"Sri Lanka'dan Şili'ye Kayıplar: Bizde Yok" 1996'da yazıldı. Aradan altı yıl geçmesine karşın, ne yazık ki, dünyada kayıplar o günden bugüne azalmadı, yeni ülkeler bu listeye eklendi. Öte yandan, kayıp yakınları ve insan hakları savunucularının mücadelesi de giderek yükseliyor.
Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya, dünyanın her yerinde kayıp mücadelesi verenler, esas olarak da kadınlar birbirlerini buluyor, deneyimlerini aktarıyor. Artık şarkıları solo değil. Yazıyı aynen yayımlıyoruz.
Dorfman'dan
Kayıp (Missing) kitabında, Ariel Dorfman, şöyle diyordu:
" Tutuklu olmadığımı söylerlerse
Onlara inanma
Bir gün kabullenmek zorunda kalacaklar...
Beni serbest bıraktıklarını söylerlerse
Onlara inanma
Bir gün yalanlarını kabullenmek zorunda kalacaklar ..."
Honduras: Resmen kabul edilen ilk kayıp
Saul Godinez Cruz 22 Temmuz 1982'de, sabahın saat altısında motosikletiyle işine giderken "kayboldu". Biri üniformalı üç kişi onu motosikletiyle birlikte plakasız bir arabaya koyarak yok olmuştu, o günden sonra, Cruz'u bir daha gören olmadı.
Komşuları daha sonra Cruz'un Monjaras de Chotutecai'deki evinin "kaybolma" öncesi günlerde devlet görevlisi olduklarını düşündükleri kişilerce gözlendiğini anlatacaklardı.
Olaydan 7 yıl sonra Inter-Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi, olayı "kayıp" başlığıyla tanımlanan insan hakları ihlali olarak değerlendirdi ve Honduras hükümetini Cruz'un ailesine 75 bin ABD Doları tazminat ödemeye mahkum etti.
Cruz dahil üç "kayıp"tan sorumlu tutulan Honduras yönetiminin yargılanması ve sorumlu bulunması, uluslararası anlamda bir ilkti ve bu daha sonra "kayıp"larla ilgili devletlere karşı yargıya başvurunun kapılarını açacaktı.
"Kayıp" kime deniyor?
Kişi, güvenlik kuvvetlerince yakalandığı ya da tutuklandığı halde, devlet bunu kabul etmezse artık "kayıp"tır. Terim ilk kez Guatemala'daki kitlesel kaçırmalardan sonra kullanıldı.
Aslında uygulama 1942'ye kadar uzanıyor. Fransa'daki Alman İşgal Kuvvetleri Komutanlığı "Gece ve Sis" adını verdiği kararnameye göre, tutuklanan Fransızları gece trenleriyle Almanya'ya taşınmıştı.
İşte bu bilinen "ilk"ten sonra, "kayıp" yalnız Latin Amerika değil Hindistan'dan Etopya'ya, Filipinler'den Irak'a, dünyanın pek çok ülkesinin, ne yazık ki, gerçeklerinden biri oldu.
Uluslararası yargıda daha önce "kayıp" yargılanmasına rastlanmaması pek de sürpriz değil. Çünkü "kayıp" esrarengiz, bilinemeyen bir yaşanmışlık, ya da uluslararası bir başka tanımlamayla "gizli tutuklama" olduğuna göre, "kayıp"lar için mücadele etmek kolay değil, kanıt toplamaya girişenler öncelikle inkar ya da tehditlerle karşılaşılıyor.
Honduras'taki Godinez olayında da soruşturma sırasında tanıklardan ikisi öldürüldü. Cinayetler, faili meçhul olarak kaldı.
Birleşmiş Milletler Kayıp çalışma Grubu'na göre, 1980-1988 arasında 40 ülkede 15 bin kişi "kayboldu".
Arjantinli amiralin oğlu Carlos
Carlos Casco, on dokuz yaşında, Arjantinli, bir amiralin oğluydu. Adı bir anda duyuldu, Şimdi herkes onunla konuşmak istiyor, basın peşinde. O konuşmuyor, kaçıyor, bekliyor.
