Erzurum'dan Ermenistan'a: Soykırım'ın hikâyesini sırtlayan sanatçı Eva Harut Eva Harut Almanya'da yaşamakta ve çalışmaktadır. Gazeteci olarak Ermenistan'dan GALA TV'ye haber geçer.
Aynı zamanda kelimelerle arası iyidir. Büyük büyükannesi Hripsime'nin Ermeni Soykırımı'ndan hayatta kalışının hikâyesinin yükünü uzun yıllardır sırtlayan Eva, 100. Ermeni Soykırımı Anma Günü için hikâyeyi yazmaya karar verir.
Eylül 2015'te büyükannesinin yaşadıklarını temel alarak "One Week in the Rug" (Kilimde Bir Hafta) isimli kitabını yayınlar. Ancak yine de onun asıl tutkusu sanattır. Erivan'daki Güzel Sanatlar Devlet Akademisi'nden başarıyla mezun olan Eva Harut, şu an lisansüstü eğitimini Dresden'deki Güzel Sanatlar Akademisi'nde yapmaktadır.
Eğitiminin yanı sıra konferans vermekte ve tanınmış sanatçılarla çeşitli projeler düzenlemektedir. Eva, Almanya'ya taşınmadan önce Ermenistan kenti Gümri'de yer alan Güzel Sanatlar Akademisi'nde dört yıl geçirir. İlk büyük sanat projesi "Metamorphoses" (Başkalaşmalar) 2011 yılında aklına geldiğinde memleketi Gümri'dedir. "Gümri'de yaşam kolay değil. Birçok kişi, özellikle de kadınlar durumlarından şikayetçi, ancak bu durumu değiştirmek için bir şey yapmaktan da aciz" diyen Eva, sözlerine şöyle devam ediyor:
"Proje, sorunları ve engelleri aşarak hayatlarını değiştirmeyi başaran diğer kadın- ları kendimce göstermem üzerineydi". Eva Harut böylelikle Ermeni toplumunda kadınların durumuna ilişkin soruna değinen ilk sanatçılardan biri olur. Eva'nın oluşturduğu başka bir projenin ismi ise "La Realtà."
Hripsime uyarılara kulak asar
Projenin ana mesajı basit: Bizim gerçekliğimizi yaratan, düşünce şeklimizdir. Proje öyle bir başarı yakalar ki Erivan, Moskova ve Dresden'de birçok kez gösterilir. Parçalanan hayaller Eva'nın büyük büyükannesi Hripsime Betnesyan, Erzurum'dan eğitimli bir aileden gelmektedir.
1910 yılı civarında Lujs Paronyan isimli Ermeni bir subayla evlenir. Lujs birkaç yılın ardından Pers cephesine sevk edilir ve bir daha ondan haber alınamaz. Eva, şöyle anlatıyor: "Üç kız çocukları varmış: üç yaşındaki Varsik ve altı aylık ikizler Aghavni ve Lusaber.
1914'ün sonlarına doğru büyük büyükannemin yedi erkek kardeşi de orduya çağrılır. Üç küçük çocuğu, kız kardeşi Mariam ve anne ve babasıyla yalnız kalır. Zaman geçtikçe Türk bir komşu Hripsime'ye çocuklarını alıp gitmesini, kocasının günün birinde döneceğine inandığı için aptal olduğunu söyler.
Hripsime yine de bu uyarıya kulak asar. Herkesçe bilinen büyük halı dükkânı sahibi olan babası Hovhannes Ağa için de Türk müşterilerinin Ermeni halkına karşı menfur şiddet eylemlerinde bulunabileceği hiç inandırıcı değildir."
"Erkek, kadın, genç, yaşlı ayırt etmeden"
Aile, Türk askerler Ermeni evlerinde değerli eşyalar aramaya başlayana dek durumun ciddiyetinin farkına varmaz. "İlk tepkileri altınlarını ve mücevherlerini avluya ve eve saklamak olur. Ancak kısa bir zamanda sadece varlıklarının değil, yaşamlarının da tehlikede olduğu belli olur" diyor Eva. Hripsime ve geride kalan birkaç aile üyesi Gümri üzerinden Rusya'ya geçebilecekleri Kars'a gitmeye çalışır. Eva, şöyle anlatıyor:
"Yolculuk sırasında Aras Nehri'ni geçen köprüye ilerlemeleri engellenmiş ve nehri geçmek için başka bir yol bulmaya zorlanmışlar. Büyükannem hikâyenin bu noktasında, o günün trajik olaylarını anlatmaya çalışırken her zaman gözyaşlarına boğulur.
Tüm Ermeniler yürümektedir. Olanca hızla koşmaya çalışırlar. Çoğunun – erkek, kadın, genç, yaşlı ayırt etmeden- kimi yakalarsa başını kesen Türk süvarisi karşısında şansı yoktur. Hripsime kendine geldiğinde küçük, karanlık bir odadır; o güne dair tüm hatırladığı bu.
Ailesinin evini bıraktığı Türk komşunun yanında güvendedir. Kadın bir subayla evlidir. Muhtemelen onun sayesinde Aras Nehri'ni geçmeye çalışırken Ermenilerin kaçmaya çalıştığını duymuştur. Hripsime'nin kaçmayı başarıp başaramadığını görmek için oraya gider, ancak onu annesi ve acı acı ağlayan çocuklarının yanında, suyun içerisinde baygın şekilde bulur.
