Dedelerimiz aynı sokaklarda top koşturdu dedeleriyle, babalarımız da babalarıyla. Ninelerimiz aynı kanaviçeyi işledi nineleriyle, annelerimiz de anneleriyle. Evlerimiz duvar duvaraydı, bahçelerimiz yan yana.
Dinimiz, dilimiz biraz farklıydı, ama geleneklerimiz, kültürümüz çok yakındı. Aynı masayı donatırdı yemeklerimiz. Çilingir sofrasındaki rakımızı aynı mezeler süslerdi. Birbirimizin şarkılarını söyler, aynı çiftetelliyi, aynı Ege zeybeğini oynardık. Aynı şeylere gücenir, iç çeker, aynı şeyleri dert eder, efkarlanırdık. Fıkralarımız da aynıydı, kahkahalarımız da.
Küfürlerimiz de, naralarımız da. Kordon'u, "körfez"i, "manav"ı, "marul"u dilimize alıp, "keyif"i, "mangal"ı, "misafir"i, "musakka"yı vermiştik dillerine. Aynı topraklara basardı ayaklarımız, aynı havayı solurdu ciğerlerimiz. Aynı küfürleri eder, aynı naraları atardık.
Bir zamanlar Rumlar yaşardı buralarda
Edirne'de, İstanbul'da, Kastamonu'da, Muğla'da, Nevşehir'de, hatta benim küçük cennetim Datça'da.
Alparslan, Anadolu'ya girdiğinde de buradaydılar, Fatih, İstanbul'u aldığında da. Anadolu'daki sayıları 2 milyondu; İstanbul'daki her beş kişiden biri Rum'du. Komşumuz Maria, meyhanecimiz Yorgo, bayramlarda babamızdan sonra elini öptüğümüz Dimitri Amca...
Atatürk'ün, "57. Alay eğer süngü takıp düşmanı göğüslemeseydi, şimdi bu vatanın semalarında başka bayrak dalgalanıyor olacaktı..." diye gururlandığı 57. Alay'da ve Anadolu'nun birçok cephesinde şehit olmustu, Dimitriyoti (1) gibi yüzlercesi, binlercesi.
Cumhuriyeti kuruyoruz sevincinin arifesinde, Mübadele (2) dediler ilk göçün ismine, altlarındaki halıyı çekercesine, ayakları altından kaydı vatanları. Bir gecenin sabahında uyanıp baktıklarında, yersiz yurtsuz kalmışlardı. Yüz binlercesi bir elinde çocukları, bir elinde bavulları, yakında geri döneriz umuduyla, komşularına emanet ettikleri evleri, bağları, bahçeleri, gönüllerinde memleket aşkıyla bindirildiler gemilere, trenlere, bir daha geri dönmemek üzere.
Aralarında hiç Rumca bilmeyenler, Karamanlı Türkler de vardı. Tek suçları Müslüman değil, Hıristiyan olmaktı. İki yüz bin kadardılar. Onları da yolladılar, tanımadıkları, bilmedikleri Ege'nin öbür yanına.
Tam göçler bitti derken, Varlık Vergisi'yle (3) büküldü belleri. İflas eden, gelecekten korkan binlercesi daha terk etti doğdukları yerleri. Sonra, evleri işyerleri yağmalandı, kiliseleri tahrip edildi, kadınlara tecavüz edildi 6-7 Eylül (4) gecesi.
Korku ve şiddet binlercesini daha bezdirdi. Terk ettiler dedelerine dedelerinden kalan evleri. Yıllar sonra Kıbrıs (5) gerginliğinden İstanbul da payını aldı. Kabak yine onların başında patladı. Türkiye'de yaşayan Yunan pasaportlu Rumların bir gün içinde ülkeyi terk etmesi emredildi. Banka hesapları donduruldu, yanlarına yirmi kilo yük ve iki yüz TL almalarına izin verildi. Onlar da gemilere, trenlere bindirildi.
On yıl sonra olan Kıbrıs Harekatı'nda (6) hainlik, ajanlık ve ihanet suçlamalarıyla horlanan, dışlanan binlercesi, kırılan gururlarıyla terk ettiler Ege'nin bu yakasını. Yeni vatan memleket değildi, acıydı, hasretti, bunalımdı, intihardı.
Göçtükleri yerlerde, doğdukları yerlerin hasreti vardı. Denizin o kıyısından bu kıyısına bakıp içmek, efkarlanmak, şarkı söylemek vardı.
Siz hiç Rembetiko dinlediniz mi?