Carlos her çocuk gibi biraz eksik biraz fazla büyürken, varlıklarından haberdar bile olmadığı iki kadın onun peşindeydi. Regina ve Leila, 1977'de Cuntanın alıp götürdüğü oğulları Julio ve iki ay sonra anne olacak karısı Jolando'yu arıyorlardı. İki genç insan binlerce kadın ve erkek gibi muhtemelen Okyanus'a atılmışlardı ama iki kadın torunları için umutluydu, o yaşıyor olabilirdi, çünkü, biliyorlardı ki, Cunta döneminde bebeklere "el konmuştu".
İşte kaybedilen o iki genç insan Carlos'un asıl annesi ve babasıydı. Carlos'u ve pek çok bebeği düzenlediği sahte doğum raporlarıyla anne babalarının katillerinin çocuğu haline getiren askeri doktor Jorge Berges ise şu anda Buenos Aires'deki bir hastanede tedavi görüyor.
Geçen ay, "Arjantin Halkının İntikamı" adlı bir grubun Berges'in kaldığı hastaneye düzenlediği saldırı sonrasında, Plaza de Mayo anneleri adına konuşan Estela Carloto, öncelikle diktatörlüğün vahşetini yaşayan hiçbir ailenin intikam peşinde olmadığını tekrarladı: "Berges ve onun gibi işkence yapmakla, çocuk çalmakla, çaldıkları çocukları sahte belgelerle evlat vermekle suçlananlar cezalandırılsaydı ve Berges'in elinden doktorluğu alınsa ve hapsedilseydi, böyle saldırılar da olmazdı."
Tarz hep aynı
Aynen Türkiye'de yaşandığı gibi, Latin Amerika'da, Afrika'da, Asya'da, Ortadoğu'da her yıl yüzlerce insan kayboluyor, tarz hep aynı. İnsanlar gözaltına alınıyor, yetkililer "bizde yok" diyorlar, sonra ya hiç bulunmuyorlar, ya da bir yerlerde, bir dere kenarında, bir otoyolda cesetleri ortaya çıkıyor.
Kaybedilenlerin yakınları, eşleri, sevgilileri, anneleri, babaları, çocukları ülkelerindeki insan hakları savunucularıyla birlikte seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Onların arasından da kayıplar listesine eklenenler oluyor.
Latin Amerika
Latin Amerika son otuz yılda yüz bini bulan "kayıp"larıyla (desaparecidas) ve kayıplar adına verilen ve dünyanın başka ülkelerinde örnek alınan mücadele yöntemleriyle adeta "kayıp" denince akla ilk gelen kıta.
38 bin insanın kaybolduğu Guatemala'yı 12 bin ile 30 bin arasında ifade edilen kayıp sayısıyla Arjantin izliyor. 1976'daki askeri darbeyle iş başına gelen yönetiminin 7 yıllık kayıp bilançosunun yüzde 40'ı kadındı, onların da yüzde onu bebek bekliyordu.
Kayıplar acı bir tarih olarak kalmadı, sürüyor. Latin Amerika 1995'i de gene çok sayıda insanın kaybedildiği bir kıta olarak yaşadı.
Colombia: 9 ayda 96 kayıp
Colombia'da Barış ve Adalet Komisyonu'nun raporuna göre, '95'in ilk dokuz ayında 96 kişi kayboldu.
Colombia devlet başkanı Ernesto Samper'in "yargısız infaz" ve "kayıp" olaylarında devletin sorumluluğunu kabul etmesi ise, tabii ki, sonucu etkilemedi.
Peru'da 1995'de yargısız infaz ve kayıp olayları azalmaya başladı: ilk dokuz ayda 3 yargısız infaz ve 9 kayıp.
İnsan hakları karnesinin ilk sırasını, "sokaklarda çocukların katledilmesi" alan Brezilya'da insanlar hala kaybediliyor. Duruşma salonuyla polis karakolu arasında açık ve bilinen bir tutuklu olarak bile kaybolmak mümkün.
1995'de duruşmadan dönen 5 tutuklu poliste kaybolunca, resmi açıklama şöyle yapıldı: "Silahlı bir grup karakolu bastı ve tutukluları kaçırdı."
Brezilya devlet başkanı Fernando Henrique Cardoso, yeni kayıpları göz ardı ederek, 1964-1985 askeri yönetimi sırasında kaybolanları, devletin kaybettiğini kabul ederek, ailelerine tazminat ödenmesine ilişkin bir düzenlemeyi Senatoya gönderdiyse de girişim sonuçsuz kaldı.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Misyonu Guatemala'yla ilgili, güvenlik güçlerinin 1995'deki "sosyal temizlik" operasyonları sırasındaki işkence, yargısız infaz ve kayıplarla ilgili 3 rapor yayınladı.