Komşu büyük büyükannemin hala yaşayıp yaşamadığını görmek için eğildiğinde Türk bir asker çıkagelir. Aklına ölülerden altın toplamaya çalıştığını söylemek gelir. Bu, askeri memnun eder.
Ağlayan ikizler çok fazla dikkat dağıttığı için onları hemen çalıların arkasına saklar ve kaderlerine terk eder. Sonrasında Hripsime'yi, yaşlı annesini ve üç yaşındaki Varsik'i evine götürmek için karanlığı bekler. Onları bir Kürt'ten ödünç aldığı halı dolu bir el arabasıyla götürür.
Şüphelendirmemek için kadınları halıya sarar ve küçük kızı, kendi kızıymışçasına giydirir. Büyük büyükannem, o gün tamamen çaresiz kalmasına rağmen ikizlerini kurtaramadığı için kendini asla affetmez, öldüğü güne kadar onların yasını tutar."
Komşu kadının evi günde iki kez askerlerce aranır, Ermeni arkadaşla- rının saklandığı yere çok az yemek bile götürmek tehlikeli hale gelir. Eva sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bir gün kocası ona, risklerden ötürü, durmasını söyler. Ancak onları ölüme terk etmemeye kararlıdır. O yüzden gecenin karanlığında onları atlı arabayla Kars'a götürmesi için kalan az sayıdaki değerli eşyasını bir Kürt'e verir."
Hripsime'nin babası ve erkek kardeşlerinin kaderi bilinmez, ancak ha- yatta kalmadıkları söylenebilir. Rusya'da taze bir başlangıç Rusya'ya giden tren çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olan Ermeni mültecilerle doludur. Eşi ve üç yaşındaki oğlu hakkında endişeli, ümidini yitirmiş, tek başına köşeye sinmiş genç bir erkek vardır. Adı Aharon Schiroyan'dır. Bir hafta süren yolculuğun bilançosu ağırdır:
"Her istasyonda cenazeler boşaltılır"
Yorgunluktan ve yolcular arasında yayılan bulaşıcı hastalıklar sonucu birçok kişi ölür. Tren her istasyonda durduğunda cenazeler boşaltılır. Varsik hastalandığında Aharon sanki kendi çocuğuymuşçasına küçük kızla ilgilenir. Hripsime bu sırada ölmeyi istemektedir:
"Bir istasyonda Rus bir subay vagonlarına gelir. Yüzünde, bü- yük büyükannemin hafızasına kazınacak kadar belirgin, boydan boya büyük bir yara izi vardır. Gözlerini ona çevirdiğinde onun yüreğini ferahatan şu hoş cümleleri söyler: 'Kaybedilen kaybedilmiştir. Şimdi ileriye bakmak zorundasın. Bu trene binebilmişsen daha ileriye gitmek için yeterince güçlüsündür.' Büyükanneme göre bu yüreklendirmeye çok ihtiyacı vardır."
Krasnodar'a varır varmaz küçük Varsik derhal hastaneye kaldırılır. Savaşın ortasında fazladan öğün ve yatak yoktur. O yüzden Hripsime kızının yatağının yanında yerde yatar. Varsik'in iyileşmesinin birkaç gün ardından anne, kız çocuğu, büyükanne ve trendeki Aharon mültecileri ağırlamak için yapılan ahşap kulübelerin birine taşınır, küçük bir odada dört kişi yaşarlar. Tanıştıkları günden bu yana Aharon, Hripsime'yi bir an için terk etmemiştir, ona bir yıl sonra evlenme teklif eder.
Eva'nın inancı ise şu yönde: "İkisi arasındaki yakınlık özeldi, çünkü en iyi arkadaşlar olarak başladılar ve ondan sonra çift oldular." İki erkek bir de kız çocukları olur. Kız çocuğunun adı Lusya'dır. Lusya aynı zamanda Eva'nın büyükannesidir. Muhasebeci olarak iş bulduktan sonra Aharon, yeni ailesine bakmaya başlar. Ermeni mülteciler, hayatta kalan aile üyelerinin yerini bulma umuduyla sevdiklerinin isimlerini küçük kağıt parçalarına yazarak etrafta dağıtır.
Aharon annesiyle, Hripsime de Gümri'de evli ve çocuk sahibi kız kardeşi Mariam ile işte böyle tekrar birleşir. Hripsime'nin annesi oraya taşınan ilk kişi olur. Ardından kızının da ailesinin peşinden gelmesini ister. "Büyükannem Lusya ne zaman annesinin hayatta kalma hikâyesini anlatsa gözlerinde yaş olur. Onun her şeyini elinden alan Türklerden bahsettiği gibi annesini kurtaran Türk komşudan da minnet ve övgüyle söz eder" diyor Eva.
Hikayeyi kaleme alan: Irina Lamp.
Bu anlatı, "1915'ten Bugüne: Ermeni Portreleri" adlı kitapta yayınlandı.
Künye:
1915'ten Bugüne: Ermeni Portreleri, Zan Vakfı Yayınları Nisan 2018
Yayına Hazırlayan: Çağdaş Kaplan
Editör: Bekir Avcı
Çeviri: Tolga Er & Lokman Sazan