Sosyalist Emek Hareketi (SEH) parti girişimi sözcüsü Kenan Kalyon ile, ağırlıkla AKP'nin seçim başarısının altında yatan nedenleri ve sosyalistlerin bu konuda dikkat etmesi gereken noktaları konuştuk. Kalyon'a gore AKP sayesinde burjuvazinin hegemonyası toplumun bütün hücrelerine nüfuz etti. Şimdi sosyalistler emek mücade-lisini başa çekmeli ve AKP karşısındaki itirazlarını buradan üretmeli.
Önce isterseniz AKP'nin seçim başarısındaki etkenleri konuşalım, bu başarıyı sorgulayalım.
Önce şunu söylemek isterim: AKP'nin bu başarısı kaçınılmaz değildi. Ancak toplumun önüne "Artık bir hat değiştirmemiz gerekir" dedirtecek bir alternatif olarak CHP-MHP koalisyonu konuldu. Yani topluma yukarıdan bir saflaşma dayatıldı ve bu saflaşma kısmen de etkili oldu. Ancak toplum yukarıda yaşanan bu saflaşmayı başka türlü algıladı. Bunun yerine başka bir kutuplaşmayı geçirdi. Yani AKP'nin sunmak istediği kutuplaşmayı, yani vesayet rejimi mi, demokrasi mi? Ve bu durumda da vesayet rejimiyle mücadele edecek, CHP-MHP koalisyonunu önleyecek başka bir güç görünmediği için de AKP olarak kabul edildi bu güç.
Bu yüzden mi AKP'Iiler bu seçim başarısını Anadolu'nun dördüncü ihtilali olarak adlandırıyorlar?
Tabii böyle bir başarıda burjuvazinin neredeyse blok halinde AKP'yi desteklemesi de çok etkili oldu. Buna Kürt burjuvazisi de dahil. Kürt burjuvazisi de AKP'de egemen burjuvaziye yeniden dahil olabileceği bir açık kapı gördü. Bu önemli mi? Evet, önemli, çünkü TÜSİAD'ın sözü edilebilir bir oyu yoktur. Medya üzerinden bir yönlendirme gücü vardır ama oy gücü yoktur. Ama Anadolu burjuvazisinin çok daha organik bir hayatı vardır, oy gücü de vardır. Dolayısıyla burjuvazinin neredeyse monoblok AKP'yi desteklediğini söyleyebiliriz.
AKP'nin ilk döneminde sol güçlü bir muhalefet geliştiremedi. Peki, AKP'nin ikinci döneminde sol nasıl bir muhalefet geliştirebilir, nasıl bir siyaset üzerinden yürüyebilir?
AKP karşısında, aslında sadece AKP demeyelim buna, yeni küreselleşmiş ekonomi politikalarını en pervasız biçimde yerleştiren bu süreçte, AKP karşısında solun emek mücadelesini başa alması, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri, mülkiyet ilişkilerindeki adaletsizlikleri başa alması ve buradan bir muhalefet hareketi oluşturması gerekli. İtirazlarını buradan ifade etmedikçe AKP'yi geriletmek sol için mümkün görünmüyor. Elbette sol, demokratik mücadeleyi boşlayacak değil ama dikkat edelim, Avrupa Birliği bağlamında başlayan bu demokratikleşme tartışmaları aslında toplumsal taleplere dayalı bir demokratikleşme değil. Bunun burjuvazi ile alakası var, AKP ile alakası var. Sosyalistler buralarda ayrıştırıcı olamadı. Eğer sosyalisder buralarda ayrıştırıcı olabilselerdi demokratikleşme bir toplumsal davaya dönüşebilirdi.
Şu sıralar sosyal demokratları, sosyalistleri sol ve Kürt hareketini de içine alacak yeni bir sol merkez inşa etmekten söz ediliyor. Bunlar konuşuluyor. Bu sizce mümkün mü? Sizce sosyalist solun merkezini inşa etmek mi önemlidir, yoksa sosyal demokratları ve Kürt hareketini de kapsayan bir merkez mi?