Kaybedilen çok sayıda insanın arasında öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar, insan hakları savunucuları ve çalışanları, köylü eylemciler ve ordunun silahlandırdığı sivil milislere kişisel olarak karşı çıkan insanlar yer alıyordu.
Merkezi Washington'da bulunan İnsan Hakları İzleme Komitesi (Human Rights Watch- HRW) Amerika Birleşik Devletleri yönetimine Honduras'daki kayıp olaylarında Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı'nın (CIA) rolüyle ilgili soruşturma açılması talebini tekrarladı.
Şili'de insan hakları kuruluşlarının ve kayıp yakınlarının mücadeleleri ve yoğun baskıları sonucu bazı kayıp olaylarının sorumlularının yargılanması gündeme geldiyse de, tahmin edilebileceği gibi, girişim sadece dosyaların kapanmasına yaradı.
Arjantin Genel Kurmay Başkanı'ndan özür
Sözgelimi, 1976'da kaybolan Sosyalist Parti lideri Heaqunir Benavidas'la ilgili açılan dava, kaybolduğu tarihte öldüğüne karar verilerek sonuçlandırıldı.
1995 yılında, "kayıplar" Arjantin'in en önemli gündem maddesiydi. Genel kurmay başkanı Martin Balza bin dokuz yüz yetmişlerdeki "kirli savaş"la ilgili "tarihi bir özür" yayınladı: "Cunta döneminde yasal olmayan uygulamalar yapıldı. Geçmişte olanlardan ötürü üzgünüm. Bu açıklamayı Başkan Menem'e danışmadan yapıyorum."
Subayın itirafı: Okyanusa atıyorduk
Aradan ne kadar yıl geçerse geçsin, birileri mutlaka konuşma ihtiyacı duyuyor. Arjantin'deki tartışmaları da deniz kuvvetlerinden bir subay Adolfo Scilingo, Arjantinli gazeteci Horacio Verbitsky'e yaptığı açıklamalarla, başlattı: "Emir aldığım zaman 'uçuş'a dahil olan politik tutukluların bulunduğu bodrum katına iniyordum, Güney'e nakledileceklerini söylerdik onlara."
"Doktorlar tutukluları uyuştururdu, sonra da kamyonlara tıkarak onları havaalanına götürürdük, hayvanları hayvanat bahçesine götürür gibi. Hayır, kesinlikle hiçbirinin aklına ölüm gelmiyordu. Bu vatan için yerine getirmemiz gereken bir görevdi."
Scilingo, "belki birkaç kişi sırasını savmayı becermiştir" notuyla tüm deniz kuvvetlerinin bu katliama katıldıklarını itiraf etti.
Emekli başçavuş Victor İbanez de, "hücreler doldukça tutukluları uyuşturup okyanusa atıyorduk" cümlesiyle Scilingo'nun açıklamalarını netleştirdi.
Arjantin Genel Kurmay Başkanı'nın Başkan Carlos Menem'e danışmadan açıklama yaptığını söylemesi boşuna değildi, çünkü Menem'in iktidara geldiği 1989'da ilk icraatı "cunta döneminin yargılanmayacağına" dair yasa çıkarmak olmuştu.
Ancak, '95'in Mart ayında başlayan ve ordunun tüm birimleri ile Arjantin Katolik Kilisesi'nin de katıldığı itiraf furyası üzerine, halkın "hesap sorma" talebini görmezden gelemeyen Menem, Mayıs ayında ordunun ve tüm güvenlik birimlerinin arşivlerinin açılması kararını verdi. Tabii karar vermek hesap vermek anlamına gelmiyor.
Kayıp ailelerinin "hükümetin kayıplarla ilgili yanlış bilgi verdiği" gerekçesiyle maskelemelere yaptıkları başvurular, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nca da desteklenmesine karşın devlet "belge yok" demeye devam etti.
Yargıç Osvoldo Gugliemino da devletin belgeleri kasıtlı olarak imha ettiği görüşünde: "Aancak gene de bazı belgelerin saklandığını biliyoruz. Bunlar çok iyi korunmak zorunda. Eldeki tüm bilgi ve belgelerin dökümünün yapılmasını ve mahkemelere ulaştırılmasını istiyoruz."
