Zorunlu eğitim süresinin kısaltılmasına yönelik tartışmalar sürerken, Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM, “Ortaöğretimi Yeniden Düşünmek” başlıklı bir rapor yayımladı.
Rapora göre Türkiye’de liseler, gençlere yön verme, beceri kazandırma, onları yükseköğretime ve istihdama hazırlama işlevinde yetersiz kalıyor. Tartışılması gerekenin, “Bu yılların çocukların yaşamında ne kadar fark yarattığı” olduğuna dikkat çekilen raporda, “Süre ve biçim değil, nitelik ve anlam tartışılmalıdır. Eğitimde öncelik sürenin değil, anlamın tartışılması olmalıdır. Eğitimin süresi bu hakkın aracıdır, ancak nitelik sağlanmadıkça, süre tartışması anlamını yitirir" denildi.

Anadilinde müzik eğitimi çocuğunuzun hayatında ne değiştirir?
Türkiye ile karşılaştırmalı 10 ülkenin incelendiği raporda şu ifadelere yer verildi:
“Karşılaştırmalı analizlere göre, 1980’lerden itibaren dünya genelinde zorunlu eğitim süresi artış eğilimi göstermiştir. Fransa, Romanya ve Meksika 13-15 yıl ile en uzun zorunlu eğitim süresine sahip ülkeler arasındadır. Türkiye 12 yıllık zorunlu eğitim süresiyle Avrupa’daki örneklerle benzerlik göstermektedir. Fransa zorunlu eğitimi 5 yıl, Avusturya ve Türkiye 4 yıl; Finlandiya, Portekiz ve Romanya ise 3 yıl uzatmıştır. İngiltere’de de 11 yıllık zorunlu eğitim süresi 13 yıla çıkarılmıştır. TEDMEM raporunda, dünya genelinde eğitimin süresini kısaltma yönünde bir eğilim olmadığı, aksine ülkelerin zorunlu eğitimden ayrılma yaşını yükselterek, okullaşmayı artırmayı ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranını azaltmayı hedeflediği vurgulanmıştır”

Zorunlu okul öncesi eğitim dünya genelinde yaygınlaşırken, Türkiye’de bu alanda yasal zorunluluk olmadığı belirtilen raporda 3-5 yaş arası okul öncesi okullaşma oranları açısından Avrupa ülkeleri arasında Türkiye’nin son sıralarda yer aldığı belirtildi. Zorunlu eğitime başlama ve bitirme yaşının pedagojik verilerle yeniden ele alınması gerektiğine dikkat çekilen raporda şu değerlendirmeler de yapıldı:
"Zorunlu eğitimin süresini kısaltma yönündeki bazı görüşlerin pedagojik temelden yoksundur. Mesleğe geç başlama, evliliğe geç kalma ve disiplinsizlik gibi gerekçelerin bilimsel dayanak taşımadığı, çocukların gelişimsel süreçlerini gözetmeyen ve toplumsal önyargılara dayanan argümanlar olduğu vurgulanmıştır. Bu tür söylemlerin eğitimi ideolojik bir tartışma alanına dönüştürdüğünün ve çocukların yüksek yararını gölgelediğinin altı çizilmiştir."
Raporda ayrıca “Eğitimde öncelik sürenin değil, anlamın tartışılması olmalıdır. Her çocuk sosyoekonomik koşulları ne olursa olsun, nitelikli bir öğrenme hakkına sahiptir. Eğitimin süresi bu hakkın aracıdır, ancak nitelik sağlanmadıkça, süre tartışması anlamını yitirir” denildi.
Tespit edilen bu verilerin ve bulguların yanı sıra 3+1 model önerisi de sunuldu.

(NÖ)

