“100 yıllık inkarın sonu: Soykırım tanınsın, devlet özür dilesin” başlıklı panelin “Soykırımın Kabulü: Özür ve Tazminat” başlıklı oturumunda Arus Yumul, Ferda Keskin ve Nicolas Tavitian konuştu.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’nin(DSİP) düzenlediği panel Cezayir Konferans Salonu’nda gerçekleşti.
Panelin moderatörü Gonca Şahin, Soykırım’ı anmak kadar inkarla mücadelenin de önemli olduğunu belirterek devletin Soykırım’ı tanıyıp özür dilemesini talep ettiklerini söyledi.
Yumul: İnkar söylemindeki farklar
Arus Yumul, inkarın farklı şekillerin Osmanlı’dan günümüze örneklerle devlet yetkililerinin söylemleriyle açıkladı.
Kaba inkar ve yorumlayıcı inkar olarak iki farklı inkar şekli olduğunu anlatan Yumul, şöyle konuştu:
“Kaba inkar 1915’te bir şey olmadığını iddia eden inkar şekli. Bu inkar, mağdurların, tanıkların anlattıklarını yalanlar; taraflı, maksatlı güdülerden kaynaklandığını söyler, ‘sözde’ ile başlayıp ‘sözde’ ile biter.
“Yorumlayıcı inkar, ham gerçekleri inkar etmez. İstenmeyen şeylerin, acı olayların yaşandığını, masum insanların öldürüldüğünü yadsımaz ama bunlara yeni ve farklı anlamlar yükler. ‘Bir şeyler oldu ama sizlerin dediği gibi, gerçekler farklıydı, hafifletici sebepler vardı’ der. ‘Soykırım değil tehcir’ söylemi buna örnek.”
“Acıların karşılaştırılması ”
Türkiye’nin hafıza rejiminde önemli kırılma yaşandığını, devletin tek sesli tek yönlü, vatandaşların resmi söylemin doğruluğunu kabul etmeye zorladığı dönem kırılmaya başladığını söyleyen Yumul, ancak kaba inkarın yerini bir başka inkara bıraktığını anlattı.
“Göreceliğin hakim olduğu adil hafıza adı altında, ‘Bir de öbür tarafın gözünden olaylara bakalım’ söyleminin dolaşıma sokulduğu ortamda ‘sözde soykırım’ yerini ‘soykırım iddialarına/savlarına’ bıraktı.
“Eski iddialar tamamen terkedilmedi ama yeni söylemin en başta özelliklerinden biri acıların göreceleştirilmesi oldu.”
Yumul, Erdoğan’ın geçen yıl başbakanlığı döneminde yaptığı taziye mesajıyla Başbakan Davutoğlu’nun bu yılki mesajını buna örnek gösterdi.
“Türklerin, Müslümanların mağduriyetinin kayıp ve acılarının altını çizen bu söylemin amacı, milletin kolektif bedenini kurban rolü atfederek, geçmişi görecelileştirmek, muhasebe defterinin altına çift çizgi çekip hesabı kapatmak, yani geçmişi unutmak.”
“Acıların karşılaştırılması ötekinin acısının kısmı kabulünü ve kısmi inkarını içerir. Bir yandan taziye mesajı verirken bir yandan ‘deport etmedik’ tehdidi, Osmanlı’dan beri dolanan ‘Zengin Ermeniler’ mitinin dolaşıma sokulması, ‘ülkenin her türlü olanaklarından yararlanıyorlar denilerek vatandaşların vatandaşlık hakkını lutfa indirmesi olarak sunmak gibi.”
Osmanlı’da inkar
Bu yaklaşımın Türkiye’ye özgü olmadığını belirten Yumul, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da acıları kıyaslayarak eşitlemeyi amaçlayan benzer söylemleri Almanların da dile getirdiğini anlatırken Kıyaslayarak eşitlemeye çalışmanın Türkiye’de yeni olmadığını söyledi:
“Osmanlı döneminde Meclis’te 1918’de Mehmet Emin Yurdakul ‘Ermeniler öldü ama Türkler de öldü’ dediğinde Kozan Mebusu Nalbatyan ‘Elbette Türklerin mağduriyetini kabul ederim ama şekil Türkler hatlarda kahramanca öldüler. Türklerin mağduriyeti hakim millet şeklinde mağduriyetti. Ermeniler hayvan sürüleri gibi öldürüldüler” der.
Abdülmecit’in söylemi
Yumul, Osmanlı döneminde farklı tutum gösterenlere Abdülmecit’in 27 Kasım 1918’de AP muhabirine verdiği mülakatı örnek gösterdi.