Afrika: Fas, Sudan ve Cezayir
"Gizli tutuklama!" Fas'a "özgü" bir ihlal ya da "kaybetme" modeli. Tazmamart adlı gizli tutuklu merkezinde kimin bulunduğunu kimin bulunmadığını bilmek mümkün olmuyor.
Mesela 1995'de olduğu gibi, akıbetleri bilinmeyen 28 eski askeri görevli birden ortaya çıktılar, yani serbest bırakıldılar ama, onlarla birlikte oldukları tahmin edilen 300 kişiden herhangi bir haber yok. Mesela Ahmet Marzak, 1991'de serbest bırakıldığında öğrenildi ki, "kayıp" olarak bilindiği 18 yıl boyunca Tazmamart'da tutukluydu.
Faslı ve Batı Sahralı yüzlerce aile, kimileri 20 yıl önce ortadan yok olmuş, "kayıp"larını arıyor, onlar için mücadelelerini sürdürüyorlar.
Sudan yönetimi "kayıp"larla ilgili olarak sessizliği yeğliyor. Öyle ki, geçen yıl salıverilen politik tutuklu ve hükümlülerin arasında önceden ismi bilinen hükümlü ve tutukluların isminin bulunmaması üzerine uluslararası kuruluşların sorularına yanıt verme gereği bile duyulmadı.
1992'de Sudan güvenlik güçlerinin Juba kasabasına yaptığı baskında yargısız infaza kurban giden ya da kaybolan yüzlere insanla; ki içlerinde Amerikan Uluslararası Kalkınma Kurumu görevlisi 4 kişi de bulunuyor, ilgili soruşturmadan da bir ses yok.
Cezayir'deki çok sayıda "kayıp" olaylarında, kayıp yakınlarının ve arkadaşlarının zanlıların güvenlik kuvvetlerince yakalandığı ve gözaltına alındığına dair tanıklılıklarına karşın ayrıntılı bilgi edinilemiyor.
Asya ve Ortadoğu
Hindistan'ın Keşmir ve Pencap bölgelerinde insan hakları savunucularının tutuklanması ve sonrada kaybolmaları sıradan uygulamalar arasında yer alıyor.
Pencap'ta insan hakları ihlallerinin kurbanları ve aileleri on yıldır süren Sih sorunuyla bağlantılı kayıplar, yargısız infazlara karşın yargıya başvurmayı 1995'de de sürdürdüler. Pek bir sonuç alınmasa da, geçen yıl 5 kayıp olayıyla ilgili 15 polis memuru hakkında soruşturma açıldı.
1995 Şubat'ında Jaswinder Kaur babasıyla birlikte tutuklandı, daha sonra babası serbest bıraktığı halde, Kaur'un gözaltında kaybolduğu kabul edilmedi.
İnsan hakları savunucusu Jasvant Singh Khalra, Eylül ayında gözaltına alındıktan sonra kaybedildi. Avukat Khalra'nın hukuk bürosu yüzlerce insanın Pencap polisi tarafından gizlice öldürüldükten sonra yakıldığı iddiasıyla yüksek mahkemeye başvurmuştu.
Sri Lanka sayıları on binlerle ifade edilen işkence, yargısız infaz ve kayıplarda başı çeken ülkeler arasında yer alıyor. İnsan hakları kuruluşları kayıpların 1984'den bu yana sistematik olarak sürdüğünü bildiriyorlar.
1995 başında insan hakları kuruluşlarınca başlatılan kayıplarla ilgili dokümantasyon çalışmaları için beş ayda yapılan başvurulara göre 18 yılda en az 35.500 insanın kaybolduğu ortaya çıktı.
Kafkasya bölgesi "kayıp" uygulamasıyla "Gürcistan"da tanıştı.
Kuveyt'in işgalinden beş yıl sonra Irak halen en az 900 Kuveytlinin kaybedilmesinin hesabını veremiyor.
Kayıpların sayısı bilinmeyen Mısır'da kayıp ailelerinin "konuşmamaları" için tutuklandıkları ve tehdit edildikleri ise biliniyor.
Kıbrıs
15 Temmuz 1974'de Yunanistan'daki cunta yönetiminin Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanı Makarios'u devirme girişiminin ardından Türkiye 20 Temmuzda adaya askeri bir müdahale yaptı.
24 Eylülde, Ağustos ayında imzalanan savaş esirlerinin teslimi anlaşması uyarınca her iki taraf da ilk esirleri salıverdi. 28 Ekim'de ikinci esir değiş tokuşu sırasında "kayıp"ların varlığı ortaya çıktı.
