İsrail’in ablukasını kırmak için 1 Ekim akşamı Gazze’ye yaklaşan ve yasa dışı şekilde gözaltına alınan Küresel Sumud Filosu (Global Sumud Flotilla) aktivistlerinden 42’si, bugün İsrail hapishanelerinde açlık grevine başladı.
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından alıkonduktan sonra vatandaşı oldukları ülkelere dönen bazı Filistin aktivistleri, İsrail hapishanelerindeki gözaltı süreçlerinde şiddet, aşağılama ve işkenceye maruz kaldıklarını bildirdi ve bunları raporladı.
Söz konusu hapishanelerde tutulan hak savunucularından biri de ABD vatandaşı bir Yahudi olan İlerici Enternasyonal (Progressive International) Genel Sekreteri David Adler.
İlerici Enternasyonal dün (5 Ekim) yaptığı açıklamada, Adler’in hâlâ çok sayıda kişiyle birlikte gözaltında olduğunu ve güvenliği konusunda ciddi endişeleri bulunduğunu duyurdu: “Hükümetler, David Adler dahil olmak üzere Küresel Sumud Filosu üyelerini derhal serbest bırakması için İsrail’e baskı yapmalı ve retorikten eyleme geçerek Gazze ablukasını sona erdirmek için mevcut tüm önlemleri hızla devreye sokmalıdır.”
ABD’li Kongre Üyesi Ro Khanna, dün yaptığı açıklamada, David Adler’in serbest bırakılmasını talep etti.
Yunan iktisatçı ve siyasetçi, Avrupa siyasi partisi “Demokrasi Avrupa Hareketi 2025” (DiEM25) Genel Sekreteri ve İlerici Enternasyonal’in kurucularından Yanis Varoufakis de Adler’in İsrail tarafından alıkonmasına dair X hesabından bir not yayımladı.
“Ailemizin bir parçası”
Varoufakis, Adler’in “İsrailli savaş suçlularının elindeki tek Yahudi tutsak” olduğunu vurguladığı notunda şöyle dedi:
“İsrail tarafından yasa dışı bir şekilde alıkonulan bir Yahudi, çölün ortasındaki bir hapishanede çürümeye terk edildi. Bu kişi, hukuksuz biçimde alıkonulan birçok insandan yalnızca biri; ancak Yahudi kimliği nedeniyle özellikle hedef alındı. Üstelik bir ABD vatandaşı olmasına rağmen, onu kurtarmak için ne bir senatör ne de bir kongre üyesi tek bir kelime etti. Onun adı David Adler —meslektaşım, dostum, ailemizin bir parçası. Tutulduğu kötü şöhretli hapishane Ketziot, Negev Çölü’nde. Onu kaçıranlar, uluslararası sularda David’i ve yüzlerce kişiyi kaçırarak açık denizlerde korsanlık suçu işleyen İsrail yetkilileri. Bu kişiler, Küresel Sumud Filosu adlı insani yardım konvoyunun üyeleriydi. Bu filo, Uluslararası Adalet Divanı’nın 19 Haziran 2024’te İsrail’in derhal boşaltması gerektiğine hükmettiği ve ‘yasa dışı işgal altındaki toprak’ olarak tanımladığı Gazze’ye doğru yola çıkmıştı. İsrail ise bu karara uymak yerine Gazze ablukasını daha da sıkılaştırdı ve halkına karşı planlı bir soykırım yürütmeye devam etti.
İsrail’in resmî söylemi, açık deniz korsanlığını meşrulaştırmak için üç büyük yalan üzerine kuruldu:
- Birincisi, David Adler ve arkadaşlarının bir savaş bölgesine girerek güvenlik alanını ihlal ettiği iddiasıydı.
- İkincisi, gerçekten insani yardım götürmek istiyorlarsa yardımı İsrail yetkililerine teslim etmeleri gerektiğiydi.
- Üçüncüsü ise, filonun Hamas tarafından yönlendirildiği yalanıydı.
Bu iddiaların her biri kolayca çürütülebilir. David Adler ve arkadaşları bir savaş bölgesine değil, soykırımın yaşandığı bir bölgeye gidiyorlardı. Gazze çevresinde ‘güvenlik bölgesi’ ilân eden ve uluslararası hukuku ihlâl eden taraf, insani yardım taşımaya çalışan aktivistler değil, İsrail’di. Üstelik filodaki ‘silahlar’ bebek maması ve tahıl torbalarından ibaretti.
Gazze halkı açlıktan ölürken —ve bombardımanlarla yok edilirken— İsrail’in, kendi yetkililerinin de defalarca açıkladığı gibi, bilinçli şekilde gıda, su ve ilacı engellediği artık tartışmasız bir gerçek. Dolayısıyla yardımların İsrail’e teslim edilmesi gerektiğini söylemek, trajik olduğu kadar ironiktir.

“Neden özellikle Adler’a odaklanıyorum?”
David Adler ve arkadaşlarını ‘Hamas destekçisi’ olarak damgalamak ise, İsrail hükümetinin öldürmek, kaçırmak ya da itibarsızlaştırmak istediği herkesi aynı etiketle hedef alma çaresizliğini yansıtıyor.
