Fotoğraf: 15 Mayıs 2011 Sansüre Karşı Yürüyüş
Türkiye, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Temmuz'da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Twitter paylaşımına gelen yorumlar üzerinden yaptığı "Bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını istiyoruz" açıklamasından bu yana sosyal medyaya gelecek düzenlemeleri konuşuyor.
TIKLAYIN - Erdoğan: Sosyal medyanın kaldırılmasını istiyoruz
Fakat bu tartışma yeni değil. Sosyal medyaya dair düzenlemeler belirli aralıklarla Türkiye'nin gündemine geliyor. Sadece bu sene, Nisan'da pandemi nedeniyle hazırlanan yasa paketinin içine 5651 sayılı İnternet Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören bir sosyal medya tasarısı konulmuştu. Tepkiyle karşılanan bu tasarı, paketin görüşüleceği gün torba yasadan çıkartılmıştı.
Aynı ay içinde bu sefer MHP Kırıkkale milletvekili Halil Öztürk, yalan haberleri ve sahte hesapları öne sürerek birçok internet kullanıcısının mağduriyet yaşadığını belirtmiş ve bir yasa teklifi hazırlamıştı. Yasa teklifinde sosyal medya sağlayıcılarının hizmetlerine TC kimlik numarası isteme zorunluluğu getirilmesi isteniyordu.
Sık sık gündeme gelen bu konuyu Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği'nden Ramazan Subaşı ile konuştuk.
Sizce Türkiye'de sosyal medyanın üzerine gidilmesinin nedeni ne? Neden belirli aralıklarla gündeme getirilerek bir düzenleme yapılmak isteniyor?
Farklı dönemlerde atılan adımların farklı amaçları var aslında. 5651’in yasallaştığı dönemde bir denetim ve gözetleme amacı güdüyordu. Bu başarılı oldu. Hükümetin şu an internet üzerinde tam bir kontrolü mevcut. İstediği içeriği yasaklayıp, istediği siteye tamamen erişimi engelleyebiliyor, sosyal medyadan hükümet aleyhine bir paylaşım yaptığınız zaman hemen kapınızı çalabiliyorlar.
Daha sonrası ise RTÜK’ün devreye girerek alternatif bir yayın aracı haline gelen internet yayınlardan vergi almak ve aynı şekilde burada da denetimi arttırmak oldu. Bu noktada Netflix vb. platformların televizyonlara alternatif olması nedeni ile burada denetimi arttırmaya ve gelir elde etmeye yönelik adımlar atıldı. Şu an Netflix yıllık lisans ücreti ile beraber ciro üzerinden katkı payı ödüyor devlete. Aynı şekilde 'uygun bulunmayan' içerikler de sansürlenerek, yayından kaldırılarak denetim mekanizmaları işletiliyor.
Şu an ne tür bir düzenleme konuşuluyor ? Ayrıntıları biliyor muyuz?
Resmi olarak bir çalışma taslağı henüz yok ama Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan’ın sosyal medya paylaşımlardan ve Mahir Ünal’ın açıklamalarından yola çıkarak üç temel noktayı tespit edebiliyoruz.
- Sahte hesaplar aracılığı ile sosyal medyada yaratılan bilgi kirliliğinin önüne geçmek
- Konusu suç olan içerikler ile mücadele
- Sosyal medyada kişilik haklarını korumak
Ama genel olarak baktığımızda bu konular ile ilgili olarak zaten güncel çalışmalar var. Hatırlarsanız Twitter organize bir şekilde hareket ettiği ve AKP Gençlik Kolları ile bağlantılı olduğunu iddia ettiği bir 7 bin 340 kişilik trol ordusunu engelledi. Ve tüm dataları açık olarak paylaştı. O yüzden sahte hesaplar hükümetin bir sorunu değil aslında. Tam tersi iktidarın bir gücü olarak hareket ediyordu ve bunu engelleyen yine sosyal ağın kendisi oldu.
Suç olan içerikler ile mücadele etme konusu çok komik bir gerekçe esasında. Hepimiz birer vatandaş olarak attığımız her adımın sosyal medyada da suç olduğunun farkındayız. Şu an sosyal medya üzerinde bırakın herhangi bir suç unsuru oluşturacak bir içerik paylaşmayı, eleştiri sınırları içerisinde kalarak bazı konularda bir yorum yaptığınızda bile hemen gözaltına alınabiliyorsunuz.
Kişilik hakları meselesi de yine hükümet lehinde ise sorun yok ama iktidardan birine en ufak bir eleştiri getirdiğiniz zaman bile bunun bir bedeli olacağınız herkes biliyor artık.
Şu an konuşulan düzenlemeyi diğer düzenlemelerden ayıran ne?
Şu anki düzenlemenin aslında iki noktası var:
Televizyon ve gazeteleri kapsayan alanı tam olarak kontrol altına alan iktidar, geleneksel medyada yapmak istediğini aynı şekilde internet üzerinden de yapmak istiyor. Bunun sebebi ise Z kuşağının artık geleneksel medya kanallarına bakmıyor ve sadece sosyal medya üzerinden içerik üretiyor/tüketiyor olması. Bu alanın geleneksel medyaya göre daha özgür olması iktidar tarafından istenmeyen bir durum haline geldi. Nisan aynından beri konuşulan konu Cumhurbaşkanı’nın gençler ile yaptığı canlı yayında alınan dislike’lar ve #oymoyyok etiketinden sonra bir ivme kazandı.