Bir ay sonra, Rauf Denktas, Glavkos Klerides ve Birleşmiş Milletler Kıbrıs sorumlusu O. Tafal üçlüsünün Lefkoşe Saray cezaevini ani ziyaretlerinde, o güne kadar Türk tarafının başka esir kalmadı açıklamalarına karşın, 5 kişi daha görülüp serbest bırakılıyor. Sonraki bir yıl içinde de iki kişi daha serbest kaldı.
İddialara göre, müdahale sırasında 1619 kişi kayboldu. Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nce yapılan açıklamalarda bu kişilerin çoğunun ismi Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı'nın savaştan hemen sonra Kıbrıs Türk tarafına giderek oluşturduğu listede ve Türk tarafının oluşturduğu listelerde bulunuyor. Ayrıca da esir kamplarından çekilen resimlerde kimi kayıplar görülüyor.
Kıbrıs'ta kayıpların bulunmasıyla ilgili "Savaş Kayıpları Derneği" ve Atina'da da benzeri bir örgütlenme bulunuyor. 22 yıldan bu yana faaliyet gösteren iki örgüt ilk başlarda çok faaldiler.
Kayıplar için mücadele her yerde
Kayıplarla ilgili en doğru bilgi ve sayılara ulaşmak, aynen Türkiye'de olduğu gibi, hiç kolay değil, kimi ülkelerde yerel insan hakları örgütleri çalıştırılmıyor, çalışabilseler bile tehdit altında yaşayan kayıp yakınlarına ulaşamıyorlar.
Kimi ülkelere uluslararası insan hakları örgütleri giremiyor. Girseler bile rahat çalışma yapmalarına, insanlarla konuşmalarına izin verilmiyor.
Ayrıca, bu çalışma sırasında da hem kayıplar hem de kayıplara karşı verilen mücadele konusunda ulaşılamayan bilgilerin getirdiği eksikliği de hatırda tutmalı.
Rita Adritti, Arjantinli kayıplarla ilgili bir yazısında, "iz bırakmaksızın kayıp etmek, şehitlerin yaratılmasını önlemek için hayli etkili bir yoldu doğrusu; cesetlerin kanıtlığı olmadan rejime karşı protesto örgütlemek gerçekten güçtü" diyor.
Guatemala'dan kayıplara karşı verdiği mücadeleyle bilinen GAM üyelerinin yaklaşımı tam tersi: "ölümün kesin olarak ilan edildiği durumların tersine, bedenlerin varolmaması durumu, süregiden yaşam adına bir protestoyu 'var' ediyor. Eğer bana, onun öldüğünü söyleyip, cesedini yakmama izin verseler hiç olmazsa artık varolmadığını bilmiş olurdum."
Bin dokuz yetmişlerde Arjantin, Şili ve Guatemala'da kadınlar kaybolan eşleri, çocukları ve torunları için bir araya geldiler.
Hepsinin derdi aynıydı: Kayıplar nerede? Eğer gözaltında değillerse, devlet onların resmen öldürülmüş olduğunu kabul etmeli ve hesap vermeli.
Şili'nin Kırpıntı ustaları
Şili'de askeri cuntaya karşı örgütlü direniş hareketini kumaş kırpıntılarını birleştirerek tablo ve yastık yapan "kırpıntı ustaları" (arpilleristas) başlattı.
Gözaltına alınıp kayıplara karışan yakınlarını tablo ve yastıklara (arpilleras) yerleştiren bu kadınlar yepyeni bir siyasal ifade ve eylem biçiminin öncüleri oldular.
AGRUPACION (Kayıp ve gözaltında tutulanların yakınları grubu) 1974 sonlarına doğru 20 kadınla kurulduysa da altı ay sonra üç yüzü aşmıştı.
Şili İnsan Hakları Komisyonu'na göre 1973-1983 arasında 2500 insan kaybedildi.
AGRUPACION üyeleri, kayıplarının resimlerini taşıdılar, sokak gösterileri yaptılar, açlık grevine gittiler, uluslararası yargı kurumlarına, insan hakları kuruluşlarına başvurdular, dünyayı dolaşarak seslerini duyurmaya çalıştılar. Elbette bu arada tartaklandılar, tutuklandılar, işkence gördüler.