Onlara, Türkiye'de "Yunan dölü", Yunanistan'da "Türk tohumu" deniyordu. Ne geldikleri yerde, ne de gittikleri isteniyorlardı. Kaderleri, doğup büyüdükleri topraklarda, memleket bildikleri ülkede, ecnebi, azınlık olmak ya da her zaman diken üstünde oturmak, yabancısı oldukları suyun ötesine sürülmek miydi?
Onlardan arda kalan, içinde sessizliğin dolaştığı yıkıntı sokakları, taşları parçalanmış mezarlıkları, döküntü kiliseleriyle terk edilmiş köylerdi.
Vasili'siz Ege adaları, Fanis'siz Beyoğlu, Fiko'suz Galata'ydı
Bir de ısrarla "en büyük gizli tehlike" oldukları söylenen", "İstanbul'u yine Konstantinopolis yapacaklar", "Fener ve Balat'a Ortodoks Vatikan'i kuracaklar" denilenler. Bayramları, ayinleri olaylı geçen, adetlerine uygun olarak Haliç'in dibine atılan haçı çıkarırken protesto edilen yalnızca bin 244 Rum insanımızın kaldığını öğrendim, Ersin Kalkan'ın araştırmasından.
Evet, bin 244 kişi kalmışlar. Yüzde yetmişinin altmış yaşının üzerinde, yüzde onunun huzurevlerinde, 16'sının, yani 10 hanenin, Ortodoks Vatikan'ı kuracakları iddia edilen Fener ve Balat'da ölümü bekleyen ihtiyarları, genç nüfus azlığından çocuklarını evlendiremeyen son bin 244 Rum. Onlar da giderse kendinizi nasıl hissedersiniz?
Eksik mi?
Mahcup mu?
Nasıl?
..............!!!
Sto Galata tha pyo krasi, sto Pera tha methiso Şarap içtim Galata'da, sarhoş oldum Pera'da
Ke mesasto Yedikule, kopela Tha gapiso Bir kız sevdim Yedikule'de,
Ehe ya Panaya, ta milisame Hoşça kal Meryem Ana, bu bir sohbetti,
Oniro itane, ta lisomonisame. Bir rüya idi, unuttuk gitti.
(1) Çanakkale'de şehit olan doktor yüzbaşı. Mustafa Kemal'in silah arkadaşı. Mezar taşı Çanakkale Şehitliği 57. Alay Şehitleri bölümünde. İstiklal madalyası verilen ailesi Türkiye'den göçmek zorunda kaldı.
(2) 1923 yılında, Türk ve Yunan hükümeti tarafından imzalanan değişim anlaşması. Anadolu'daki 1 milyon 200 bin Rum'un, Yunanistan'a, Yunanistan'daki 500 bin Türk'ün Türkiye'ye gelmesi hadisesi.
(3) 1942 yılında alınan bir kararla, takdir komisyonlarının itiraz edilemeyen Varlık Vergileri tesbiti. Vergi borçlarının 15 gün gibi kısa bir zamanda ödenme zorunluluğu. Özellikle gayrimüslümleri hedef alan uygulama, binlerce iflas, ekonomik yıkım. Vergilerini ödemeyenler / ödeyemeyenlerin Aşkale çalışma kamplarına sürülmesi.
(4) 1955 yılında Atatürk'ün evine bomba atıldı haberiyle başlayan olaylar sonucu 3 bin 584'ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 ev ve işyerinin yağmalanması, 73 kilisenin tahrip edilmesi ya da yakılması, 200'e yakın tecavüz olayının tespiti. Bir Ortodoks papazın diri diri yakılması, mezarlıkların tahrip edilmesi. (Yıllar sonra,Yassıada Mahkemeleri sırasında Atatürk'ün evine bombayı atanın bir Türk istihbarat mensubu olduğu, bu kişinin de kolay terfilerle en yüksek idari makamlara kadar yükseldiği, daha sonra da sağcı gazetelerimizden birinde köşe yazarlığına başladığı ortaya çıktı.)
(5) 1963 yılında Kıbrıs'ta Türklere yapılan saldırılar üzerine, dönemin İnönü hükümetinin 1964 Kararnamesini çıkartması, Atatürk ve Venizelos'un 1930 imzaladığı "İkamet, ticaret ve seyrisefanin" anlaşmasının tek taraflı iptali. 12 bin 592 Yunan vatandaşı, onlara evlilik ve iş ilişkisiyla bağlanmış 18 bin Türk vatandaşı olmak üzere toplam 30 binin üzerindeki insan Türkiye'den sürülmesi.
(6) 1974 yılında, dönemin Ecevit Hükümeti'nin, Kıbrıs'taki gelişmelere müdahale etmek amacıyla, Ada'ya askeri harekat düzenlemesi. KKTC'nin doğumu.