Yani bugün bir birleşik sol hareket örmek gibi bir gereklilikle karşı karşıyaysak ben bunun içinde asla sosyal demokrat hareketi kastetmiyorum. Asla ve kata benim birleşmiş bir soldan kastettiğim bu değil. Ben sosyalist soldan söz ediyorum.
Bir kere şunu sormalıyız: Sosyal demokrasi var mı? Dünyanın birçok yerinde bizim o alıştığımız işçi hareketindeki bir ayrışma olarak sosyal demokrasi aslında geride kaldı, maddesiz kaldı. Bizim hala böyle bir ayrışma üzerinden konuşuyor olmamız başlı başına bir sorun. O bakımdan bu alanı tamamen kapamak lazım. Ama bu demek değildir ki sosyalistler kendilerinin de içinde yer aldıkları daha geniş bir dairenin, solun sorunları hakkında konuşmayacaklar, buna karşı kayıtsız kalacaklar. En azından şu hakkımız var: Sol şundan itibaren başlar, şuradan itibaren başlar, şunu kabul etmediğiniz zaman sol değilsiniz. Yani bu manada konuşmaya elbette karşı çıkmamak lazım. Ama gerekli olan sosyalist hareketin yeniden kurulmasıdır. Fakat görmemiz lazım ki sosyalist hareketin yeniden kuruluşu ile işçi hareketini yeniden kurmak aynı sürecin iki ayrı veçhesidir. Yani şöyle bir hayale kapılmayalım: İşçi hareketini yeniden kurmadan solu birleştirebiliriz. Bu ham hayaldir. Biz sosyalist sol içindeki nüfus hareketlerini solun birleşmesi zannederiz. Şu anda şöyle bir durumdayız: Ya işçi hareketi kendisini yeniden kuracak ve sosyalist sol da buraya müdahil olacak ve bu karşılıklı iki süreç birbirini besleyecek ya da ne derler biz daha çok ot yolmaya devam edeceğiz.
Ortada şimdi bir çatı partisi furyası var. Çatı partisi daha önce bir seçim ihtiyacı olarak tartışılırdı. Bağımsız adaylar yolu açılmışken, hani ben bunun gerekli olduğuna, gerçek bir ihtiyaç olduğuna, en azından bir konjonktürü kapsayan bir ihtiyaç olduğuna inanıyordum, hani sosyalist solun yeniden kuruluşu bizi ilgilendiren bir süreç, bunun sınırlarını iyi tayin etmek lazım dedim ama şöyle ya da böyle Kürt hareketi ile bir işbirliği daima olacaktır. Bu işbirliği zemininden kaçmak için hiçbir sebep yoktur. Orası nihayetinde homojen değildir. Ama şunları bir yere kaydetmemiz gerektiği kanaatindeyim: Birincisi; önceki ittifaklardan farklı olarak bu seçimlerde Kürtler sosyalistlere, sola oy vermişlerdir. Sosyalistler de onların adaylarına verdi. İkincisi; aday profiline de baktığımızda Kürt hareketi kendi ölçüleri içerisinde sol denilebilecek bir tercihte bulunmuştur. Üçüncüsü; bir kadın dinamiğinin varlığı belli olmuştur bu hareketin içerisinde. Bunları kaydedelim bir yere. Ayrıca Kürt hareketinin parlamentoya taşınması her bakımdan yararlı olmuştur. Sürüp giden çatışma hali bizim de siyasal varoluş alanımızı daralttığı için de kayıtsız kalabileceğimiz bir mesele değildir. Ama biz bunu her koşulda bir ittifak değil bir yakın işbirliği olarak görmeliyiz.
Yani solun birliği olarak tartıştığımız şey sadece sosyalistlerin birliği, öyle mi?
