Sosyalist partiler milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, 64. Hükümet'in bir gecede istifa ettirilerek yenisinin seçilmesiyle şekillenen yeni siyasi atmosferi değerlendirdi.
Devrimci İşçi Partisi (DİP), Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Emek Partisi (EMEP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Komünist Parti (KP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Türkiye Komünist Hareketi (TKH) ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP)'nin ortak görüşü Türkiye'nin her geçen günü daha açık biçimde başkanlık sistemi adı altında "tek adam" iktirdarına doğru gitmekte olduğunun altını çizdiler. Sosyalist partiler HDP'li vekillerin dokunulmazılklarının kaldırılmasının ardından Meclis'ten alıkonmalarının zaten kırılgan olan ülke demokrasini tümüyle ortadan kaldıracağını söylediler.
DİP: Türkiye 12 Eylül'den bile geri düştü
Devrimci İşçi Partisi (DİP): Bir ülkede on seçmenden biri bir partiye oy veriyorsa, o partinin sesinin duyulması ülkenin geleceği için önemlidir. Hele hele ülkenin bir bölgesinde bazı illerde bu partinin aldığı oy oranı yüzde 80'lere, 90'lara tırmanıyorsa. Bugün taşerona, kıdem tazminatının fona bağlanmasına veya işçi simsarlığına karşı mücadele, Türk işçinin olduğu kadar Kürt işçinin de sorunudur. Kazanmak için birlikte mücadele etmek gerekir. Ama siz Kürdün kendisini de, meclise yolladığı vekili de dinlemezseniz, o neden sizinle hareket etsin? Üstelik AKP'nin HDP milletvekillerini susturmak için bulduğu yöntem hem var olan yasaların ayaklar altına alınmasıdır, hem de Türkiye'nin 12 Eylül'den bile geri düşmesidir.
AKP 1994'te Kürt milletvekillerinin Meclis'ten yaka paça atılmasının tarihte nasıl lanetlendiğini biliyor. Onun için bir el çabukluğuyla şu anda hakkında savcı başvurusu olan bütün milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmaya yöneliyor. Bunu da ancak Anayasa değişikliği ile yapabilir. Ama 113 milletvekilinin dokunulmazlığının topluca kaldırılması, hem Anayasa'nın milletvekiline verdiği korumaya aykırıdır hem de dokunulmazlığı kaldırılan milletvekiline 12 Eylül Anayasasının bile vermiş olduğu Anayasa Mahkemesi'ne itiraz hakkını elinden almaktadır...
DSİP: "Yerli ve milli" koalisyonu bir araya getiren Kürt düşmanlığı
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP): HDP’li vekiller barış istedikleri ve müzakere sürecinin başlamasını talep ettikleri için Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ‘ihanet etmekle’ suçlanıp hedef gösterildiler; hırsızlıkla ve rüşvetle hesaplaşmayan AKP’li vekillerin fiziksel saldırısına maruz kaldılar. Çözüm süreci sona erdiğinden beri sürdürülen savaş politikalarının sonuçlarından biri bu durum. Bu süreç kuşkusuz Erdoğan’ın ‘yerli ve milli’ eksen inşaasının bir parçası. Cumhurbaşkanı’nın her şeyi kendi siyasi projesi olan, Başkanlık rejimi için fırsat olarak değerlendirmesi bizi yanıltmasın.
‘Yerli ve milli bir Türkiye’ hedefinde Erdoğan yalnız değil. Erdoğan’ın sözcülük ettiği ‘topyekûn savaş’ politikasında anlaşan geniş bir koalisyon var. Bu koalisyonun parlamento ayağını ‘dokunulmazlıklar’ oylamasında gördük. AKP’yi, orduyu, faşist MHP’yi, CHP’yi, Doğu Perinçek’i ve devletin tüm kanatlarını ‘yerli ve milli’ koalisyonda bir araya getiren şey Kürt düşmanlığıdır. Bu milli koalisyonun oluşmasındaki temel motivasyon, Suriye’de Kürtlerin yönetiminde özerk bir bölgenin varolmaya başlaması. Türk devletinin ana hedefi sınırın öte yanını Kürtlerin yönetmesine müsaade etmemek. Bu yüzden ‘yerli ve milli’ söylemi her alanda keskin biçimde karşımıza çıkıyor.
