Bugün kadar adını çok az duyduğumuz Sevakin Adası, Türkiye’nin Arap ülkeleriyle ilişkileri açısından kritik bir yere oturdu.
Kızıldeniz’in kuzeyi, ortası ve güney çıkışındaki adalar, Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Merc-i Dâbık ile başlattığı doğu seferi neticesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girmişti. 400 yıla yakın süren egemenliğini kaybetmesi sonrası, bu adalar yüzyılı aşkın süredir bölge ülkelerinin çatışma alanı haline geldi. Günümüzde bu adalar yeniden paylaşılıyor.
Kuzeydeki adalar Tiran ve Sanafir’in kontrolü 2016’da Suudi Arabistan’ın kontrolüne geçti. Güneyindeki Haniş adaları ise 2015 sonunda Yemen Suudi Arabistan’ın askeri desteğiyle merkezi hükümeti tarafından muhalif Husilerin elinden alındı; yani dolaylı olarak Suudi Arabistan’ın elinde.
Sevakin adası ise bu iki ada grubuna göre ticari ve ekonomik olarak biraz daha zayıf durumda ama temsili değeri var. Türkiye 100 yıl sonra yeniden bölgede.
Adalar meselesi bir tarafta Suudi Arabistan, Mısır, Körfez emirlikleri, diğer tarafta ise İran ile Türkiye'nin bulunduğu bir saflaşmayı gözler önüne seriyor.
“El-Beşir tamam dedi”
Sevakin Adası gündeme Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 26 Aralık 2017 tarihinde Sudan’a yaptığı ziyaret sırasında Türkiye’ye tahsis edilmesini istemesi sonrası geldi.
Erdoğan ülkenin kuzeyindeki Port Sudan’ı ziyaret edip ardından Sevakin Adası'na geçmişti. Burada Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) restore ettiği Hanefi Camisi'nde namaz kılmıştı.
19. Yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı olan adayı Sudan başkanı Ömer El-Beşir’den istediğini söyledi. Erdoğan’ın ifadesiyle “El-Beşir” “Tamam” dedi.
Erdoğan ile El-Beşir arasındaki anlaşmanın ayrıntısı tam olarak bilinmiyor. Adanın tahsis edildiği bilgisi var; ne kadar süreyle belli değil; “ihya projesinin” tam olarak ne olduğu da… Zaten iki “tek adam” arasında “istedim, verdi” türü bir anlaşma gibi görünüyor mesele. Zaten Erdoğan bugün yaptığı açıklamada "First lady'leri devreye sokunca işi sağlama aldık" dedi.
Sevakin Adası tarihi önemi olan bir yer. Türkiye basınına yansıyan haber ilk haliyle “tarihi-turistik” bir anlaşma gibi görünüyordu.
Ancak Sevakin meselesinde görünenden fazlası var…
Nitekim bugün Sudan'ın Riyad Büyükelçiliği bir açıklama yapmak durumunda kaldı. Çünkü aslında bu "oldu-bitti" anlaşması çevre Arap ülkelerini ve özellikle de Suudi Arabistan’ı rahatsız etmişti.
Sudan’ın Riyad Büyükelçiliği Basın Bölümü Sorumlusu El-Mutez Ahmed İbrahim imzalı yazılı açıklamada iki kritik bölüm var:
Birincisi Sevakin Adası'ndaki limanın yeniden inşası anlaşmasının Arap ülkelerinin güvenliğini tehdit etmediği; ikincisi ise Sevakin anlaşmasının Mısır-Sudan arasındaki Halayib ve Şelatin konusundaki anlaşmazlıkla ilgisinin bulunmadığı...
Bu iki kritik bölüm meselenin ne olduğuna dair ipuçları veriyor.
Sudan, bölgede Mısır ve Suudi Arabistan’la ve 2011’de ülkeden koparak yeni bir devlet haline gelen Güney Sudan ile ciddi sorunlar yaşıyor.
Kızıldeniz’in ortası: Halayip Üçgeni ve Sevakin adası
Önce Sudan’ın Mısır ile yaşadığı soruna bakalım. Mısır’ın Arap isyanları sonrası yeniden şekillendiği dönemde Afrika Mısır’ı olarak adlandırılan güneydeki topraklarına eskisi kadar hakim değil. Nil havzasının ve su kaynağının kullanımında tarih boyunca sahip olduğu tartışılmaz üstünlüğünü 1990’lardan itibaren Etiyopya’ya kaptırmaya başladı. Ancak iki ülke arasındaki en büyük anlaşmazlık, Helayip Üçgeni olarak adlandırılan Kızıldeniz kıyısındaki bölge. Haritaya bakıldığında Mısır-Sudan sınırı düz bir çizgidir. Sömürge döneminde İngilizler tarafından çizilen bu çizgi Helayip’te bozuluyor.