Evet, yalnız şunu unutmamak lazım. Sosyalist harekette de bir ölçek sorunu vardır. Yani sosyalistler ne kadar geniş bir odak etrafında toplanırlarsa o kadar iyidir ama nasıl konumlandıkları önemlidir. Eğer sol marjinalleşmesini savuşturacak kanallar açamazsa, yani sosyalistlerin bir araya gelmesini aynı zamanda aşağıdan bir hareketin devreye sokulması olarak anlayamazsak, sadece bir birlik süreci olarak da olsa yanlış yaparız. Buradan bir yere varamayız. Çünkü birliğin bize bir momentum kazandırdığı süreç ÖDP'nin kuruluş sürecidir. Bir daha böyle bir momentum yakalama imkanı yoktur.
Şimdi yan yana gelmiş gruplar süreci birlikte örmeye karar verirlerse, nasıl yol açacaklarını konuşmak zorundalar. Birleşmek kendi başına bir hedef olamaz. Ancak yeniden konumlanmanın bir veçhesi olabilir. O yüzden bu yeni süreci ÖDP'nin kuruluş süreci ile karıştırmayalım. Sosyalist solun çeşitli kümeleri bu ihtiyacı geçtiğimiz süreçte el yordamıyla da olsa saptadı ve mesela kayıtdışı işçiler arasında ya da başka yerlerde çalışmalar yürütmeye başladı. Şimdi bunları görünür kılmak ve bunları ortak kanallara akıtarak siyasi ifadeler kazandırmak gerekir. Herkesin farklı farklı yaptığı işleri bir araya getirmek gerekir. Eğer bu aşağıdan hareket başlatma, kanal açma işi yapılamazsa birlik süreci bizi çok fazla ileri götürmez. Sınırları var yani, bunu görmemiz lazım.
Ufuk Uras'ın seçilmiş olması, Akın Birdal'ın, şimdi DTP üyesidir ama o da birleşik süreçlerden gelme biridir, seçilmiş olması, bu elbette yeni bir durumdur. Bu iki arkadaşımız eğer bu yeni konumlarını demin söylediğimiz durumda değerlendirecek olurlarsa, yani sosyalist hareketin yeniden kurulmasının hizmetine sunarlarsa, elbette işler nispeten kolaylaşır. Ama eğer sosyalist sol veya sosyal demokrasi veya başka partiler arasındaki sınırları bulanıklaştıran konumda duracak olurlarsa doğrusu işimiz kolaylaşmaz. Elbette şunu reddetmiyorum: Çeşitli kesişme alanları var. Düzen kendi solunu inşa etmeye çalışıyor; bir CHP sorunu var, Kürt hareketinin bir özeleştirisi var orta yerde, bu özeleştirinin bize değen tarafları var, çeşitli kesişme alanları var ama kesişme alanlarında kalarak bir şey inşa etme imkânı yoktur. Yani bulanık noktada kalırlarsa işimiz kolaylaşmaz. Ama pekala olumlu rol oynamaları da mümkün.
Siz SEH parti girişimi içerisindesiniz? Şu anda sürecin neresindesiniz?
Doğrusu tam olarak istediğimiz neticeyi aldığımızı söyleyemeyiz. Bizim yürüttüğümüz tartışmaların solun sessizliğinde yankı bulması gerekir. Elbette görüşmeler, tartışmalar yapıyoruz. Ama tartıştıklarımızın başka kümelerde yankı bulup bize geri döndüğü söylenemez. Bu anlamda bizim yürüttüğümüz tartışma süreci bizim kendi kendimizi aydınlattığımız bir süreç olarak kaldı. Orada da biz sosyalist hareketin yeniden kurulmasının kaçınılmaz olduğunu ve bunun ancak işçi hareketinin yeniden kurulmasıyla parallelik içerisinde olabileceğini düşünüyorduk. Doğrusu hani bizden bağımsız olarak da çeşitli kümeler içerisinde düpedüz bizim kullandığımız kelimelerle olmasa bile benzer tartışmaların yaşandığını, benzer arayışların olduğunu gene de görüyoruz ve ne diyelim bu arayışlara, bu yönelişlere hep ilgiyle baktık, doğrusu mesafelerimizi de ona göre tayin etmeye başladık. Faydalı şeyler yapan herkesi gördük, yani kapalı devre bir hayat değil bizimki ama bunun da hep altını çizdik, yani eğer bir birleşik süreç momenti gelecek olursa, biz kendimizi feda etmeye hazırız. Bu konumda bir değişiklik yok. Ve ben yine de ÖDP'nin bir birleşik süreç için bir irade olabileceği kanaatindeyim. Şimdiki ÖDP'nin bir odak, bir merkez olduğunu söylemiyorum belki ama ÖDP bir birleşme ihtiyacı beyan ettiğinde şimdiki bileşenlerde bir çarpan etkisi yaratabileceği kısmının önemli olduğunu söylüyorum.