Elbette dokunulmazlıkların kaldırılması çözümsüzlüğü daha da derinleştiren bir adım oldu. Ama dokunulmazlıkları kaldırmaları, barış talebini duymaktan kaçabilecekleri anlamına gelmiyor. Her bir HDP’li vekili meclise sokan, milyonların barışa hasretidir. Barışı kazanacağız hiç kuşkumuz olmasın. DEP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıranlar siyaset sahnesinden silinirken, onların dostları bugün meclisin en umut veren vekilleri olmayı başardılar. HDP’li vekillerin meclisteki onurlu duruşu barış isteyen herkese cesaret vermeli. Barışa dair kararlılıktan vazgeçmemeliyiz. Çözüm masasının kurulması için barıştan umudu kesmemek gerekir.
EMEP: Parlamentoya parlamento eliyle yapılmış darbe
Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan: Türkiye’nin parlamento sistemi demokratik teamüllerin işleyişi açısından zaten ağır aksak yürüyordu. İşlemeyen parlamentonun bile devre dışı bırakılıyor olmasını parlamentoya parlamento eliyle yapılmış darbe diye tanımlamak lazım.
Dokunulmazlık tartışmaların HDP’li vekillerin dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili tartışma olmadığın, tamamen siyasetin yeniden dizayn edilmesinin parçası olduğunu ifade ettik.
Cumhurbaşkanı ve dolayısıyla AKP ortaya koyduğu siyasi iktidar formu örgütlerken tüm muhalif kesimi teslim alma tutumunu başarmış oldu. CHP, “HDP’yi, Kürt hareketini destekliyorlar” pozisyonuna düşme endişesiyle evet oyu verdi. Ülkenin geleceğini düşündüğümüzde basit refleksle bu tutumun alınması anlaşılabilir değil.
Zaten CHP ne yaparsa yapsın yalnızlaştırılacak ya da toplumda meşruluğunu yitirmek üzere saldırı altında kalacaktır. “Hayır oyu verdiğimizde hakkımızda propaganda yaparlar” endişesine katılmadan bu ülkenin geleceği için demokrasinin gereği neyse onu yapmaları gerekirdi. Bunu yapmadılar.
Ülkemizin yaşamış olduğu çatışmalı süreç var. Kürt sorununun çözümü bundan sonra nasıl ilerleyecek, onların bin bir güçlükle seçtiği siyasileri parlamento dışına attığınızda nasıl olacak. Sorumluluk yarı yarıya CHP’nindir. CHP’nin iktidar partisi ve diğer siyasi partilerle birlikte bunun cevabını vermesi gerekiyor.
Eğer HDP’li milletvekillerinin düşürülmesi, parlamentonun dışına itilmesi, tutuklanması gibi durum olduğunda toplumda yaşanabilecekleri tahmin edin. Bunlar bir tehdit değildir, işin siyasetin doğası gereği böyledir. Barajı aşarak siyasi propaganda engellerini, hükümetin doğrudan savaş politikalarını aşarak bin bir güçlükle milletvekili göndermişsiniz. Onlar parlamento dışında itildiğinde toplumun yaratacağı refleksi AKP bilmiyor mu.
Toplumsal kutuplaşmaya, çatışmaya doğru gidecektir. AKP bunu bilerek yapıyor. Kendi siyasi geleceği toplumdaki çatışma haline bağlıdır. Kutuplaşma ile siyasi istikbalini güvence altına alacaktır.
