Üskül, Azrak ve Erdin, üniversite öğretim üyelerinin ve yöneticilerinin katıldığı bir yürüyüşte siyasi iktidara karşı silahlı kuvvetleri göreve çağırmanın siyasi iktidarla sivil toplum ilişkilerini "diyalog kurulamaz" bir düzeye getireceğini vurguladı.
"Eleştiriler tartışılır ama..."
"Böyle bir gerginlik ve diyalog eksikliğinin kimseye yararı olamaz" diyen öğretim üyeleri, "üniversite çevreleri ile siyasi iktidarın YÖK reformunu konuşamaz noktaya ulaştığını" belirttiler.
Reform sürecinde siyasal iktidarın hazırladığı YÖK taslağının eleştirilebileceğini belirten Üskül, elde edilmiş pozisyonları korumak için reforma toptan karşı çıkmanın ise yanlışlığını vurguladı.
Reform olmasa da...
"Siyasi iktidarla siyasi alanda ve hukuki çerçevede mücadele imkanı varken, böyle bir pankart açılmasını doğru bulmuyorum" diyen Azrak, silahlı kuvvetlerin desteğine başvurulmasının toplumda huzursuzluk yaratacağını ve polemiklere yol açacağını söyledi.
Anayasa'nın 130 ve 131. maddelerinde değişiklik yapılmadan bir üniversite reformu gerçekleştirilemeyeceğini belirten Erdin ise, bununla birlikte "demokratik açılımları sağlayacak birkaç maddenin hızla yasalaştırılmasını" önerdi.
Erdin ayrıca, çerçeve yasa üzerinde anlaştıklarını ifade eden siyasi iktidar ile üniversitelerarası kurulun çerçeve yasanın boyutları ile içeriğini açıklamasını istedi.
Üskül, Azrak ve Erdin'in değerlendirmeleri şöyle:
Üskül: Siyasal sorunlar, siyasal alanda çözülür
* "Ordu göreve" çağrısını yapanlar, her halde ordunun siyasal iktidara karşı bir müdahalede bulunmasını istiyorlar. Siyasi iktidara müdahale ordunun görev alanı içine girmez. Siyasal sorunlar, siyasal alanda çözülür.
* Sivil toplum siyasal iktidarın bazı uygulamalarına karşı çıkabilir. Onaylamadığı kararların ortadan kaldırılması ya da eylemlerin geriye alınması için bir baskı grubu oluşturabilir; ama silahlı kuvvetlerin yardımını isteyerek değil.
* Anıtkabir'e yapılan yürüyüşte böyle bir pankartın açılması, acıdır. Bazı kesimlerin demokrasinin kurallarını hala kavrayamadıklarını, içlerine sindiremediklerini gösterir. Ama sonuçta bu tür eylemleri de düşüncenin ifadesi özgürlüğünün çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Birileri orduyu çağırır birileri de bunun yanlış olduğunu söyler.
* Elbette akademisyenlerin bir gösterisinde bu tür taleplerin ortaya atılması daha da acıdır. Akademisyenler de YÖK sorunu ile ilgili olarak görüşlerini siyasi iktidara demokratik yollardan aktarabilmelidirler.
* YÖK Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisidir. Üniversitelerin mutlaka bir reforma ihtiyacı vardır. Bu reformun yapılması sürecinde siyasal iktidarın reform taslağının yanlış yönleri eleştirilmelidir. Ama, elde edilmiş pozisyonları korumak için reforma toptan karşı çıkmaktan daha yanlış bir şey olamaz. Hele hele bu karşı çıkışın konu ile ilgili, ilgisiz değişik gerekçelere dayandırılması, daha da yanlıştır.
* Önemli olan, üniversitelerde bilim özgürlüğünün sağlanması, idari ve mali özerkliğin sağlanması, akademik yükselmelerde ve idari görevlendirmelerde liyakat ilkesinin mutlak surette öne çıkartılması, kalitenin yükseltilmesi, etik değerlerin korunması ve benzeri alanlarda hükümlerin getirilmesidir.Bunu yapmak yerine reforma karşı çıkmak ya da bu ilkeleri dikkate almayan bir sözde reform yüksek öğrenim sorununu çözmeyecektir.
Azrak: Hukuki çerçevede tartışılmalı
* TSK'ya bağlı okullar, 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'nun kapsamı dışında. Dolayısıyla, silahlı kuvvetlerin üniversite ve akademisyenlerle ilgisi yok. YÖK'te bir temsilcileri var, o da yeterli.
* YÖK kanunu ile ilgili düzenlemeler silahlı kuvvetlerin öğretim kurumlarını doğrudan değil, dolaylı biçimde etkiliyor.
* TSK'nın bu konuda taraf olmasını değil ama, bunun doğruluğu konusunda görüş bildirmesini normal karşılamak gerekir. Ancak silahlı kuvvetleri doğrudan bir göreve davet etmek, yanlış bir tutum.