Peki neden bu yazıda özellikle David Adler’e odaklanıyorum? Cevap, onun kaçırılmadan kısa süre önce yaptığı bir paylaşımda gizli:
Neredeyse hiçbir zaman ‘bir Yahudi olarak’ yazmam. Yahudi duygularını öne çıkarmaya zorlanmaktan yorgunum… Ama bugün, bu göreve katılan birkaç Yahudi’den biri olarak bunu hissettim. Tora’dan hatırladığım tek emir şudur: ‘Adaletin peşinden gideceksin.’ İsrail devleti bu kutsal buyruğu çarpıtarak Filistin halkına bir soykırım uygularken nasıl sessiz kalabiliriz? Bu filoya insanlık onurunu savunmak için katıldım. Yom Kippur’da (bu sene 1 Ekim akşamına denk gelen Yahudiliğin en mukaddes bayramı) bir kez daha hatırlıyorum ki, Yahudi mirasım bunu gerektiriyor.
Dedem Jacques Adler, Nazi işgaline karşı Paris direnişine katılmıştı. Arkadaşları ve ailesi toplama kamplarına gönderilip ölüme yollanırken, onların operasyonlarını aksatmak için hayatını riske attı. Bugün aynı soykırım öfkesi, bir zamanlar atalarımı hedef alanlarca değil, onların kurbanları tarafından sürdürülüyor. Yom Kippur, oruç tutulan bir gündür; tövbemizi bedensel bir biçimde göstermenin yoludur. Ancak son iki yıldır, Gazze’de açlık çeken insanlar günlük ekmeklerini bile almaktan yoksun bırakıldı. Eğer İsrail güçleri Yom Kippur’da bizi durdurursa, onlara gerçek tövbenin ne olduğunu gösterelim: Komşusunu aç bırakıp konfor içinde oruç tutmak değil; başlarının üzerinde bombalar yağdırılırken güvenle dua etmek değil —tövbe eylemdir. Bu nedenle, güneş batarken ve oruç başlarken, Yahudi kardeşlerimin de sessiz dua ile birlikte cesur eylem yoluyla bu korkunç soykırımı durdurma yolunda bana katılmalarını umuyorum. G’mar chatima tova.
Ve işte bu yüzden, David Adler’in hayatı ve bedeni için diğer rehin alınmış yoldaşlarından daha fazla endişe duyuyorum. Çünkü İsrail’in soykırım politikalarını Yahudi halkı adına meşrulaştırdığı bir dönemde, İsrailli savaş suçlularının elindeki tek Yahudi tutsak o.
İsrail’in güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir gibi soykırımcılar, David Adler gibi onurlu Yahudilerden Hamas’tan bile fazla nefret ediyorlar. Çünkü David’in varlığı, Küresel Sumud Filosu’nun ‘antisemitik’ olduğu yalanını yerle bir ediyor. O, ataları Nazilere karşı direnen Yahudilerin geleneğini sürdüren bir adalet sembolü —ve bu yüzden, onu rehin tutanların gözünde bir ayna: Kendi suçlarını, ikiyüzlülüklerini ve korkaklıklarını onlara hatırlatan bir ayna. Ve tam da bu yüzden, David Adler’in hayatı için herkesten daha fazla endişe duyuyorum. Çünkü onu kaçıranlar, onda kendi güçsüzlüklerini görüyorlar.”
David Adler hakkında
1993 doğumlu siyaset iktisatçısı ve İlerici Enternasyonal Genel Sekreteri. Çalışmaları, Küresel Kuzey ile Küresel Güney arasındaki dengenin yeniden kurulmasını amaçlayan yeni bir uluslararasıcılık anlayışına odaklanır. 2023 Ağustosu’nda Alexandria Ocasio-Cortez’in Latin Amerika ziyareti sırasında önemli bir rol oynadı; ziyaret Brezilya, Şili ve Kolombiya’da sol yönetimlerin olduğu üç büyük demokrasiyi kapsıyordu.
ABD Senatörü Bernie Sanders’ın dış politika danışma ekibinde yer aldı ve Yanis Varoufakis ile DiEM25 için politika geliştirdi. Bu süreçte Avrupa’nın Yeşil Yeni Düzeni hareketinin koordinatörlüğünü üstlendi. Yazıları New York Times, The Guardian ve El Diario’da yayımlanıyor.
Jacques Adler hakkında
10 Aralık 2017’de Melbourne’de geçirdiği bir hastalığın ardından yaşamını yitiren Jacques Adler, 28 Kasım 1927’de Paris’te doğdu. II. Dünya Savaşı sırasında Paris’te Yahudi Komünist yeraltı hareketine katıldı ve Vichy rejiminin Fransız Yahudilerini kontrol etmek için kurdurduğu UGIF ofislerinin Direniş tarafından ele geçirilmesinde rol aldı.
Babası 1941’de Fransız polisi tarafından tutuklanıp Auschwitz’e gönderildi.
1947’de annesi ve kız kardeşiyle Melbourne’e gelen Adler, ailesini geçindirme zorunluluğu nedeniyle öğrenim hayatına 1970’lerde başladı ve Melbourne Üniversitesi’nde lisans ve doktora çalışmalarını tamamladı. Doktora tezi, UGIF kayıtlarını kullanarak Direniş deneyimlerini tarihsel bir çalışmaya dönüştürdü. Oxford Üniversitesi, 1987 yılında çalışmanın The Jews of Paris and the Final Solution: Communal Response and Internal Conflicts, 1940–1944 başlıklı versiyonunu yayımladı.
Kaynaklar: David Adler’in kurumsal internet sitesi ve The International Society for Academic Researchers (ISfAR)
(TY)