Bizim için zor bir dönem başlıyor. Saldırıların HDP’li vekillerle kalmayacağı çok açık. Erdoğan kendisi için tehdit gördüğü her ortamda benzer saldırıları CHP için de yapacaktır. * ( Hayat TV'ye yaptığı açıklamadan)
ESP: Yasama, yürütme ve yargı idaresi Saray'ın elinde
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP): 7 Haziran’da ezilen toplumsal dinamikler HDP ile önemli bir ivme kazandı. Türkiye’de tek millet, tek bayrak siyaseti sekteye uğradı. HDP tüm toplumsal kesimlerin umudu oldu. Bunu gören AKP, HDP’nin güçlü seçim sonuçlarına katliamlarla cevap verdi.
Kürdistan'da bombalamalar, Kürt meselesinin buzdolabına kaldırılmasın, 1 Kasım ile birlikte savaş stratejisine dönüştü. Burada amaç Erdoğan’ın Başkanlık süreci üzerinden işletildi.
Bugün gelinen noktada doğuda Kürt halkının sokakta mücadelesinin yanı sıra Kürt özgürlük mücadelesini yok etmeye yönelik bir saldırı var. Batıdaysa, Kürt halkına destek sağlayan sosyalist, sol emekçilere yönelik baskılar sürüyor.
Bugün Türkiye’de bir faşizm yaşanıyor. Saray’ın eliyle dokunulmazlıklar kaldırıldı. Yasama, yürütme ve yargının iradesi Saray’a, Erdoğan’a devredilmiş durumda. Parlamentoya darbe yapıldı. Altı milyon HDP seçmeninin iradesi Meclis’ten dışlanmaya çalışıyor. CHP ve MHP de AKP’nin bu faşist politikasının yanında yer aldı.
HDP ise Türkiye’de demokrasinin önünü açmak için mücadele ediyor, ana muhalefet görevi görüyor. Dokunulmazlıklara karşı her alanda birleşik cephe oluşturmak gerekiyor.
KP: Dokunulmazlığı kaldırmıyor, siyasi bir tasarruf
Komünist Parti (KP): Milletvekillerinin dokunulmazlığı olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Yalnız milletvekillerinin değil bürokratların da, Cumhurbaşkanı'nın da dokunulmazlığı olmamalı. Meclis'ten geçen Anayasa değişikliği dokunulmazlıkları kaldırmıyor. Bu tamamen siyasi bir tasarruf ve Erdoğan'ın kişisel otoritesini, hareket özgürlüğünü artırmaya dönük bir hamle. Meclis'te siyasi iktidara mensup bir sürü suçlu var, onlara kimsenin dokunacağı yok. Çocuk tecavüzcülerini koruyan bir zihniyetten söz ediyoruz. Ayrıca Erdoğan'ın Kürt sorunuyla ilgili olarak "çözüm-savaş" salınımında savaşçı tutumda bir süre daha ısrar edeceği anlaşılıyor. Sonuçta AKP'nin tüm hamlelerine olduğu gibi bu hamleye de kayıtsız şartsız karşı olmak gerekiyordu.
Türkiye'de siyasi iktidarın karşısındaki asıl direnç toplumsal düzlemde. Bu 2013'te ve öncesinde kanıtlandı. Düzenin siyasal kurumlarındaki "muhalefet" ise bu direnci soğuruyor, hatta yok ediyor. Bir yandan da kendisi yok oluyor! Dokunulmazlıklarla ilgili gündemden önce defalarca benzer dönemeçler alındı. Kuşkusuz dokunulmazlıkların kaldırılmasının toplumsal sonuçları da olacak -ki Erdoğan'ın işi o kadar da kolay değil. Ayrıca AKP dahil, bütün partiler çok karmaşık iç süreçlerden geçiyor. Dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişikliği bu süreçleri de etkileyecek. Ancak dediğimiz gibi, Türkiye'de odaklanılması gereken yer kurumsal siyaset değil. Buradaki kararsızlık ve karamsarlığın ve de örgütsüzlüğün ortadan kaldırılması gerekiyor.
