31 Mart Yerel Seçimleri’nde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilen Tunç Soyer, görevinin dördüncü ayında www.gercekizmir.com sitesinden gazeteci Gönül Soyoğul’a konuştu.
İzmir’le ilgili projelerini detaylı olarak aktaran İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, gazeteci Gönül Soyoğul’nun “Acaba şu anda ülkenin bulunduğu siyasal ve ekonomik anlamdaki sıkıntılar varken… Merkezi idarenin yerel idare üzerindeki baskıları/engelleri sürerken ve hatta yeni sürprizler beklenirken u yol haritasını çizmek, ne kadar gerçekçi? Siyaseten nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl yapacaksınız?” sorusuna özetle şu yanıtı verdi:
“Daha fazlasını yapacağız, çok daha fazlasını yapacağız. 31 Mart ve 23 Haziran’dan sonra Türkiye’de siyaset değişti ve değişecek, bunu da hep beraber göreceğiz. O kadar büyük bir dip dalgası var ki, bu değişimi zorlayan…
Aşağıdan geliyor bu hikaye…Yukarıdan birtakım siyasi aktörler, ‘bu böyle olsun, şu şöyle olsun’ ile şekillendirdikleri bir Türkiye yok artık! Aşağının, siyaseti şekillendirdiği bir Türkiye yaşanmaya başladı. Ve daha bunu çok kimse okuyamadı.
23 Haziran gecesini anlattı
Mesela 23 Haziran akşamı ben Ekrem İmamoğlu ile beraberdim. Sandıklar kapandı, 2 saat kalmıştı açılmasına… Ne bekliyorsun diye sordum, ‘valla, kazanacağız herhalde’ dedi ama ‘ne kadar, nasıl kazanacağız hiç öngöremiyorum’ dedi.
Bir de çevremizde genel başkan yardımcıları var, onlar; ’50 bin fark atarız, 100 bin fark atarız’ diyor, bir tanesi ‘500 bin fark bekliyorum’ dedi. Hepimiz burun kıvırdık, ‘Amma da abarttın ağabey’ dedik. Hiç kimsenin öngörmediği bir şey oldu.
Onun arkasında da bence şu var; Siyasetin dilinden, kültüründen, üslubundan, her şeyinden bıkmış bir Türk Milleti var ve bunun değişmesini istiyorlar.
"Büyükşehirleri bize verdiler"
Bize verdikleri de aslında bir avans, biz bir zafer falan kazanmadık. Bize bir avans verdiler, oy dağılımlarına baktığınızda siyasal partilerin aldıkları oylar yüzde 3-5 seviyesinde değişiklik gösterdi ama asıl değişiklik, büyükşehirleri bize verdiler.
"Büyük siyasi tabloda değişen bir şey yok"
Yoksa büyük siyasi tabloda değişen bir şey yok. Sadece büyükşehirleri aldık. Bu ne demek? ‘Hele bir yürü, göreyim’ demek. Biz bir yürüyeceğiz ve o yürüyüşte, arkadan bakacak, eğer beğenirse yürüyüşümüzü arkamıza takılacak ve güvenmeye başlayacak. Henüz bu güven yok daha…
O nedenle, diyorum ki bütün siyasal aktörler bunu eninde sonunda okuyacaklar ve herkes değişecek, herkes kendini değiştirecek. Ne AKP, ne CHP, ne HDP, ne MHP, hatta ne PKK eskisi gibi olmayacak.
"Aşağıdan gelen bir şey var"
Her şey değişecek, bütün siyasal dinamikler değişiyor, bütün siyasal aktörler değişecek, bütün siyasal partiler değişecek. Çünkü aşağıdan gelen bir şey var, buna kimse kayıtsız kalamaz. O aşağıdan gelen şey, aslında hepimizin özlediği, daha mütevazı daha saygılı, daha kucaklayıcı, daha anlaşılır bir dilin peşinde…
Dokunulmasının, yerelde gündelik hayatın değişmesinin peşinde… Onun için yereli desteklediler, onun için yerelde bizim gibi insanlar seçildi ve büyük bir güven ve teveccühle, sempatiyle bakılıyor. Ama bu beni çok cesaretlendiren bir şey… O nedenle çok büyük bir umutla söylüyorum, bunlarla kalmayacak İzmir’in değişimi…
"Herkesin içinde olduğu yönetim modeli"
Çok daha büyük değişimler yaşayacağız, insanlar işin içine girdikçe… Demokrasi dediğim şey; 1- yönetime katılmaktır, 2- şeffaflıktır, 3- hesap verilebilirliktir.