“Abdülmecit, savaş sırasında Ermenilere uygulanan mezalimin kendisi açısından Osmanlı tarihinde vuku bulan herhangi olaydan daha büyük utanç vesilesi olduğunu ‘Tarihimizde hiçbir şeyden savaş sırasında Ermenilere yapılan zulümden duyduğum kadar utanç duymadım’ sözleriyle ifade eder.
“7 Aralık 1918 de Morning Post’a da benzer görüşlerini, ‘Korkunç katliamı kastediyorum. Milletimizi ve ırkımızı rezil eden en büyük lekelerdir’ diye yineler.”
Yumul, bugün iyi niyet beyanı olarak tanıtılan beyanların Abdülmecit’in beyanlarından farklı olduğunu söyledi.
“Abdülmecit, failler ile mağdurlar arasındaki farkı görmezden gelmez. Savaş sırasında öldürülen askerlerin yasını değil, masum insanların ölümlerine kederlenir. Öldürülen kurbanlara saygı ve vicdan azabı içeren sözlerdir.”
Keskin: Konferans iptali utanç verici
Ferda Keskin, etik çalışmalar sonucu ortaya çıkan gerçeği iktidara söyleyebilmenin cesaret göstermek ve risk almak gerektirdiğini anlattı.
Ermeni Soykırımı ile ilgili 2007’deki Ermeni Konferansı ile 24 Nisan anmalarının bu risk alma sürecine örnek gösteren Keskin, öğretim üyesi olduğu Bilgi Üniversitesi’nde bu yıl Ermeni Konferansı’nın reddedilmesini “utanç vesilesi” olarak tanımladı.
Konferansın reddedilmesindeki argümanların geçerli olmadığını söyleyen Keskin, bununla ilgili özür dilemesi gerektiğini söyledi.
“Tüm acılar için özür dilenmeli”
Farklı devletlerin soykırımı tanıyan açıklamalar yaptığını hatırlatan Keskin, kısa sürede bunun bir norm haline gelip uluslararası hukukta kayda geçeceğini belirterek “iktidarın buna mukavemet etmesi kendi kuyusunu kazmak oluyor” diye konuştu.
Tanıma ve özür meselenin sadece 1915’le sınırlandırılamayacağını belirten Keskin, Dersim Katliamı, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olaylarını örnek vererek “Başlatılan sürecin genişletilmesi gerektiğini, tarihsel travmalarla çekilen acıların tanınmasını, hepsi için özür dilenmesini yeri geldiğinde hepsinin tazmin edilmesi gerektiğini savunuyorum” dedi.
“Ermeni Soykırımı başı çekiyor. Tikel bir olay değil, çok daha geniş sürecin parçasıdır. Bu sürecin bütün olarak görmemiz ve aynı tavrı sürecin tamamı için de almamız gerekiyor.”
Tavitian: İktidarın dili kontrol etme çabası
Tavitian, Türkiye devletinin kontrolün kendisinde olduğunu gösterme ihtiyacı hissettiğini, soykırım kelimesinin kullanılıp kullanılmamasına bu şekilde yaklaşıldığını söyledi.
“Obama soykırım demedi ama Türkiye’nin bu konuda doğruyu söylemesi gerektiğini söyledi. Türkiye hükümeti bunun karşısında üzüldü mü, hayır, soykırım kelimesinin kullanılmaması onlar için yeterliydi. Davutoğlu ‘Amerikalılar bir şey istemiyorlar’ dedi ama istiyorlardı.
İktidarı devam ettirme çabasının dili kontrol etmenin ötesinde olduğunu söyleyen TAvitian Belçika’da iki yılda bir başka bir ülke adına düzenlenen festivalin bu yıl Türkiye’ye adandığını buna örnek gösterdi.
Tavitian, Ermenilerin taleplerini şöyle anlattı:
“Ermenistan ile karşılıklı faydaya dayanan bir ilişki. Türkiye ve Ermenistan arasında iki ülkenin çıkarına olan eşit bir müzakere süreci güven inşasının da temelini atar.
“Tahrip edilen Ermeni kültürel mirasıyla ilgili bir mümkün olduğunca çabuk bir şeyler yapılması.
“Tazminat ve bireylerin gaspedilen özel mülklerinin iadesi için de uluslararası hukukta ve Türkiye’de gerekli yasalar var.
Panel, Eren Keskin, Fethiye Çetin ve Şenol Karakaş’ın konuşmacı olduğu “1915’le Yüzleşme” başlıklı oturum ve “Soykırım tanınsın devlet özür dilesin” başlıklı forumla devam ediyor.