ÖDP: TBMM artık fiilen kapatılmıştır
Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP): Dokunulmazlıkların kaldırılması bizim açımızdan Saray'ın talimatından başka bir şey değil. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla birlikte, zaten işletilmeyen TBMM artık fiilen de kapatılmıştır. Bu yolla HDP Meclis dışına itilerek Kürt halkına karşı savaşın derinleştirilmesi ve oluşacak kaos ortamında tek adam olma heveslisi Erdoğan' ın başkanlığının da zemini hazırlanıyor. Bugün şekillenen Bakanlar Kurulu da bu tabloyu berraklaştırdı.
Biz ÖDP olarak, başından beri bu oyuna gelinmemesi gerektiğinin altını çizdik. Çağrımız özellikle bugünkü tabloda sorumluluğu büyük olan CHP'ye oldu. CHP, Saray rejimine "hayır" diyerek CHP'ye oy veren milyonlarca seçmeniyle birlikte direnmeyi değil, seçmenlerinin iradesine rağmen Saray rejimine ve tek adam diktasına teslim olmayı seçti.
Artık fiilen kapatılmış TBMM meşruiyetini de yitirdi. Bundan sonrası için görevimiz, halkın iradesini temsil etmeyen Meclis'e karşı, halkın gerçek meclislerini kurmak ve Saray diktasına karşı halk muhalefetini büyütmek olmalı.
Bizim açımızdan, bütün gücü elinde toplamış tek adam diktatörlüğünün panzehiri birleşik, örgütlü bir halk direnişi. Bugün de tanık olduğumuz üzere Meclis iradesi ortadan kaldırıldı. Dolayısıyla örgütlü, birleşik, güçlü bir halk direnişi ancak bu gidişi durdurabilir. Haziran Hareketi içerisinde yer alışımızın en temel nedeni de bu. Bundan sonraki çabamız da söz ve kararın halkta olduğu halk meclislerinin kurulması ve direnişin yayılması yönünde olacak.
SYKP: Halkın iradesinin kırılmasını amaçlıyor
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP): Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması, 7 Haziran Seçimleri sonrasında başlatılan Saray darbesinin ve faşizmin inşası sürecinin kritik bir adımını oluşturuyor. Esas olarak HDP milletvekillerini susturmayı, hapse atmayı ve Meclis dışına itmeyi hedefleyen bu operasyon, başta Kürt halkı olmak üzere HDP’de kendisini ifade eden tüm gerçek muhalefet dinamiklerinin, işçi ve emekçilerin, kadınların, Alevilerin, gençlerin, doğa ve yaşam savunucularının, tüm ezilen kesimlerin sesinin boğulmasını, halkın iradesinin kırılmasını amaçlıyor.
Anayasa, hukukun temel ilkeleri, demokratik teamüller ayaklar altına alınarak gerçekleştirilen bu “sivil darbe”, siyasi iktidarın tümüyle bir kişinin, “Şef’in elinde toplandığı bir “milli başkanlık” sisteminin kapısını sonuna kadar açtı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının hemen ardından Reis Erdoğan, memuru Ahmet Davutoğlu’nun üslup farkına bile tahammülü olmadığını, kendisine sorgusuz itaat ve uyum istediğini göstererek kendi partisine de bir operasyon yaptı. “Mutlak Şefliğini” AKP’ye en güçlü biçimde onaylattı.
Dokunulmazlıkların kaldırılması, adil bir barış, siyasi çözüm temelinde birlikte yaşamak için elini uzatan Kürt Halkının iradesinin yok sayılması ve ezilmek istenmesidir. Bu, AKP’nin klasik devlet politikasını ve en gerici devlet geleneğini üstlendiğinin, yeni bir düzeyde “inkar ve imha” siyasetini en acımasızca uygulamakta kararlı olduğunun kanıtıdır.
