Ekonomist Mustafa Sönmez, Türkiye'de geçen yıl yüzde 5.9 büyümeye karşın, işsizlik oranının yüzde 10.5'a çıkış nedenini kısa ve öz biçimde böyle açıklıyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre 2003'te aktif işgücü nüfusu 23 milyon 640 bin kişi olurken, bunun 21 milyon 146 bini istihdam edildi. Çalışanların sayısı bir yıl öncesine göre 207 bin kişi azaldı. İşsiz sayısı 2002 yılına göre 29 bin kişi artarak 2 milyon 493 bine, işsizlik oranı yüzde 10.3'den yüzde 10.5'e çıktı
Bölgeler içinde en yüksek işsizlik oranı yüzde 21.6 ile Güney Doğu'da. İşsizliğin en düşük olduğu bölge yüzde 4.8 ile Karadeniz. Türkiye genelinde yaklaşık 2.5 milyona varan işsizlerin 390 bini İstanbul'da.
Çarpık büyüme
Ekonomist Sönmez, bir yandan büyüme oranının artması, öte yandan enflasyonun düşürülmesi ile övünen Türkiye'de, işsizliğin azalma yerine yükseliş göstermesini "Bu aslında yatırımsız ve istihdamsız bir büyüme. Büyümenin çarpık yüzünü ortaya koyuyor" diye yorumluyor.
Büyümeden ne beklenir
Sönmez, "Büyüme yatırımla olur, yatırım istihdam yaratır. Oysa ayrıntılara baktığımızda hem sabit yatırım dediğimiz, yeni yatırım için çok az kaynak ayrıldığını, dolayısıyla pek fazla yatırım yapılmadığını görüyoruz. Hem de mevcut üretimin daha az kişi çalıştırarak, dolayısıyla istihdam artışına imkan vermeden yapıldığını görüyoruz" diyor ve "o zaman bu büyüme nereden kaynaklanıyor?" sorusunu ortaya atarak yanıtlıyor:
Yoksullaştırıcı büyüme
* Yeni yatırımların değil eldeki kapasitenin atıl kapasitenin kullanılmasıyla çarkların döndüğünü, ama bunu yaparken de işçi çıkararak fakat çalışanların iş yükünü ağırlaştırarak üretim artışının gerçekleştiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu yoksullaştırıcı bir büyüme.
* Yani ülkenin üretim potansiyelini kullanmadan, yeni yatırım yapmadan, yeni istihdam da yaratmadan gerçekleştirilen bir büyüme.
* Dikkat çeken bir husus kamu sektörünün hem yatırım, hem istihdamda iyice güdükleştirildiği, özel sektörün ise dış pazarlarda rekabet gücü bulabilmek için daha az işçi, daha düşük ücretle üretim yapıp, yoğun işsizliği de fırsat bilerek, bu fırsatı tepe tepe kullandığıdır. Buna döviz kurunu düşük tutarak, kamu mal ve hizmet fiyatlarını ucuz tutarak, Eximbank kredileri yoluyla iktidarın destek verdiğini görüyoruz.
İşsizlikten özellikle etkilenen kesim
* Şunu görüyoruz, işgücü piyasasına kadınların girmek istediğini, iş aradıklarını ancak iş bulamadıkları için evlerine geri döndüklerini görüyoruz.
Eğitimli gençlerin de üçte biri işsiz. Her yıl yaklaşık 400 bin kişi işten çıkarılıyor.İşten çıkarmalar çok kolay yapılabilir hale geldi.
* Bir eğilim olarak da yüksek istihdam ya artmıyor ya da çok az artıyor. Üç kişinin işi iki kişiye yaptırılarak üretim yapılıyor. İşyerinde nispi artık değer üretimine ağırlık veren bir sömürü biçimi hakim.
* İmalat özel ve kamu sektöründe bütün çalışanların reel gelirlerinde azalma var. Zaten bu bir politika olarak sürdürülüyor. Düşük ücret sayesinde dışarıyla rekabeti mümkün kılıyorlar.
* Düşük reel gelir şu andaki ekonomik programın olmazsa olmaz parçalarından biri. Hatta ihracatçılar daha da düşürmek istiyor. Böyle bir ucuz emeğe dayalı ihracat modeli tutturulduğu için bu sefaletin kalıcılaştırılması, işine geldiği zaman Avrupalı, işine geldiği zaman doğulu olmak gibi bir garabeti de içeriyor içinde.
Alternatif politikalar ne olabilir
* 'İş ve aş' meselesini her şeyden önce ana sorun olarak görmek gerekir. IMF programının böyle bir hedefi yok. Büyüme ve istihdam, enflasyonu düşürme ana hedefinin türevleri gibi görülüyor. Bu programın ana amacı borçları ödetmek ve bunun için de ekonomiyi istikrarla dizginlemek.
* Ana hedef bu olunca istihdam arka planda kalıyor. Halbuki istihdam meselesi başlı başına bir amaç olmalı. Bu konuda da kamu sektörü yatırımcı olarak devreye girmeli. Oysa şimdi kamu kaynakları yatırım için değil, borç ödemek için kullanılıyor.
* Özel sektör açısından da hem mevcut faiz düzeyi, hem tam güvenin tesis edilmemiş olması yatırım iklimini henüz yaratamıyor. Yabancı yatırımcılar, yerli yatırımcıları hevesli görmeyince gelmiyor Böylece özel sektörden beklenen yatırım ve istihdam artmıyor.
* O nedenle Türkiye şöyle bir tercih yapmak zorunda: Borç problemini masaya yatırıp borçları uzun vadeye yayıp, önceliği üretim ve yatırıma, gelir eşitsizliğini iyileştirmeye veren yeni bir politika belirlemeli.(YS/BB)