Biz bunları yaptıkça, insanlar kendilerine yönetimde yer bulduklarını, etkili olduklarını düşündükçe daha çok bağlanacaklar, aidiyetleri güçlenecek, bağlılıkları güçlenecek, daha çok vermeye çalışacaklar. Bu bizim gücümüzü geometrik arttıracak. Yani, ‘sen, ben, bizim oğlan bu işin altından kalkarız, biz bu İzmir’i yönetiriz’ böyle bir şey yok artık. Bitti!
Mümkün olduğu kadar geniş, herkesi içine alan, herkesin kendisini içinde bulduğu bir yönetim modelini oluşturacağız."
Röportajın tamamı için tıklayın
Enkaz edebiyatı yapmazdımSOYOĞUL: Sizin hem şansınız, hem şanssızlığınız var, CHP'li bir belediyeden devralmakla... Şansınız; mesela 'güçlü bir ekonomik yapı devraldım' diyorsunuz ama şanssızlığınız, İstanbul ve Ankara'da olduğu gibi enkaz, ya da 'onlar bunu yapmıştı' deme şansınız yok. Yani şikayet ettiğiniz her an kendi ayağınıza basıyorsunuz gibi... Bu ikilemi hissediyor musunuz? SOYER: Hiç öyle hissetmiyorum. Çünkü çok samimiyim bu konuda; ben İstanbul'da bu göreve gelmiş olsaydım da o enkaz edebiyatını yapmazdım. SOYOĞUL: İmamoğlu yapıyor mu oluyor yani? SOYER: Hayır. Bana sorduğunuz için söylüyorum, ben kendi açımdan söylüyorum. Ben yapmazdım, Seferihisar'da da yapmadım enkaz edebiyatı... Asla yapmadım, ki çok büyük borçla devralmıştık ve çok hırçın bir seçim dönemi geçirmiştik ve ben ondan devralmıştım ama orada da yapmadım. Bunu doğru bulmadığım için yapmazdım. Çünkü benim hayatımın en önemli mottolarından biri şudur; bir işi yapmanın bir, yapmamanın bin sebebi vardır. Yani, 'ben şöyle devraldım, ben böyle yaptım, ben şu kadar zor durumdayım, ben şuna rağmen....' Bunların benim yapmak istediğim şeyin mazeretleri olmasını istemiyorum, bunların hiçbirini de mazeret olarak görmüyorum. Dolayısıyla da benim umurumda değil. Yani, sadece saygıyla anıyorum, teşekkür ediyorum, ben önüme bakıyorum, yapacağım hiçbir hesaplaşma olamaz. Bunda da son derece samimiyim, Aziz Bey eğer AKP'li bir belediye başkanı olsaydı da ben kalkıp onunla ilgili bir enkaz edebiyatı yapmazdım. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Bir şey daha ilave edeyim. Mesela şimdi belediyeler borçlu değil mi, borçlu olmasıyla ilgili de herkesin şöyle bir algısı var; 'yediler, çaldılar, har vurup harman savurdular...' En azından bu söyleniyor, 'onun 600 milyon borcu var, vay amma götürmüş' filan. Bu, o kadar büyük bir haksızlık ki! Buradaki asıl hikaye gözden kaçıyor. Bu iktidar, yerelin gücünü, yetkisini, kaynağını tırpanlıyor ve merkeze taşıyor. Sonuçta yerel yönetimler her gün biraz daha budanarak hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Bunun AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi fark etmiyor. Bizim sürekli, kaynaklarımız daraltılıyor, gücümüz azaltılıyor ve hizmet vermemiz bekleniyor. SOYOĞUL: Enkaz edebiyatı, asıl sorundan bizi uzaklaştırıyor mu diyorsunuz? SOYER: Aynen öyle. Gerçekten hem bizi uzaklaştırıyor, hem de büyük bir haksızlığa sebebiyet veriyor. Bu doğru bir şey değil. İnsanların gerçekten ahlaksızlık yapmış olanı vardır, har vurup harman savuran vardır ama ben bunların istisna olduğunu düşünüyorum. Çünkü seçilen insanlar her daim göz önündedir, her daim yakından izlenir, zaten varsa ahlaksızlığı olan insanlar bunların mutlaka sonunda hesabı verilir, vermeyen de vardır belki ama bunlar istisnadır. Ben çoğunluğun iyi, ahlaklı, namuslu, dürüst insanlar olduğunu düşünüyorum. |
(DB)