CHP ise bu operasyonun suç ortağı. Olası bir referandumda HDP’yle yan yana görünmeme, ama daha derinlerde devlet siyasetine uyum sağlama kaygısıyla CHP yönetimi, başta Kemal Kılıçdaroğlu, “evet” oyu vererek sermayenin yeni “faşist” rejiminde “majestelerinin muhalefeti” olmaya da “evet” dedi.
Dokunulmazlıkların kaldırılması, inşa edilmekte olan şeflik sistemine ve faşizme karşı işçi ve emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, laikliği savunanların ve tüm özgürlük ve demokrasi güçlerinin bir demokrasi cephesi içinde birleşmesini acil ve yaşamsal bir görev haline getiriyor. Burada gösterilen her türlü ikircim, her türlü ayak sürüme, gözlerimizi asıl düşmandan başka yöne çevirme girişimi faşizme giden yola yeni taşlar döşemek anlamına gelecek, bunu yapanları tarih önünde suçlu düşürecektir.
TKH: Başkanlık Anayasası'na karşı mücadele verilmeli
Türkiye Komünist Hareketi (TKH): TBMM Genel Kurulu’nda dokunulmazlıkların kaldırılması, aslında AKP tarafından dayatılan yeni Anayasa süreci için bir adım olarak görülmeli. Bu adımla birlikte yeni Anayasa için önemli bir eşik aşıldı. Meclis’te ortaya çıkabilecek bir direnç bu süreci farklı bir yola sokabilirdi. İşte bu yüzden dokunulmazlık meselesini “suç” ya da “terör” sorunu olarak ele almak, bu gerçeği görmemezlikten gelmektir.
12 Eylül darbecilerinin dokunulmazlıkları kaldırmasıyla benzerlik taşıyan bu hamleye, “suç” ve “terör” yanıltmacası ile TBMM’deki “muhalefet” ortak olurken, bu kez bunu onaylayan merci TBMM oldu. Bütün bu süreç ise AKP iktidarının dayattığı yeni rejimi meşrulaştırma çabasıdır. Oylama sonucu da AKP eliyle kurulan bu yeni rejimin bir dönemeci daha geçtiğini göstermektedir.
Öte yandan, TBMM’de yaşanan süreç, düzen cephesinde AKP’ye karşı gerçek bir muhalefetin ve direncin çıkmayacağını bir kez daha ortaya çıkarırken CHP’nin, AKP’nin dayattığı bu rejimin karşısında dur(a)mayacağı da göstermiştir. MHP’den zaten söz etmeyelim. Türkiye’deki sermaye düzeninin ve AKP destekçiliğinin her zaman en önemli güvencesi olmuştur.
AKP’nin iktidarında başından beri bu rejime açıktan karşı çıkmayan ve hatta zımni yol veren Kürt siyasi hareketi, bugün gelinen nokta itibariyle bu karşı-devrimci gidişten nasibini aldı.
Dokunulmazlıkların kaldırılması, aslında ülkemizin gerici dönüşümünün nasıl bir ülke ve siyaset istediğini de yeterince göstermektedir. Daha dün 'yetmez ama evet' diyerek yol verip, Haziran Direnişine darbe diyerek AKP’nin karşısına çıkmamanın bedeli, bugün ülkemizin bir diktatörlüğe doğru gidişine yol açtı.
O yüzden Meclis’in bugün önemi de kalmamıştır. Bugün bu gidişe, başkanlık rejimine geçişe, diktatörlüğe gidişe geçit vermemek için büyük bir toplumsal mücadele gerekiyor.
Ortada tek başına bir “saray oligarşisi” görerek AKP’ye karşı “en geniş cephe” söyleminin de bütün bunlarla birlikte herhangi bir kurtuluş reçetesi olmadığı da görülmüştür. AKP rejimine karşı tutarlı bir politik hattın ve odağın şekillendirilmesi gerekiyor.
