İlki Ankara’da gerçekleştirilen ve “4’lü Konferans” olarak bilinen Demokrasi ve Barış Konferansı 400’e yakın kişinin katılımıyla devam ediyor. İlk gün genel bir oturumun ardından üç ayrı gruba ayrılan katılımcılar, bugün akşam açıklanacak olan bir sonuç bildirgesini hazırlamak üzere gün boyunca çalıştı.
“Hakikat, Yüzleşme ve Adalet”, “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa” ile “Müzakere sürecinde barışın toplumsallaştırılması ve demokratik siyaset” başlıkları altında basına kapalı olarak gerçekleştirilen toplantılarda, barışın kalıcılaştırılması için yapılması gerekenler tartışıldı.
Konferansta yapılan konuşmalarda, hükümet ve PKK lideri Abdullah Öcalan arasında müzakerelerin devam ettiği, bu çerçevede her iki tarafın somut bazı adımlar atmayı gerekli gördüğü bir dönemde, geleceğin inşasının konuşulmasının bir zaruret olduğunda herkes hemfikir gibi görünüyor.
BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak’ın konferanstaki konuşmasında ısrarla altını çizdiği gibi Öcalan-devlet görüşmelerinde şu ana kadar mutabık kalınan başlıklar, spekülasyona açık küçük bazı hususlar dışında kamuoyuyla paylaşıldı. Kürt hareketinin talepleri, devletin kırmızı çizgileri, AKP’nin ve PKK’nin stratejisi zamanla daha da netleşecek. Fakat tüm bu unsurların netleşmesi veya somutlaştırılması tam da Demokrasi ve Barış Konferansı’na katılan 400’e yakın katılımcının ortaklaşacağı sonuç bildirgesine yansıyacak değerlendirmelere göre de şekilleneceğe benziyor.
Aynı şekilde müzakerelerde devletin kabul ettiği adımları istenen düzeyde atması için de barış, adalet ve özgürlük talep eden kesimlerin sesini daha yüksek sesle çıkarması gerekiyor. Yine Kışanak’ın dediği gibi, eğer “duyarlı kesimler” sürece ilişkin kaygılarından ziyade taleplerini ve önerilerini daha fazla dillendirip bu çerçevede kitlelerini harekete geçirmiş olsaydı, şu aşamaya kadarki gelişmelerin daha ötesinde “kazanımlar” sağlanmış da olabilirdi.
Diğer yandan konferansa katılan gerek siyasi yapı temsilcileri gerekse kanaat önderleri, söz konusu müzakere sürecinin sadece siyasî aktörler arasında değil, toplumun tüm kesimlerinin dahil edildiği geniş katılımlı tartışmalarla ilerlemesinin, barışın kalıcılığını güvence altına alabileceğinde hemfikir görünüyor.
Konferansın ilk günkü başlangıç oturumuna öğlen arası verildiğinde bir arkadaşımız “Yahu hep aynı kişiler toplanıyoruz. Peki, Trabzonluya, Edirneliye, Antalyalıya niçin ulaşamıyoruz? Niçin onlar da yok burada?” diye sorunca, bir başka katılımcı şu yanıtı veriyor: “Önce kendi aramızda sözümüzü birleştirelim. Sonra da bu sözümüzü, barışın gerekliliğini her kesime yayacağız.”
Konferansa dair özeleştirileri de, konferansın amacını da özetleyen diyaloğun bu olduğunu düşündüğüm için hemen defterime not ediyorum. Fakat konferansın ilk günü deftere not edilmesi gereken sayısız söz var. “Hep aynı kişilerin” bu konferansta yine buluşması eksiklik olarak görülebilir ama bir yandan da bu, barışı, adaleti, özgürlüğü, eşitliği talep edenlerin yıllardır aynı hatta ilerlediğini de gösteriyor.
"Barış için affetmek yetmez, hesaplaşmak da gerekiyor"
Konferansın çağrıcılarından Murathan Mungan, konuşmasına tam da bu değerlendirmeyle başlıyor. Gençlik yıllarında, konferansın gerçekleştirildiği otelin hemen karşısındaki Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde okurken benzer taleplerle örgütlü mücadele verdiklerini hatırlatan Mungan, bu devamlılığı bir kazanım olarak görse de, yeni kuşakların aynı mücadeleyi vermek durumunda kalmamaları için daha yoğun çaba gösterilmesi gerektiğinin altını çiziyor ve ekliyor:
“Barış ve demokrasi iç içedir. 68 kuşağını buradan selamlamak istiyorum. Yeniden 68 kuşağının barış mücadelesiyle, bugünün enerjisiyle taleplerimizi dillendirebileceğimizi düşünüyorum. 68 kuşağının eserleri günümüzü anlamlandırıyor.”
Gilles Deleuze’a atfen “algıları yıkamayabilirsiniz ama aşındırabilirsiniz” diyen Mungan, kutuplaşmış, birbirinden uzaklaşmış toplumsal kesimlerin yeni bir barış diliyle buluşturulabileceği görüşünde.
Konferansın bir diğer çağrıcılarından Şebnem Korur Fincancı ise Güney Afrika’daki güncel problemlere dikkat çekiyor: “Hâlâ siyah tenle beyaz ten birbirine değmiyor.” Fincancı, Güney Afrika’daki çözümün kalıcılaşmadığını, siyahlarla beyazlar arasındaki ayrışmanın, öfkenin, hesaplaşma arzusunun devam ettiğini hatırlatıyor ve ekliyor: “Bizdeki çözüm Güney Afrika’daki gibi olmasın.” Fincancı’ya göre barışın daimileşmesi için affetmek yetmiyor, hesaplaşmak da gerekiyor.
Konferans boyunca yeni bir anayasanın aciliyetine özellikle vurgu yapılırken, Gültan Kışanak mevcut anayasada yapılacak revizyonların taleplerini karşılamayacağının özellikle altını çiziyor.
Konferansın divan başkanı seçilen Gencay Gürsoy, PKK militanlarının hiçbir yasal güvence olmadığı halde Türkiye dışına çekilmesinin endişe yarattığını söylerken, “ovada siyasetin” koşullarının sağlanması gerektiğini hatırlatıyor.
Demokrasi ve Barış Konferansı yoğun tartışmalarla ikinci gün de devam ediyor. Konferansın ayırt edici özelliği, sonuç bildirgesinde belli bir talepler manzumesinin oluşturulmaya çalışılmaması. Zira talepler belli. Çatışmanın sonlanmasıyla birlikte atılması gereken adımlar da az çok netleşmiş durumda. Konferans tüm bu talep ve gerekliliklerin nasıl bir siyasî hat üzerinden ilerleyebileceğini, barış yanlılarının izleyeceği yolu ve bu yolda ortaklaşıldığına dair irade beyanını ortaya koyacak. (İA/NV)