Minguzzi cinayetini izleyen yargı sürecinde yoğun tartışmalara yol açan suça sürüklenen çocuklar konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) gündemine geliyor. Çocuk hakları savunucuları ise 11. Yargı Paketi taslak çalışması ile arttırılması planlanan cezaların çocukların suça sürüklenmesinde engel olmayacağını aksine toplumdan daha da uzaklaştıracağını savunuyor.
Uzmanlara göre, çocukların suçun faili veya mağduru haline getirilmesi bir sonuç, bu sonucun ortadan kaldırılması için öncelikle süreci besleyen aileden topluma, siyasetten ekonomiye tüm kaynakların irdelenmesi gerekiyor.

Cezaların artması çocuklar için ne anlama geliyor?
Suça sürüklenmiş bir çocukluk halinin nasıl olduğunu, suç örgütlerindeki çocuk varlığını ve bu meselede bakış açısının nereden nereye evrilmesi gerektiğini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Boran Ali Mercan ile konuştuk.

Çocuk ve suç nasıl yan yana geliyor?
Suçun öznesi olarak bir çocuktan söz etmek yerine; suça sürüklenmiş–meyletmiş bir çocukluk halinden bahsetmek gerektiğinin altını çizen Mercan, bu çerçevede dilin gerçekliği kurucu ve anlamlandırıcı gücünü hatırlatarak telaffuzun önemini belirtiyor. Bu anlamda bilinçli bir fail olarak çocuktan bahsedemeyeceğimizi vurgulayan Mercan, çocuk ve suç kelimelerinin yan yana gelme sürecini şöyle özetliyor:
“Suç, tıpkı diğer davranışlar gibi öğrenilen bir davranıştır. Çocuklar da bu davranışı çevrelerinden öğrenir. Onları saran ve kuşatan dünya; tüketim kültürü, yasa ihlallerini olumlayan tutum ve davranışları ne kadar fazla üretirse, çocukların da suç işleme eğilimi o kadar artar. Yasayı ihlal eden ya da başkasına zarar veren davranışlar, sosyal çevre ve medya dünyasında ne ölçüde olumlanırsa, bu durum çocuklar açısından o ölçüde kriminojenik bir zemin hazırlar.”
Gelişim psikolojisi açısından belirli yaş aralıkları dikkat çekiyor. 0–18 ay, 18 ay–6 yaş ve sonrasında erken adolesan dönemi olarak adlandırılan süreçte çocukların bazı sosyal beceriler ve toplumsal konvansiyonları yerleşir. Bilimsel açıdan bu süreçte çocuk, kendisinin dışında bir dünyanın var olduğunu; bu dünyanın da kendisini kapsayan kuralları ve otoritesi bulunduğunu öğrenir ve buna göre davranmayı içselleştirir."

"Çocukların suça neden sürüklendiği araştırılsın" önergesi reddedildi
“Çete çocuk için bilinçli bir tercih değildir”
Çocukların çetelerin içinde varlık göstermesinin nedenlerine işaret eden Mercan burada bir mekanizma işleyişi olduğunu açıklıyor:
“Burada “suç ayartısı” kavramından söz etmek gerekir. Ancak bu yalnızca bireysel olarak cezbedici ve beğenilen bir benlik imgesine yönelik özdeşimle sınırlı değildir. Çocuk, yaşadığı maddi dünyanın tehditlerine karşı bu benlik imgesinin yetersiz olduğunu hisseder ve bu nedenle kendisini güçlü, korunaklı ve dayanışma içinde hissedebileceği kolektif yapılara yönelir. İşte çeteler bu noktada anlam kazanmaya başlar.
Çete, çocuk açısından rasyonel ve bilinçli bir tercih değildir. "Şurada bir grup var, hadi gidip onlara katılayım" türünden hesaplı bir karar alma süreci değildir bu. Aksine, içinde büyüdüğü reel ya da sanal sokak kültürü dahilinde zaten hali hazırda yöneldiği, varlığına ve eylemine anlam veren, bir şekilde yakınlık kurup yatkınlık geliştirdiği heyecanlı bir ilişkilenme hâlidir. Bu birliktelik hem anlamlıdır hem duygu yüklüdür hem de ayırt edici bir kimlik sunar. Eğer toplumun, çocukları ve gençleri meşru yollarla entegre eden ara kurumları yoksa, bu boşluk; belirsiz, anlamsız ve tehditkâr bir dünyaya karşı çeteyi anlamlı ve koruyucu bir yoldaşlık biçiminde ortaya çıkarır.”

SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLAR
"Cezanın ağırlaşması çocuğun toplumla bütünleşmesini zayıflatır"
Çözüme nereden başlamak gerekiyor?
Ortaya konulan gerçeklik karşısında iki tür müdahale önerilebileceğini söyleyen Mercan çocukların suça sürüklenmemesi için çözüm önerilerini şöyle sıralıyor:
- Bu noktada önerim, dinamik adli sosyal hizmet modelinin geliştirilmesidir. Çeteleşme eğiliminin belirdiği veya tespit edildiği her adli vakada, adliye ve kolluk kuvvetleriyle birlikte çalışacak adli sosyal hizmet uzmanlarının; hem eğitimevlerinde (çocuk hapishaneleri) hem de mahalle düzeyinde ilişki ağlarını haritalandırması gerekmektedir. Suçla etkileşim hâlinde olduğu tespit edilen çocukların, mevcut altkültürel sosyalliklerinden uzaklaştırılmasını hedefleyen güvenlik ve rehabilitasyon programları uygulanmalıdır.
- Bu süreç, sadece hapishane değil; topluluk temelli, sürekli gözetim ve koruma sağlayan müdahale biçimlerini de içermelidir. Bu çerçevede, çocukların yaşam dünyasına müdahale edebilecek profesyonellerin yetiştirilmesi bir zorunluluktur. Bunun için de öncelikle alt yapı çalışmaları ve kapasite geliştirme faaliyetlerinin; Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, belediyeler ve mahalle düzeyinde muhtarlıklar iş birliğiyle yürütülmesi gerekmektedir.
- Topluluk temelli ve dinamik adli sosyal hizmet müdahalesi, sadece emniyet ve adliye düzeyinde kalmamalı; çocuğun yaşadığı mahalleye ve topluluğa kadar uzanmalıdır. Bu çok katmanlı yaklaşım, yalnızca suçla mücadelede değil; aynı zamanda toplumsal bütünleşme ve koruyucu sosyal politikaların inşasında da kritik bir rol oynayacaktır.
(NÖ)






