Konferansta Uluslararası PEN'in tarihçesiyle ilgili bilgi veren ve zor durumdaki yazarlara örnekler veren Sarah Whyatt, Türkiye'yle ilgili olarak 90'lı yıllarda çok sayıda gazeteci ve yazarın hapiste bulunmalarına şaşırdıklarını belirterek, "Peki, bugün niçin gözaltına alınabiliyor veya tutuklanma tehlikesi içerisinde yaşıyorlar?" diye sordu.
Türkiye'de yazar, gazeteci ve yayıncıların zor durumda bulunduğunu ifade eden PEN Türkiye temsilcisi Vecdi Sayar ise, sadece bu kişilerin değil, oyun sergileyen tiyatrocu ve konser veren müzisyenlerin, vali ve kaymakamların tolerans duvarlarına çarptıklarını, çeşitli gerekçeler zorluklar çıkarıldığını bildirdi.
Whyatt : Bu yıl yaklaşık 30 yazar öldürüldü
Konuşmasına, Dünya İnsan Hakları günü olması nedeniyle 10 Aralık'ın Uluslar arası PEN'in görüş ve çalışmalarını anlatmak için çok uygun bir gün olduğunu söylemekle başlayan Whyatt, son bir yılda tahminen dünyada 30 yazarın öldürüldüğünü söyledi.
Türkiye'nin son 20 yılda Uluslararası PEN'in gündeminde olduğunu söyleyen Whyatt Kürt Sorunu ve Ordu'nun insan hakları ihlallerine karıştığına dair iddiaların tartışılmasının bunun başlıca nedenleri arasında yer aldığını ifade etti.
Whyatt, "O dönem, hapisteki yazarların sayısı bizi şaşırtmıştı. PEN, Uyum Yasalarını destekliyor. Peki, bugün niçin yazar ve gazeteciler gözaltına alınabiliyor veya tutuklanma tehlikesi içerisinde yaşıyor?" diye sordu.
Whyatt : "Hapse girmek işin en kolay yanı..."
Yıl içerisinde 50 gazete ve yazarın mahkemeye verildiği bilgisine sahip olduklarını açıklayan Whyatt, bunları beraatla bitmelerinin durumu değiştirmediğini belirterek, Tunuslu yazar Sihem Bensedrine'in "Hapse girmek işin en kolay yanı. Asıl yargı tacizinin ne zaman biteceği sorusuna yanıt aramak insanı bitiriyor" sözlerine yer verdi.
Uluslararası PEN'in 1921'de kurulduğunu ve ilk başkanlığını ise John Galsworthy'nin yaptığını hatırlatan Whyatt, PEN'e bağlı yazarların, toplumları birbirlerine yaklaştırma ve anlatma işlevlerini yerine getirerek, o dönemde savaşların önüne geçmeye çalışıldığını, PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi'nin ise 1932'de kurulduğunu, ilk olarak 1935'te yazar Jacques Romain'in tutuklanmasını protesto ettiğini, tutuklanan Garcia Lorca ile ilgili PEN çağrılarının dikkate alınmayarak yazarın infaz edildiğini bildirdi.
1960'lardan 1980'lere kadar PEN'in yoğun şekilde hapisteki yazarların tahliyeleri için çalıştığını söyleyen Whyatt, Nijeryalı yazar Wole Soyinka'nın 80'lerde tahliye edildiğini aktardı.
PEN temsilcisi Whyatt, 2002 yılında yürütülen "Yazarlara dokunulmazlık" kampanyası esnasında dünyada 400 yazarın öldürüldüğünü tespit ettiklerini belirtti; Hintli yazar Salman Rushtie'ye baskıları, Ukraynalı İnternet gazetecisi Gongadze cinayetini, Tunuslu yazar Sihem Bensedrine'ne yönelik süren baskılar, Aung San Sun Kyi için PEN'in 14 Nobel Ödülü sahibine yaptığım destek çağrısından söz etti.
Whyatt, Özbek yazar Mehmedali Mahmudov ve Muhammet Salih'in ağır hapis cezasıyla halen demir parmaklıkların ardında bulunduklarını bildirdi; Martxelo Otamendi ve "ETA ile işbirliği" iddiasıyla suçlanan diğer Basklı gazetecilere destek verdiklerini söyledi.
Sayar: Sanatçı, Valinin tolerans duvarına çarpıyor
Whyatt'tan sonra söz alan Türkiye PEN Başkanı Vecdi Sayar ise, ifade özgürlüğünün Avrupa Birliği entegrasyonunun önünde en önemli engel olduğu söyleyerek, Ceza Kanunu'nun 301. maddesinden davaların her geçen gün arttığını söyledi ve gazeteci ile yazarlara açılan eski ve yeni davaların dökümüne yer verdi.
Türkiye'de sadece gazeteci ve yazarların değil tiyatrocu ve müzisyenlerin oyun ve konserlerde idari yasaklarla karşı karşıya kaldıklarını ifade ederek, "Tiyatro ve müzisyenler Vali veya Kaymakamların tolerans duvarlarına çarpıyorlar" dedi.
İstanbul Bienal'i sırasında basılan katalogdaki fotoğraflar ve Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Raporu'ndan Prof. Dr. Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu'na açılan davaları da anımsatan Sayar, "Temel Milli Yararlara Karşı Hareket" başlıklı 305. maddenin de yazarların tehdit eden ve onları oto-sansüre iten önemli bir düzenleme olduğunu ifade etti.
"Toplumsal eleştiri hakkı geri alındı"
Ceza Yasası'nda ve Basın Kanunu'nda görülmekte olan davaların eleştirisinin yasaklandığını söyleyen Sayar, son olarak Boğaziçi'deki bir konferansın yasaklanmasını eleştiren beş yazara açılmasının, toplumsal eleştiri hakkının geri alınması anlamına geldiğini savundu.
Geçmişte Orhan Pamuk, Hrant Dink, Fatih Taş'a açılan davaları sıralayan Sayar, Terörle Mücadele Yasası'ndan dava açılmaya devam edildiğini, Ertuğrul Mavioğlu ve Ali Kırca'ya Siyaset Meydanı programı nedeniyle dava açıldığını duyurdu; korsan yayınla mücadele kapsamında getirilen bandrol uygulaması ile; Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 12 Mart 2004'te değiştirilmesiyle karar verilen sertifika uygulamasının yayıncılığı engellediğini belirterek, buna çare bulunmasını talep etti. (EÖ/KÖ)