Son günlerde farklı medyalarda gerek haber olarak gerek köşe yazılarında Türkiye'nin Suriye ile savaşa girebileceği yorumları yapılıyor. Sürekli Hükümet'in tehditkâr ifadeleri manşetlere taşınıyor, "son uyarılar", "konuşacak bir şey kalmadı" gibi başlıklar atılıyor. Bu ortamda, Türkiye'nin politikasını Ortadoğu uzmanı, araştırmacı Bereket Kar bianet'e değerlendirdi.
Sizce Suriye'yle bir savaş ihtimali var mı?
Bana kalırsa, Türkiye'nin bunu yapabilmesi için daha ciddi bir zamanın geçmesi gerekiyor. Birçok şeyin hesabını yapması gerekir; başta iç sorunları, yani kendi arka bahçesinde olup bitenler gibi...
Türkiye'nin savaşa gireceğine ihtimal vermiyorum. İç, dış, uluslararası meseleler bir araya getirilince böyle bir iklimin olduğunu, Türkiye'nin böyle bir şansı olduğunu düşünmüyorum. Bu Suriye'ye karşı biraz abartılı ve tehditkâr bir söylem.
Türkiye'nin böyle bir savaşın ya da müdahalenin sadece Suriye ile arasında kalmayacağının, bölgeyi alevlendireceğinin bilincinde olduğunu düşünüyorum. İran'ın Suriye ile stratejik bir ittifak içinde olduğunu da düşünürsek, Türkiye bunu mutlaka dikkate alacaktır.
Türkiye'nin bir yandan İran ile sınırda ortak operasyon yaptığı söyleniyor... Siz bu üçgeni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu Kürt meselesiyle ilgili aslında. Türkiye'nin Suriye'yle de İran'la da ortak bir paydası olduğunu, her üç tarafın ortak bir duruş gösterdiklerini daha önceden biliyorduk. Fakat çıkarlar giderek farklılaştı. Dış tehdit diyebileceğimiz tehditler, devlet çıkarları birbiriyle örtüşmüyor. Belki Türkiye bir müddet için İran'la ortak operasyon yapabilir ama...
Türkiye'nin bu çıkışından bir beklentisini olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu beklenti ABD'nin, Batı'nın Kürt meselesinde daha aktif, daha farklı yöntemlerle Türkiye'nin yanında yer almasını sağlamak.
Dolayısıyla, İran'la ipler kopmadan karşı karşıya gelinmeden bu ortak payda da bir şeyler yapma gibi girişimler olabilir. Ama uzun vadede bölgeye dönük politikalarda ortaklaşa hareket edebileceklerini ben düşünmüyorum.
Konjonktürel olarak bir araya geliş, bir birlikte davranış olabilir.
Bu çerçevede Türkiye'nin Suriye politikasının Güneydoğu politikasıyla tutarlı olduğunu mu söylüyorsunuz?
Bir yere kadar evet. Özellikle Kürt meselesinde öyle bir örtüşme var. Fakat şu anda bölgede oluşan iklim ve Batı'yla Türkiye'nin Suriye'ye dönük bu ortak duruşu, sonunda Suriye'yi güneydoğu meselesinde farklılaştırdı.
Ayrıca Suriye'nin eline de bir koz vermiş oldu. Mesela, son Şam Konferansı'nda aşağı yukarı delegasyonların çoğunun dile getirdiği ortak bir nokta vardı. Türkiye dışarıya müdahale edeceğine, akıl hocalığı yapacağına önce kendi içindeki sorunlara baksın, kendi Kürt meselesini çözsün, sonradan konuşma hakkına sahip olsun şeklinde bir ortak yaklaşım vardı.
Bir anlamda aba altından sopa gösteriliyordu...
Evet. Şu aşamada Suriye her ne kadar böyle bir kuşatma altındaysa da basının yansıttığı biçimde, bugünden yarına bir müdahale yapılarak bu sistemin değiştirilmesinin çok da kolay olmağını düşünüyorum. Bence uzun vadeli bir çatışma sürer.
Suriye'nin bölgedeki stratejisi nedir, ne yapmak istiyor?
Bu durum Suriye'nin kendisinin ortaya çıkardığı bir durum değil. Kendisine rağmen dayatılan bir durum var ve bu da yeni değil. Onyıllar öncesinden, Baba Esad döneminden gelen bir süreç. Bu süreçte şu anda bir iklim yakalandı, bölgedeki genel iklim çerçevesinde, muhalif belirli bir güç hareket geçirildi. Tabii bu muhalefet gücü çerçeve olarak ele aldığınız zaman oldukça geniş, çok ciddi bir homojen yapıya ve örgütlülüğe sahip değil.
Aslında Suriye'nin kendi bildiği doğrultuda direnmesini de sağlıyor. Özellikle silahın ve şiddetin kullanılmış olması, sistemin eline bir koz vermiş oldu; Tunus'tan ve Mısır'dan farklı olarak. Bunu gerekçe göstererek şiddete karşı şiddeti daha da geliştirdi devlet aslında. Bu durum şöyle bir avantaj sağladı; muhalif cephenin bölünmesine, farklı duruşlara, farklı siyasetler gütmesine neden oldu. Mesela, bildiğimiz birçok aydın, yazar-çizer çevresi geri durmaya başladı muhalefetten. Düşüncelerinden, sistemin değişme fikrinden vazgeçmemekle birlikte fiili olarak geri durmaya başladılar. Giderek sorun sistemle Müslüman Kardeşler ve Selefiler arasında ciddi bir düelloya dönüştü, tabii ciddi bir Körfez ülkeleri desteği, ABD ve müttefik güçlerin desteğiyle.
Suriye şimdi İran, Lübnan, Hizbullah ve kendisinin geçmişten beri oluşturduğu ittifakın verdiği güç ve cesaretle gerek Türkiye'ye gerek Batı'ya kafa tutmaya devam ediyor ve devam edeceğini düşünüyorum.
Nereye varır bu yolun sonu?
Bence uzun sürecek, sonuç itibariyle bu değişimler sağlanacaktır. Aslında Batı'nın ya da Türkiye'nin bahsettiği değişimleri kabullenmiş durumdadır bu sistem. Meselenin bunun ötesinde olduğunu herkes biliyor. Sorun sadece hizaya gelme sorunudur. Yani Suriye'nin ABD'nin Ortadoğu projesine yönelik duruşundan ve karşı çıkışından vazgeçerek saf tutmaya, Körfez ülkeleri hizasına gelmesidir.
Esad da bunu bugünden yarına yapabilse, ki Türkiye'nin girişimleri o yöndedir, ABD vazgeçecektir. Bu muhalefet, demokrasi hikâyesi bitecektir Batı açısından. Sistem uzun vadede bu söylenenleri, iddia edilenleri yapmaya çalışacaktır yapabildiği ölçüde ama bu kuşatma devam eder. Demokrasi ve insan hakları gerekçesi altında uzun sürecek bir süreç yaşanabilir. (YY)