20 bin 850 kilometrekarelik bölgede Halayib, Ebu Ramad ve Şelatin beldeleri yer alıyor. 1899’da Mısır ile İngiltere arasında yapılan anlaşmayla bölge Mısır'a geçti. Ancak üç yıl sonra 1902’de İngiltere bölgenin yönetimini Sudan’a verdi. 1958’de Mısır sınırı geçerek Halayip'i ele geçirdi. 1992’de Sudan Halayip’in kendi toprağı olduğunu iddia ederek Halayip karasularında petrol arama çalışmaları başlattı. Mısır aramalara izin vermedi, aramaları yapan Kanadalı şirket Sudan ile yaptığı anlaşmayı bozdu. Bunun üzerine Sudan, 1994’da Mısır’ı Birleşmiş Milletler’e şikayet etti. Sisi’nin göreve gelmesi sonrası 2015’te yıllar sonra bir Mısır Başkanı Sudan’ı ziyaret etti. İlişkiler yeniden başladı. Ta ki Sudan Mart 2016’de Dışişleri Bakanlığı açıklamasıyla Halayip’i Mısır’dan yeniden geri vermesini talep edene kadar.
2016’da meselenin yeniden gündeme gelmesinin nedeni Mısır ile Suudi Arabistan arasındaki beklenmedik yakınlaşmaydı.
Sevakin adası ise 400 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinde kalmıştı. Yüzyıllar boyunca Doğu Afrika’nın önemli bir kültür ve ticaret limanı olarak kullanıldı. 1882'de Mısır'ın İngilizlerce işgal edildi. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması'nın 17. maddesi uyarınca kesin olarak İngiliz idaresinde Mısır'a bırakıldı. Sudan'ın İngiliz-Mısır idaresinden 1956 yılında bağımsızlığını kazanmasıyla Sevakin de Sudan topraklarının bir parçası oldu. Sevakin, liman olarak öneminin yanı sıra Afrikalı Müslümanların Haç yolu üzerinde olması nedeniyle de önemli. Zaten Erdoğan da Sevakin Adası'na kadar uçakla, adadan da deniz yoluyla karşıya Mekke’ye geçişle mümkün olacağını söyledi.
Kızıldeniz’in kuzeyi: Tiran ve Sanafir adaları
Kızıldeniz’de biraz kuzeye çıkalım. Sina Yarımadası’nın güney ucunda Kızıldeniz’deki iki ada olan Tiran ve Sanafir, Mısır ile Suudi Arabistan arasında el değiştirdi. Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in Nisan 2016'daki Mısır ziyareti Kızıldeniz Sınır Anlaşması imzalanmıştı. Anlaşmaya göre Mısır, Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye’nin arasında tarih boyu itilaf konusu olan bu iki ada Suudi Arabistan toprağı olacaktı. Mısır’da bu bir iç mesele olarak hala tartışılıyor; muhalifler bu anlaşmanın iptali için mahkeme sürecini işletiyor. Ancak Sisi verdiği karardan dönmüş değil.
Bu iki ada 1906’da Mısır Osmanlı İmparatorluğuna bağlı iken Osmanlı Devleti tarafından adaların Mısır’ın bir parçası olarak kabul edilmişti. Adalar 1. Dünya Savaşı sonunda bölgeyi Sina Yarımadasına kadar ele geçiren Suudi Arabistan tarafının yönetimine geçti. Adalar 1950’de yapılan bir anlaşmayla tekrar Mısır’ın himayesine bırakıldı. Mısır Kralı Faruk 1951’de İsrail’e giden deniz yolunu bu adaların kontrolünü ele geçirdiği için kapatmıştı. İsrail 1956’da İngiltere ve Fransa desteğiyle yaptığı saldırı sonrası adaları ele geçirdi. Ancak ABD ve Rusya’nın araya girmesi sonrası tekrar Mısır’a geri verdi. Ancak 1967’deki “6 gün Savaşı” sonrası İsrail adaları bir kez daha ele geçirdi ve deniz yolunu açtı. 1978’de imzalanan Camp David anlaşması ile İsrail’in deniz yolu garanti altına alınarak adalar tekrar Mısır’a devredildi. Bu anlaşma adaya ABD askerinin yerleştirilmesini de kapsıyordu. Bu noktadan sonra adalar Mısır ile Suudi Arabistan arasında sorun haline geldi. Suudi Arabistan, adaları İsrail’e karşı etkin mücadele vermesi için Mısır’a bıraktığını; Camp David anlaşmasıyla bu amacın ortadan kalktığını öne sürerek adaları geri istedi. 2016’da bu amacına ulaştı.
