Otobüslerimizin kalkış saatlerinin bile planlanamadığı ülkemizde her beş yılda bir kalkınma planı yapılır. Tarımsal gelişmemizden, aktif ve pasif sigortalıların durumuna kadar her şey o planlarda belirlenmiştir.
Kalkınma nedir?
Kalkınmanın ne demek olduğunu elde mikrofon halka sorsak, bir şeyler kurmak, inşa etmek yönünde yanıtlar alacağımızı düşünüyorum. Neyin, hangi ölçütlerle yapıldığı ikinci planda kalır. Bir ilkokul yapılırsa bu bir kalkınma hamlesidir kısacası, civar köylerde yaşayanların yaş ortalamalarının 45 olması kalkınmamızı engellemez!
Türkiye'de yukarıda belirttiğim derecede örnekler olup olmadığını bilmiyorum; ama geçtiğimiz ay Adana-Yumurtalık'ta Gerhard Schröeder ve Tayyip Erdoğan tarafından açılan Sugözü Termik Santrali de işte böyle bir kalkınma öyküsü.
39 ayda yapılan ve ithal kömürle çalışacak olan bu santral, 1210 megawatt'lık bir iklim canavarı. Türkiye açısından da kalkınmamıza yardım edecek dev bir yabancı yatırım tabii. Santralin yüzde 75'i STEAG, yüzde 25'i RWE Power adlı firmalara ait. İkisi de Almanya'dan kalkıp ülkemize 1.5 milyar dolarlık bir yatırım yapmışlar. Santralden enerji elde etmek uğruna, yakılıp dünyamızı ısıtacak sera gazlarını çıkartacak kömürü de Kolombiya, Güney Afrika ve Avustralya gibi ülkelerden ithal ediyorlar.
Alım garantili, pahalı elektrik
Bizi kalkındırma çabaları bununla da sınırlı değil tabii. Firmalar bu kadar para yatırdıkları proje için, ufak bir de garanti istiyorlar. Sugözü santralinde üretilen elektriğin yüzde 85'inin alım garantisi var. Bu, elektrik fazlamız olmasına rağmen barajlarımızdan suların boşa akıtılması anlamına geliyor.
Doğal olarak kalkınmak görüldüğü kadar kolay değil. Bütün bunların üstüne bizi kalkındıranlara teşekkür etmek de gerekir. Sugözü'nde bu teşekkür, ilk yıllarda devlete elektriği pahalı fiyattan satma hakkı verilerek edilmiş.
Kömür madenlerinin yanına kurulmuş, toplumsal maliyeti eklenmemiş olan termik santrallerde 4-5 sent olan bu fiyat, Sugözü'nde 5.9 sent/kilowattsaat. Kalkınmak kesinlikle kolay iş değil!
Almanya neden böyle kalkınmıyor?
Almanya'nın kalkınmak için neden böyle bir yol izlemediği de merak konusu. 15 bin megawatt kurulu güce sahip rüzgar türbinleriyle Avrupa'da yenilenebilir enerji konusunda bayrağı elinde bulunduran Almanya, aynı zamanda Haziran başında Bonn kentinde yapılacak Yenilenebilir Enerji Konferansı'nın da evsahibi.
Kalkınmak için istihdam yaratan teknolojilere yatırım yapmak gerek; bunu biliyor. Şu anda Almanya'da geçmişi 10-15 yıl olan rüzgar, güneş gibi temiz enerji kaynaklarıyla ilgili sektörlerde 130 bin kişi iş bulurken, yıllardır sübvansiyonlarla desteklenmiş kömür, nükleer gibi eski ve çağı kapanmış sektörlerde ise bu sayı 110 ile 120 bin arası. (1)
Kısacası Almanya kalkınmak için ne yapıyorsa biz tersini yapıyoruz (Burada Almanya'nın bize termik santral satarak uyguladığı çifte standardı da göz ardı etmemeli).
İstihdam yaratmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmıyoruz, bir temiz enerji cenneti olmamıza rağmen, 1998'de kurulan 19 megawatt rüzgar gücünü 6 yılda bir megawatt daha arttıramıyoruz. Avrupa Birliği'ne (AB) girmek istiyoruz, ama AB'nin 2020 yılına kadar elektriğinin yüzde 22'sini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlama hedeflerini gözardı ediyoruz. AB standartlarında bir yenilenebilir enerji yasası çıkarma konusunda bile zorlanıyoruz.
Her ne kadar kalkınamamak için elimizden geleni yapsak da, beş yıllık kalkınma planlarımız, o planlarda adı geçmeyen, Türkiye'nin en verimli topraklarının yanı başında, deniz ve tarlaların arasında bir Sugözü köyümüz var. Yanıbaşında, yüzde yüz Alman yatırımıyla kurulan iklim ve çevre katili bir Termik Santral, ortada da kocaman bir soru var. Kimi kalkındırmaya çalışıyoruz? Sugözü köyünü mü, yoksa kendilerine Almanya da pazar bulamayan iki firmayı mı? Beş yıllık plana bakmak lazım.
* Özgür Gürbüz; Enerji Kampanyası Sorumlusu, Greenpeace Akdeniz Ofisi
(1) Maden ocaklarında çalışanlar da bu sayıya dahil.