Şilili kayıplar için mücadele sürüyor. HRW kayıp yakınları adına kayıpların tazmini ve sorumluların cezalandırılmaları talepleriyle başvurularını sürdürüyor.
Uluslararası Hukuk Merkezi ile İnsan Hakları İzleme Komitesi 1970'lerin ortasında devlet güvenlik kuvvetlerinin sorumluluğu belirlenen 70 kayıp olayıyla ilgili dosyayı da Inter-Amerikan İnsan Hakları Komisyonu'na verdiler.
El Salvador'da GAM
GAM'ın (Oğul, Baba, Eş ve Erkek Kardeşlerimizin Ortaya çıkarılması için Ortak Destek Grubu) ancak 1984'de üç kadın tarafından kurulması Guatemala'daki hayat üzerine fikir veriyor.
Üç kadın El Salvador'daki kayıp yakınlarınca doldurulan "Comardes" adlı ses bandını birlikte dinlerken benzeri bir grup oluşturmaya karar veriyorlar, altı ay sonra sayıları yüze ulaşıyor.
Kayıpları belgelediler, yetkililerle görüşmeye çalıştılar. Her Cuma Kamu Bakanlığı önünde toplanarak ıslık, flüt ve davul çalarak, yürütüldüğü iddia edilen soruşturmaların açıklanmasını istediler. Eylemleri şiddetle dağıtılmaya çalışıldı, ilk yıl gruptan 4 kişi kaçırıldı, daha sonra ölüleri bulundu.
Arjantin'in "Kaçık kadınları"
13 Nisan 1977'de Buenos Aires'in merkezindeki Plaza de Mayo'da (Mayıs Alanı), Cunta Genel Merkezi'ne 100 metre uzaklıkta, çocukları kaybolmuş on dört anne yürüdü.
Artık her Perşembe saat 15.30'da memurların çıkış saatinde başları beyaz örtülü kadınlar Plaza de Mayo'da toplanacak, piramidin etrafında ikişer ikişer tur atmaya başlayacaktı. Yılın sonunda sayıları üç yüzü bulmuştu ama hükümetin başlangıçta "kaçık kadınlar" (Las Locas) dediği anneler tehlikeli olmaya başlamıştı.
Ekimde 24 bin imzalı dilekçeyi Başkanlık Sarayı'na sunmak için geldiklerinde göz yaşartıcı bombalarla dağıtıldılar, daha sonra da ilk liderleri Azucena de Vicenti evinden genç bir artistle birlikte alındı, tutuklandı ve sonra da adı kayıplar listesine eklendi.
Plaza de Mayo (MADRES) annelerinin ilk sözcülerinden iki kadın kimlerin kaybedildiğine dair fikir veriyor: Hebe Bonafini, bir fabrika işçisinin karısı, kocası ve iki oğlu kayıp ve Adela Antokaletz, diplomat eşi, siyasi tutukluları savunan avukat oğlu kayıp.
Arjantin'de Carlos Cosca'ların, bulunan çocukların sayısı şu günlerde 61. Plaza De Mayo anneleri iz sürüyorlar, çünkü çocuklar ya anne babalarıyla birlikte kaçırılmış, ya da o dönemdeki 340 gizli tutsak kampında dünyaya gelmişlerdi. Onların, bir çok durumda, kampta doğan ya da kaçırılmış çocukların anne babalarının işkenceci ya da katillerine "savaş ganimeti" olarak verildiğine inanmak için yeterli delilileri var.
Çocuk sayısının 200-500 arasında olduğu tahmin ediliyor. Son 61 çocuktan daha önce 42 çocuk büyükannelerin mücadelesiyle bulunmuş, beşi öldürülen çocukların kalanlarının bir bölümü asıl ailelerine geri döndü, bir bölümü de onları büyütenlerin yanında kalmakla birlikte asıl aileleriyle de ilişki kurdular.
Şarkıcı Sting, kaybolanlara ve daha çok da onlar için mücadele eden kadınlara adadığı şarkısında, "onlar yalnız dans ediyorlar" diyor. Sayılarına bakıldığında, hemen her yerde, Türkiye de dahil, 200 ya da 300 kişiler. Evet doğru, dans ederken yalnızlar, ama şarkılar artık solo değil. (NM/BB)
* Kaynaklar: IPS haberleri, Human Rights Watch World Report 1995-1996, Latin Amerika'da Askeri Diktatörlük ve Kadın (Belge Yayınları, Aralık 1989)