Suudi Arabistan böylece Kızıldeniz’in kuzeyinde İsrail’e ya da Akdeniz kıyısına doğru gidecek yeni bir enerji hattı açma imkanı bulacak. Bu uzun vadede Ortadoğu’dan Batı’ya gidecek enerji hatlarının merkezini tutan Türkiye açısından çok iyi bir gelişme değil.
Kızıldeniz’in güneyi: Haniş Adaları
Kızıldeniz’in en güneyine inildiğinde ise Afrika’nın başka bir ticaret noktası bulunuyor ve Türkiye bu bölgede de TİKA aracılığıyla politikalar üretiyor. Eritre, Cibuti, Somali ve Etiyopya’dan oluşan Afrika Boynuzu olarak adlandırılan ve Kızıldeniz ticaret yolunun ve limanları açısından önemli. Afrika Boynuzu ülkeleriyle Kızıldeniz’in güney girişini tutan Yemen arasında başka bir rekabet var. Bu bölgedeki adalar probleminin ardında yine Suudi Arabistan var.
Eritre, Kızıldeniz'de Yemen ile arasında kritik bir konumda bulunan Haniş Adaları diğer bir sorun. Bu adalar da Osmanlı toprağıydı 1923’e kadar Türkiye’nin hakimiyetindeydi.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar İtalya sömürgesi olan Eritre’nin hakimiyetindeydi. Savaş sırasında İngiltere tarafından işgal edildi. 1970’lerde coğrafi olarak yakın olduğu Yemen’in egemenliğine geçti. 1991’de Eritre bağımsızlığını kazandı ardından adaları 1995’te ele geçirdi. İki ülke arasında süren çatışmalı dönem sonrası adaları Yemen’e terk etti. 2004’te Yemen’de Husilerin başlattığı isyan sonrası adalar muhaliflerin eline geçti.
10 Aralık 2015’te Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri, merkezi hükümete karşı savaşan Husilerin elinde tuttuğu adaları ele geçirdi. Bu da Kızıldeniz'den geçen ticaret yolu üzerindeki etkisini artırdığı anlamına geliyor.
Eritre, Katar krizinde Türkiye'nin yanındaydı
Bu uluslararası ilişkiler yumağına Katar krizi sırasında Eritre’nin Türkiye’nin yanında durarak açıklamalar yaptığını eklemek gerekiyor.
Erdoğan’ın Sevakin hamlesine Suudi Arabistan’dan gelen itiraza birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dışişlerinden sorumlu devlet bakanı Enver Gargaş’ın dün yaptığı açıklamayı da eklediğimizde adalar üzerindeki egemenlik mücadelesi Ortadoğu politikasında tarafları ortaya çıkarıyor.
Gargaş şöyle diyordu: “Arap devletlerinin Suudi Arabistan ve Mısır'ın önderlik ettiği 'Arap ekseni' etrafında birleşmesi gerekiyor. Arap dünyası bir çıkmaza girdi ve çözüm, bizi kuşatan bölgesel hırslara karşı işbirliği yapmakta yatıyor. Mezhepsel ve partizan yaklaşım kabul edilebilir bir alternatif değil. Arap dünyası Tahran ve Ankara tarafından yönetilmeyecektir".
Buna son bir ek daha yapmak gerek: BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed de 20 Aralık 2017’de Birinci Dünya Savaşı'nda Medine kentini savunan Osmanlı birliklerinin komutanı Ömer Fahreddin Türkkan'ı "hırsız" olarak tanımlayan bir Twitter mesajı atmıştı. Türkkan’ın Medine’den getirdiği eşyalar Topkapı Sarayı Müzesi’nde Kutsal Emanetler bölümünde sergileniyor. (HK)