Burjuvazinin hegemonyası, AKP ile toplumun bütün hücrelerine nüfuz etti
AKP'nin demokratik bir devrim gibi bir planı var mı sizce? Yani burjuva demokratik devrimini tamamlamak gibi, çünkü bazı yazarlar bundan söz ediyorlar ve AKP'nin bu yüzden burjuvaziden bu denli destek aldığı çıkarsamasında bulunuyorlar.
AKP'nin böyle bir planı olduğunu sanmıyorum. Aslında Avrupa Birliği bağlamındaki reformları çıkaracak olursak AKP'nin demokratlığından söz etmek zorlaşır. Ama burjuvazi AKP ile kendi hegemonyasını toplumun hücrelerine nüfuz edecek şekilde pekiştirme imkanını elde etti. İlk defa geleneksel değerler sermaye egemenliği ile kaynaştı. Bunu bir demokratik devrimden çok sermayenin etkili bir toplumsal destekle, geleneksel değerlerle buluşarak egemenliğini pekiştirmek olarak yorumlamak daha doğru olur.
Sol, muhakemelerini hep seçimlerden sonra yapar; başarılı mı olduk, başarısız mı diye... Biz şimdi buradan çıkalım ve solun genel sorunlarından bahsedelim. Bunları saptamaya çalışalım.
Anlaşılır olması için madde madde söyleyecek olursam: Bir, sosyalist hareket için ana tehlike hala bir marjinalleşme ya da bugünkü marjinal durumun bir süreğenlik kazanmasıdır. Eğer bu durumu aşamazsa, kendi toplumsal, kurumsal zeminlerini güçlendiremezse bu sonuçlar böyle sürer gider. Bu seçimlerde olduğu gibi.
İkinci nokta, eski ÖDP'nin bileşenlerine ayrılmasından beri sosyalist solda bir merkez yok. Birbirine denk, eşit güçler var. ÖDP'nin bıraktığı boşluğa talip olanlar olmuştur. Ama seçim sonuçlan bir kere daha gösterdi ki, eski ÖDP'nin boşluğunu dolduracak bir güç sahneye çıkmış değil henüz. Sosyalist solda merkezsizlik devam ediyor. Merkez olarak şunu kastediyorum: Başkalarının kendisine bakarak lehte ya da aleyhte tavır aldığı bir siyasal odak. Bugünkü ÖDP de bu rolü oynayamaz. Tabii ki seçimler öncesinden bunun işaretleri vardı ama bir süredir sosyalist solda herkes kendi bağımsız hedeflerine kilitlenmiş durumdaydı. Tamam, Irak savaşı falan vesilesiyle işbirlikleri oluyordu ama herkes kendi doğrusal gelişmesi için çalışıyordu.
Ben solun bunun sınırlarına gelip dayandığı kanaatindeyim. Bu açıdan bir yeni momentte olduğumuzu söyleyebilirim. Yani bir kere daha herhangi bir odağın kendi doğrusal gelişmesiyle soldaki tabloyu kökten sarsmasının mümkün olmadığı bir süreçteyiz.(KK/EÜ)