Bunun yanı sıra, AKP’nin ya da Tayyip Erdoğan’ın çevresinin ne kadar boşaldığı da iyi tahlil edilmelidir. Bütün bunlarla birlikte, AKP eliyle yerleştirilmeye çalışılan rejim sıkışmaya devam etmektedir ve edecektir. Düzen muhalefeti ise bu sıkışmanın daha fazla parçası haline gelerek gittikçe etkisizleşmektedir. Yani, rejim kurulmuş, ya da kuruluyor olsa da önümüzde AKP’nin güç kaybettiği bir dönem var. İşleri o kadar da yolunda gitmeyecektir.
Bu sürecin karşısında Türkiye sosyalist hareketinin bağımsız ideolojik, siyasi ve örgütsel mücadele hattı güçlendirilmelidir. Güncel görevlerin başında ise Başkanlık Anayasası'na karşı verilecek mücadele ve buna eşlik etmesi gereken laiklik mücadelesi vardır. Amasız, fakatsız, önüne ya da arkasına “özgürlükçü” gibi sıfatların takılmadığı ikirciksiz bir laiklik mücadelesi.
Elbette, böylesi bir süreçte sahnede olması gereken işçi sınıfını, yani devrimin dinamosunu örgütlemelidir Türkiye sosyalist hareketi. Torba yasa, esnek istihdam, istihdam büroları ve daha birçok saldırı altındaki işçi sınıfının ve emekçilerin tarihsel adımı atmak için bir güç olarak ortaya çıkması için çalışmalıdır.
Bunun ötesinde ve dışında gerçek bir kurtuluş da yoktur.
YSGP: Laik bir demokrasi dönemini kuracağız
Yeşil Sol Parti (YSP): Biz toplumsal mutabakatı bir arada yaşam, barış ve demokrasi üzerine kurmaya çalışırken AKP, MHP ve CHP liderliği kol kola girip en pervasız işi yaptılar: Halkın iradesini bağımsız olmadığı tartışma götürmez yargının pençesine attılar. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının milyonlarca seçmenin iradesinin yok sayılması, "tek adam" yönetimi sürecini hızlandırılması, Kürt sorununun çözümünde siyasal imkânın tümüyle tehlikeye atılması ve başta CHP olmak üzere demokrasiden yana ortak tutum geliştirme olanağının heba edilmesi konusundaki kaygılarımızı ifade etmiştik.
Ne yazık ki her üç parti de bütün bu meselelerin ortak keseni olan demokrasi bahsinde sınıfta kaldı. Bu sınıfta kalma hali sadece HDP’ye oy vermiş, ya da dokunulmazlıkların bu şekilde kaldırılmasından rahatsız olan başka parti seçmenlerinin nezdinde de değil. Bu ‘Türkiye’yi nasıl bilirsiniz’ sorusuna artık tarihe geçecek olumsuz bir yanıt oluşturuyor. Demokrasi tarihinde oluşan bu leke kolay kolay çıkmaz. Demokratik siyasi alan genişlediği için iktidar olabilen bir AKP’nin bunu kendi elleriyle ortadan kaldırma adımları artık onu da ve onun peşinden gidenleri de tanımlayan bir cümle haline geldi.
Şunun da altını çizmek gerekiyor: Evet bir yandan umudun düşmanları var, attıkları her adımla iyiye ve güzele dair her şeye dokunup dağıtmak, gasp etmek isteyenler var ama bir yanda da umutla barışla direnen bizler varız. Buradayız. Yaşamdan, barıştan, eşitlikten ve demokratik siyasetten yana tavrımızı ve umudumuzu diri tutup özgür ve eşit yarınları kurma mücadelemizi sürdüreceğiz.
Demokratikleşme tarihi hep krizlerle dolu olmuştur; bizler bu krizi ve tehlikeleri de bertaraf ederek umudu yeniden örecek ve kimsenin ötekileştirilmediği, laik bir demokrasi dönemini kuracağız. (HK)