* Anıtkabir Yürüyüşü'ndeki "Ordu Göreve" pankartı, "silahlı kuvvetlerin temsilcileri seslerini yükseltsinler, örneğin 28 Şubat'taki gibi bir ültimatom versinler" talebi olarak yorumlanabilir. Pankart açanların, TSK'nın doğrudan müdahalesini önerdiklerini ummuyorum.
* Siyasi iktidarla siyasi alanda ve hukuki çerçevede mücadele imkanı varken, böyle bir pankart açılmasını doğru bulmuyorum. Yapılması gereken, hukuki yollara başvurmaktır. Silahlı kuvvetlerin desteğine başvurup toplumda huzursuzluk yaratmak, ileride polemiklere yol açabilecek bir takım girişimlerde bulunmak uygun değil.
* Siyasi iktidar, "imam hatip meselesi"nde ayrı, bir tek maddelik kanun çıkarttığında, kanun içeriği de göz önünde bulundurulmak suretiyle; üniversiteler arası kurul, rektörlükler ve hatta YÖK, Anayasa Mahkemesi'nde düzenlemeye karşı dava açabilir.
* Geniş bir kanuni düzenleme söz konusu olursa, bu makamların Anayasa Mahkemesi'ne başvurma yetkisi yoktur; Cumhurbaşkanı, Meclis'teki ana muhalefet partisi ya da milletvekillerinin beşte biri Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir.
* Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in böyle bir düzenleme karşısında Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağından hiç şüphem yok. Gerekirse bizler de bu konuda kendisine tavsiyelerde bulunabiliriz.
* Zaten, düzenleme Anayasa Mahkemesi'ne götürülürse, iptal edileceği şüphesiz.
* Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği kararlarda, bir kanunun yapılışında Meclis'in güttüğü amacın kamu yararına olup olmadığını araştırdı. Kamu yararından kast edilen, kişisel çıkarların, intikam hislerinin ya da siyasi birtakım çıkarların ön plana geçmemesi; sadece objektif olarak halkın yararına amaç güdülmesi.
* Mahkeme, böyle bir düzenlemeyi tartışırken, "kamu yararı yoktur, bir siyasi iktidarın siyasi çıkarına uygun bir amaç vardır" diyecek ve iptal edecektir. Kaldı ki, bu düzenleme anayasanın 24. maddesinin ruhuna da uygun değil.
Erdin: Maksadını aşan bir pankart
* "Anıtkabir Yürüyüşü" etkinliğinin bir düzenleme komitesi varsa ve bugüne kadar halen "ordu göreve" pankartları konusunda bir açıklama yapılmadıysa; bu pankartların, düzenleme kurulunun izniyle orada taşındığını kabul etmek durumundayım.
* Bugüne kadar da bu konuda herhangi bir açıklama yapılmadı. Yani, düzenleme kurulu bunu kabullenmiş durumda.
* Üniversite öğretim üyelerinin ve yöneticilerinin bulunduğu; Cumhuriyetin 80. yılının kutlanması amacıyla gerçekleştirildiği belirtilen etkinlikte böyle bir pankartın yer alması; düşündürücüdür.
* "Ordu Göreve", maksadını aşan bir pankarttır. Ordunun göreve davet edilmesi, Cumhuriyetin tehlikede olduğu noktasından hareketle oluşturulan bir taleptir. Bunun da altının doldurulması gereklidir. Bugün yaratılacak gerginliğin, kimseye faydası yoktur.
* Geçtiğimiz günlerde, siyasi iktidarla üniversite noktasında konuşulamaz duruma gelindi. Arkasından Üniversitelerarası Kurul oturdu, başka bir zihniyetle, siyasi iktidarın bu işle uğraşan bakanıyla anlaşma yaptı. Hangisi doğru, Üniversitelerarası Kurul'un yaptığı doğrudur.
* "Hayır" demek yeterli değil. "Ben, AKP'nin yaptığı üniversite reformuna karşıyım" demek yetmez, alternatif yaratmak gerekir.
* Anayasa'nın 130. maddesi YÖK'ün oluşturulmasını, üyelerinin niteliğini; 131. maddesi ise üniversite yöneticilerinin atanmasını düzenler. Dünyanın hiçbir yerinde de üniversite yöneticilerinin atanması, Anayasa'da yer almaz.
* Anlıyorum ki, çerçeve yasada Anayasanın 130 ve 131. maddeleri değiştirilmeyecek. Ben diyorum ki, bunlar değiştirilmeden yapılacak bir reform, "reform" olamaz. YÖK düzeninde, çok basit birkaç madde değişikliği ile demokratik bir açılım getirilerek yapılacak şey, ancak "değişiklik" olabilir.
* Yapılacak şey de, demokratik açılımları sağlayacak birkaç maddeyi hızla yasalaştırmak, suskun üniversiteleri konuşan üniversiteler haline getirmek olabilir. (BB)
* Siyasi iktidar ve üniversiteler arası kurul, çerçeve yasa üzerinde anlaştıklarını ifade ediyorlar. Çerçeve yasasının boyutları ve içeriği kamuoyuna ve üniversite camiasına duyurulmalıdır. Şu anda, nasıl bir çerçeve yasasından söz edildiğini kimse bilmiyor. (BB)