Diğer bir konu ise bu sosyal medya platformlarının Türkiye’de temsilcilik açması, sunucularını Türkiye’de barındırması gibi talepler. Buradaki amaç da hükümetin burayı bir gelir kapısı olarak görmesine işaret ediyor. Temsilcilik açmak noktasındaki talepleri vergi alabilmek, diğer yandan da Türkiye’de halihazırda yapımı tamamlanmış ve devam eden veri merkezleri var. Bu veri merkezlerinin bu kurumlara satışının yapılması gerekiyor. Mahir Ünal açık bir şekilde sosyal medya platformları için “Gelin hukuki ve mali sorumluluk üstlenin” diyor.
Bu konuda Gebze, Çorlu ve Ankara’da yapılan farklı kurumlara ait veri merkezleri hazır olarak bekliyor zaten.
Daha önce sosyal medyaya TC kimlik numarasıyla girilmesi ya da platformların Türkiye’de temsilci bulundurması gibi teklifler gördük. Bu teklifler Türkiye’de ifade ve düşünce özgürlüğünü sınırlamaya yönelik teklifler miydi?
Kesinlikle. Düşünce ve ifade özgürlüğünün -bakın sınırlandırılması değil- daha da sınırlandırılmasına yönelik bir tekliftir bu. Nihayetinde biz sokakta yürürken alnımızda TC kimlik numarası yapıştırarak yürümüyoruz. Aynı şekilde bir sosyal ağa dahil olmak için de buna gerek olmamalı.
Getirildiği dönemde de çok tartışılan, bir sansür yasası olduğu söylenen 5651 sayılı İnternet Kanunu tek başına yeterli değil mi sizce?
Yukarıda saydığımız 3 madde üzerinden kişisel haklara saldırı olduğu noktada 5651 dayanak gösterilerek birçok adım atılabiliyor. Bunun önünde hiçbir engel yok. Elbette ki internette eleştiride bulunmak suç olmamalı, 5651 bunun için kullanılmamalı ama söz konusu eleştiri belli bir kesime yönelik olduğunda savcılık ifadesine dahil alınabiliyorsunuz. Başka bir kesime ölüm tehditleri, kadınlara hareketler dahil olmak üzere söz konusu olduğunda adım atılmayabiliyor.
Bir yasa çıkması durumunda insanlar, gazeteciler ve gazeteler bu durumdan nasıl etkilenecek?
Somut adımlar tam olarak belli olmadığı için nasıl bir yasanın çıkacağını bilemiyoruz. Ama bu noktada kontrol ve sansür mekanizmalarının daha artacağını söyleyebiliriz.
Eleştirel medya sürüldüğü dijital platformlarda da mı susturulacak?
Yukarıda Z kuşağının dislike hareketinden bahsettik. Aynı şey özgür gazeteciler için de geçerli. Geleneksel medyada yer almayan gazeteciler sözlerinin internet üzerinden rahatça söyleyebilir durumdalar. RTÜK tarafından kontrol edilen televizyon dünyası gibi daha da kontrol altına alınmış bir internet ortamı yaratılmak isteniyor.
Bu anlamda dünyada ne gibi sosyal medya yasası örnekleri var ve bu yasalar neleri içeriyor?
Avrupa Birliği’nde ilk düzenleme yer sağlayıcılara ilişkin olarak Elektronik Ticarete İlişkin Yönerge (E-Ticaret Yönergesi) ile yapıldı. Birçok AB üyesi, bu alanda çok fazla yaptırıma giden düzenlemeler hayata geçirmedi.
Sosyal Ağ Kanunu (NetzDG) Almanya’da 2017 sonunda kabul edildi. Kanun çıktığı sürede pek çok eleştiriye maruz kaldı. Kanun çıkmadan önce 2015'te başlayan bir çalışma ile 2 yıl tartışıldı. Bu yapıla ek düzenleme ile hukuka aykırı içeriklerin Almanya Federal Criminal Police Office’e bildirilmesi sosyal medya şirketlerince yapılması gerekiyor.
Benzer bir yasa Mayıs'ta Fransa’da Meclis tarafından onaylandı. Ancak Fransa Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü ve platformlara getirmiş olduğu yükümlülükler gerekçesiyle yasayı iptal etti.
Peki sosyal medya düzenlemesi gerçekten gerekli mi? Türkiye'de de bir sosyal medya yasası çıkmalı mı?
Evet, kesinlikle bir sosyal medya düzenlemesi gerekli. Daha özgür, otosansür mekanizmalarının olmadığı, kişilerin özgürce fikirlerini dile getirdiği bir sosyal medya için düzenlemeler yapılmalıdır. Trol orduları beslenmemeli, sosyal medyanın ifade özgürlüğünün bir alanı olarak tahsis edilecek şekilde düzenlenmelidir.
Sosyal medya üzerinden baskıyı arttıracak değil daha özgür bir ortam yaratılması için çalışma yapılmadır. Türkiye’nin şu an temel sorunu ifade özgürlüğü konusunda karşılaşılan engellerdir. Bu çözecek adımlar atılmalıdır.
Ramazan Subaşı hakkındaMeslek Lisesi ve önlisansta aldığı elektronik eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümüne devam etti. İzmir'de yaşadığı dönemde teknik insanların iletişim alanındaki eksiliğinden Teknik Sohbet adı ile Youtube yayınları yaptı. İzmir Hackerspace'i kurdu. Özgür yazılım, özgür donanım ve dijital aktivizm konularına ilgi duyuyor. Uzun yıllar teknoloji üretimiyle ilgili alanlarda çalıştı. Teknik birikimini sanatsal alanda kullanmak için sanatçı ve tasarımcılar ile ortak işler yaptı. Ortak çalıştığı işlerden bazıları Mardin Bianeli ve Berlin'deki festivallerde yer aldı. Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği Yönetim Kurulu üyesidir. |
TIKLAYIN - "Sosyal Medya Temsilcilerinden Sansürün Temsilcileri Olmaları Bekleniyor"
(HA)