Serbest gazeteci Rahmi Yıldırım'ın adları yolsuzluk tartışmalarına karışan asker-sivil kamu görevlileriyle ilgili kaleme aldığı ve www.sansursuz.com adlı İnternet sitesinde yayımlanan "İş Bilenin Kılıç Kuşananın" başlıklı yazısı nedeniyle "devletin askeri kuvvetlerini tahkir ve tezyif" iddiasından açılan davanın ikinci duruşması Ankara 12'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapıldı.
"Emekli asker 'devletin askeri kuvveti' değildir"
Genelkurmay Başkanlığı'nın şikayetiyle açılan davanın duruşmasını aralarında Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Ercan İpekçi'nin de olduğu çok sayıda gazeteci ve yazarın yanı sıra kalabalık bir topluluk izledi.
Esasa ilişkin 92 sayfalık savunmasını özetleyen yazar Yıldırım, yazısında görev başındaki hiçbir askerin isminin geçmediğini, adları yolsuzluk tartışmalarına karışan asker kökenli emekli ya da müteveffa generalleri eleştirdiğini, emekli askerlerin yasada tanımlandığı gibi "devletin askeri kuvvetleri" sayılamayacağını, bu yüzden söz konusu suçun da oluşmadığını söyledi.
Kullandığı sözcüklerin hakaret anlamı taşımadığını sözlük anlamlarını açıklayarak anlatan Yıldırım, bu ifadelerin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) ve komuta kademesine yönelik olsa bile suç olmadığını savundu.
Yıldırım, Türkiye'deki düzenin sermaye düzeni olduğunu, bunun Anayasa'nın 49'uncu maddesinde tanımlandığını, düzeni korumanın TSK'nin yasal görevi olduğunu ifade etti.
TSK'den sadece Türkiye'deki düzeni değil dünyadaki sermaye düzenini de korumasının beklendiğini kaydeden Yıldırım, para spekülatörü George Soros'un "Türkiye'nin stratejik konumu nedeniyle en iyi ihracat ürünü ordusudur" dediğini anımsattı.
"Soros kadar ifade özgürlüğü hakkım yok mu?"
Kendisinin sade eleştiri yazısına suç duyurusunda bulunan Genelkurmay Başkanlığı'nın Soros'un sözleri karşısında sessiz kaldığına dikkat çeken Yıldırım, "Kendi vatanımda benim Soros kadar ifade özgürlüğüne hakkım yok mu?" diye sordu.
Savunmasına devamla, "Paşalar sadece sermaye düzeninin koruyucusu değil, OYAK aracılığıyla bizzat kolektif sermayedar" diyen Yıldırım, OYAK'ın Türkiye'nin üçüncü büyük holdingi olduğunu vurguladı.
İddianamenin eski TCK'ye göre düzenlendiğini, oysa eski TCK'nin 1 Haziran'da yürürlükten kalktığını anımsatan Yıldırım, yeni TCK'de "tahkir ve tezyif" suçundan söz edilmediğini, bunun yerine "aşağılama" ifadesinin kullanıldığını, ikisinin aynı suçu tanımlamadığını, bu yüzden eski TCK'nin de yeni TCK'nin de olaya uygulanamayacağını savunarak, davanın reddedilmesini istedi.
Rahmi Yıldırım savunmasını, "Yargılama mahkumiyet kararıyla sonuçlanırsa, canınız sağ olsun! Haddim olmayarak, Şeyh Bedrettin gibi, 'Madem ki bu fetva bize ait, verin ki, basak bağrına mührümüzü' derim; girer, paşa paşa yatarım! Düşüncelerinden dolayı yargılanmış, baskıya maruz kalmış, ama boyun eğmemiş, 'O sözler ki, bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.' diyerek ölümü ve zulmü kucaklamış, ünlü ünsüz, isimli isimsiz nice fikir ve emek mücahidinin yanına naçizane isminin eklenmesi bana yeter. Çocuklarıma, kısmetse torunlarıma bırakacağım onurlu bir miras sayarım." sözleriyle noktaladı.
Savunma avukatlarının suçun oluşmadığı gerekçesiyle beraat istemelerinden sonra Yargıç Ahmet Zeki Durmuş, savcının esas hakkındaki görüşünü hazırlaması için duruşmayı 24 Ekim'e erteledi. (EÖ/KÖ)