki sanığın beraatlerine karar verilmesi kamu adına mütalaa olunur."
"Kahrolsun ABD, AB emperyalizmi" sloganı atıldı
Sanık avukatlarının beraat taleplerini de değerlendiren Hakim Uncu, biçimde kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle Çığ'ın, 5187 Sayılı Basın Kanunu' nun "yayın sorumluluğu"nu düzenleyen 11. maddesi uyarınca "sorumluluğu bulunmadığı" gerekçesiyle de Öğütücü'nün ayrı ayrı beraatlarına karar verdi.
Duruşma çıkışında bir açıklama yapan Çığ, destek verenlere teşekkür etti ve "Bu memleket asla batmaz" dedi. Topluluk dağılınca "Kahrolsun ABD, AB emperyalizmi" sloganı atıldı.
Dergide yayımlanınca dava yok, kitapta var
Kitap, emekli olduktan sonra yazar Çığ'ın çeşitli tarihlerde devlet ve hükümet yetkilileri ile gazetecilere gönderdiği mektup ve telgrafların bir derlemesinden oluşuyor. Davaya konu olan yazının 1997'de "Ütopya" dergisinde yayımlandığında herhangi bir tepki almadığını söyleyen Çığ, "'Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni' kitabımda aynı bilgiler vardı. 1995'te yayınlanmıştı ve herhangi bir dava ya da tepki söz konusu olmamıştı.
Kitapla ilgili ihbarda bulunan İzmir Barosu avukatlarından Yusuf Akın'ın dilekçesinde de şu sözlere yer veriliyordu: "Son derece hassas bir zeminde muhafaza edilmeye çalışılan dini ve laik değerler, böylesine hakaret dolu sözlerle eleştirilir ve kişisel çıkarlar uğruna uluorta provoke edilirse, bunun ceremesini yine Türk halkı çekecektir. Türk halkının değer verdiği, saygı duyduğu böylesine ciddi öğelere, böylesine aşağılayıcı bir şekilde saldırmak kimseye fayda sağlamaz."
Suçlanan ifadeler
Sayfa 163: "..Başörtüsünün başlangıcı da Sümerlilere dayanıyor. Çoktanrılı olan Sümer dininde özellikle büyük tanrıların ve şehrin tanrısının evleri, daha doğrusu mabetleri var. Bu mabetlere isteyen kadınlar, tanrının gelini olarak giriyor. Bunların çok çeşitli görevi var. Bu görevlerden biri de kutsal bir görev olarak genel kadınlık yapmak."Bunların diğer rahibelerden ayrılması için başlarını örtmeleri gerek. Daha çok sonra İÖ 1600 yıllarında bir Asur kralının yaptığı kanunda evli ve dul kadınların da başlarını örtmesi şart koşulmuş. Böylece bu kadınlar da yasal seks yapan mabet fahişeleri gibi kabul edilmiş olur. Bu gelenek önce Yahudi kadınlarına geçmiş, daha sonra da İslam kadınlarına uygulanmış."
Sayfa 150: "...Sümerlilerin mabetlerinde, özellikle Aşk ve Bereket Tanrıçası mabetlerinde bulunan 5000 yıl önce rahibeler halka seks görevi yapıyorlardı. Bu rahibelerin diğer kadınlardan ayrılmaları için başlarını örtmeleri gerekti. Şimdi de bakıyoruz bazı başı örtülü kadınlar, din eğitimi veren dergahlarda seks yapıyorlar. Başı açık kadınlardan giden görülmüyor oralara.
"Madem ki dinimizde bir imam nikahı ile seks doğal görülüyormuş, o zaman gizli yerlerde değil, eski mabetlerde olduğu gibi, camilerde birer aşk odası konsun, isteyen gidip orada bir imam nikahı ile seks yapsın. Böylece hem camiye gelir olur, hem de imam para kazanır! Canı seks isteyen kadınlar ve erkekler orada imam nikahı ile kendilerine göre veya şeriata göre yasal seks yaparlar..." (EÖ/TK)