Eğitimciler, topluma "suçlu çocuk yoktur, suça itilen çocuk vardır" mesajını vererek, yerel basının çocuk haberlerinde pozitif ayrımcılık yaparak geleceğimiz olan çocuklarımızı korumalarını istedi.
Devlet adına toplantıya katılan da Türkiye'nin ilk kadın vali yardımcısı Canan Hançer Baştürk'tü. "Çocuklar bizim geleceğimizdir. Rencide etmeyelim" dedi.
Eğitim toplantısının ilk konuşmasını yapan BİA2 Koordinatörü Nadire Mater üç yıldır yerel basındaki gazetecilerle sivil toplum örgütlerine yönelik gerçekleştirdikleri çalışmaları anlatarak amaçlarını şöyle özetledi :
"Toplumu enformasyonun sosyal ve kültür değeri konusunda bilgilendirmek. Her alandaki hak ihlalleri ile ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletmek üzere gerçekleştirilen düzenlemelerin uygulanışını izlemek ve haberleştirmek. Çok sesliliği ve kamu yönetimine katılımı arttırmak için yerel medyayı desteklemeye ve güçlendirmeye devam edebilmek, İnsan, kadın ve çocuk haklarının medyada daha sık ve daha nitelikli bir biçimde ele alınmasını özendirmek. Gazetecilik standartlarını ve profesyonele etik anlayışını yerleştirmek ve geliştirmek."
Sema Hosta, UNICEF Yeni Ülke Programı'nı (2006-2010) anlatarak destekledikleri Haydi Kızlar Okula projesinin yerel basının zaferi olduğunu, okula gitmeyen kız oranını yüzde 15 azalttıklarını anlatarak "Sorunlar yerelde çözülür" dedi.
Antalya Barosu avukatlarından Yasemin Onat, ilgiyle dinlenen konuşmasına başlamadan önce tevazuunu elden bırakmadı: "Eğitmekten çok, paylaşmaya geldik" demesi kendisine yönelen soruları artırdı.
İzmir Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun "Haber Kaynağı Olarak Çocuklar, Etik Medyada Çocuk Hakları İhlalleri"ni irdeleyerek can kulağıyla kendisini dinleyenlerle tartıştı, hesaplaştı ama asla taviz vermeyerek genç gazetecilerin yanlış anlamalarını adeta onardı.
Çocuk Hakları Koalisyonu Koordinatörü Doç. Dr. Serdar Değirmecioğlu "Çocukların Medyada Temsili, Çocukların Düşüncelerini Açıklama Hakkı, Çocukların Düşünce Özgürlüğü, Çocukları Medyaya Katılımı, Çocuk Medyası" konularında tartışma dozu yüksek fikirlerin çatışmasına yol açmıştı ki, tansiyon "iyileştiri" yaklaşımımızla yatıştırıldı.
İkinci gün özgür düşünce sahiplerinin fikir meydanı kor gibi kızarmıştı.
Özgür gazeteciliğine toz kondurmadan meslek namusunu işsiz kalması pahasına koruyan Ahmet Şık ile gerçekçi ve dobra gazeteciliğin tavizsiz kalesi Tuğrul Eryılmaz'ın açtıkları fikir meydan savaşında genç meslektaşlarına gerçek gazeteciliği kabul ettirmek için adeta cenk ettiler.
Yanlış algılamalara ve saplantılara isyan eden son ustalar ekolünün sönmeyen yıldızı Tuğrul Eryılmaz'ın gazetecilere söylediği kulaklara küpe olacak hikmetli sözlerinden bazılar şöyleydi:
"Gazeteci dediğimiz adam veya kadın nedir? Gazeteci validen, polisten, belediyeden, emniyetten aldığını veren değildir. Aksi, o katip olur, steno olur, birilerin sesi olur. Gazeteci sesini duyuramayanların sesini aktarandır.
"Otoriter rejimlerde gazeteci emir kuludur. Oysa gazeteci kamu adına devleti denetleyendir.
"Biz burada alternatif, başka bir medya kurmanın çabası içindeyiz. Çocuk hakları gazeteciliği ekstra bir dikkat gerektirir."
Eğitim toplantısının en yaşlı gazetecisi olarak iki günde, iki dönemlik bir üniversite eğitimi görmüş kadar aydınlandığımızı söyleyebilirim. Bunu sağlayan çok değerli akademisyenlere, iki özverili sivil toplum örgütüne, candan dostlarıma, genç yeni arkadaşlarıma, Siirt'ten çocuk masumiyetimle selamlarımı ve muhabbetlerimi yolluyorum. (CK/TK)