17 Aralık sonrasında zirveden çıkacak olumlu bir kararın genel olarak ülke imajını olumlu etkilemesine karşın tek başına ülkeye sermaye girişini getirmeyeceğini belirten Sönmez "AB ile ilgili gelişmeleri belirleyecek olan AB'ye verilen Katılım Öncesi Ekonomik Programı'dır (KEP)" diye konuştu.
AB'ye aday ülkelerce her yıl KEP yayımlamasının beklendiğini hatırlatan Sönmez, Türkiye'nin KEP'te yer alan ekonomik hedeflerini şöyle sıraladı:
* Türkiye'de 2007'de enflasyon yüzde 4, yüzde 9.3, üç yıllık ortalama büyüme de yüzde 5 olarak belirlendi. 2007'de ihracatın 94 milyar dolara, turizm gelirlerinin de 21 milyar dolara ulaşmasının beklendiği bildiriliyor.
* KEP, 2004-2007 döneminde "başta sürdürülebilir borç yükü hedefine uygun (milli gelire oran olarak yüzde 6.5) faiz dışı fazla olmak üzere, sıkı maliye politikaları uygulayacağını" taahhüt etmekte; gelir politikasının önceliklerinin ise "kısa dönemde uygulanan makroekonomik programda hedeflenen dezenflasyon politikalarıyla uyumlu olacağını" vurgulamaktadır.
* KEP'e göre, kamu hizmetleri yerelleşme kapsamındaki yerel idareler tarafından sağlanacak ve kamu sektörünün üretim içindeki rolü azaltılırken, düzenleyici ve denetleyici rolü geliştirilecektir.
* KEP'in özellikle büyüme, FDF ve kamu sektörünü yerelleştirme hedefleri, IMF'nin daha 2001'de yayımladığı raporlarda net olarak belirtilmiş idi. Hatta söz konusu raporlarda dile getirilen, ancak KEP içinde değinilmeyen faizler üzerine yapılan IMF varsayımları daha ilginç. IMF programının varsayımlarına göre reel faiz oranı 2005 ve 2006 için yüzde 18 düzeyinde olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi program süresince yüksek reel faize bağımlı ve bunun olası kıldığı sıcak paraya dayalı olarak büyüyecektir.
KEP'te gerçek dışı varsayımlara dayanan unsurlar var
KEP'te geçen makroekonomik hedefler arasında "ideolojik bir aşırı iyimserlik"le hazırlanan ve gerçek dışı varsayımlara dayanan unsurlar olduğunu söyleyen Sönmez, çelişkileri şöyle sıraladı:
* Ekonomik büyümeye kaynak oluşturan talep unsurları inandırıcı değil. KEP öngörülerine göre 2004, 2005 ve 2006'da dışı tasarrufların (dış açıkların) düzeyi milli gelirin,sırasıyla, yüzde 4.6, yüzde 2.7, yüzde 2.4 olarak verilmiş iken, stok artışlarının yüzde 8.2, yüzde 5.6, yüzde 4.2 düzeyinde seyredeceği öngörülmektedir. Dış kaynak girişinin neredeyse 3 misline ve özel sermaye yatırımlarının üçte birine (2004'de yarısına) ulaşan böyle bir stok biriktirme temposunun neden ve nasıl gerçekleşeceği ve piyasanın hangi rasyonalitesine dayandırılmakta olduğunu öngörmek mümkün değildir.
* KEP, reel tüketim artışlarının 2005-2007 arasında yüzde 3.3 olarak son derece sınırlı bir artış göstereceğini öngörmektedir. KEP raporunun çok açık ifadesiyle, "çalışanların reel gelirlerinde önemli bir artışın öngörülmemesi ve tüketimi sınırlayıcı faktörler nedeniyle, söz konusu dönemde, tüketimin büyümeye katkısının azalması" beklenmektedir. Dolayısıyla, IMF programının bir uzantısı olan KEP raporunun tasarladığı 2005-2007 Türkiye'sinde, çalışanların reel gelirlerinde -en iyimser olasılıkla- herhangi bir artışın söz konusu olmayacağı görülmektedir.
* KEP 2004-2007 döneminde istihdamın 1.650 milyon kişi artmasını öngörmekte ve işsizlik oranının 2005'te yüzde 9.8, 2007'te de yüzde 9.3 olacağını tahmin etmektedir. KEP bu tahminlerini, "öngörülen büyüme ve yatırım artışlarına" bağlamaktadır. Oysa, ekonominin sıcak paraya dayalı spekülatif bir büyüme konjonktürü içinde bulunduğu 2002 sonrası dönemde, istihdam artışı sınırlı kalmış ve "işsiz büyüme" özellikleri göstermiştir. Nitekim KEP, raporun dördüncü sayfasında "2002'den bu yana devam eden yüksek büyüme eğiliminin istihdama yeterince yansımadığını" ifade ederek bu görüşü paylaşmaktadır.
* Dolayısıyla, ekonominin 2003 ve 2004'te sırasıyla yüzde 5.9 ve yüzde 9.8 büyüdüğünün tahmin edildiği bir ortamda sınırlı kalan istihdam artışlarının, 2007'ye değin daha düşük (yüzde 5) büyüme varsayımları altında birden bire bir istihdam patlamasına yol açması beklentisi çok gerçekçi gözükmemektedir. (KÖ/BB)