Geçen hafta Soma haftasıydı; yetkililerimizin fıtrat olarak nitelendirdiği ancak aylar önceden geleceği belli olan, ülkemizdeki en büyük işçi katliamı sonucu 301 canımızı toprağa verdiğimizin 3. yıldönümüydü.
Türk Toraks Derneği (TTD) Soma’nın yıldönümünü de göz önüne alarak 11-13 Mayıs 2017’de madenci şehri Zonguldak’da “Her yönüyle pnömokonyoz” isminde bir sempozyum düzenledi.
Sempozyumda madenci hastalığı olarak bilinen akciğerin toz hastalıkları (pnömokonyozlar) 3 gün boyunca 200’e yakın katılımcıyla beraber tartışıldı.
Pnömokonyoz (pneumo:akciğer, koniosis:toz) akciğerde toz birikmesi ve buna karşı oluşan doku reaksiyonu sonucu ortaya çıkan hastalıkların genel adıdır. Pnömokonyoz maruz kalınan tozun tipine göre isimlendirilir. Örneğin kömür tozu maruziyeti sonucu ortaya çıkan hastalığa kömür işçisi pnömokonyozu denilirken, maruz kalınan toz kuvars-silika ise silikozis; asbest ise asbestozis şeklinde isimlendirilir.
Pnömokonyozun geçmişi insanlık tarihi ile eşdeğerdir. Yerküre kabuğunun büyük bir kısmı silika ve silikatlardan oluştuğu için büyük bir olasılıkla yontma taş devrinde insanoğlunun akciğerleri pnömokonyoz illeti ile tanışmış, nasırlaşmış, taşlaşmıştır. Mısır piramitlerinin yapımında çalıştırılan binlerce insan, mısır mumyalarından da anlaşıldığı gibi silikozise yakalanmıştır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de tünel yapım işleri, madenler, cam, seramik işleri, baraj yapımı, kum püskürtücülüğü, mozaik işleri vb. hemen tüm taş, toz, kum maruziyetleri pnömokonyozlar için risk oluşturur.
Kapitalizm canavarının doğum sancılarının gerçekleştiği dönemde madenlerde köle gibi çalıştırılan işçilerdeki pnömokonyoz salgınını 1600’lerde Emil Zola Germinal’de muhteşem bir şekilde tasvir etmiştir. Aynı dönemlerde Agricola ve Ramazzini adlı hekimler de pnömokonyozların tıbbi boyutuna dikkat çekmişlerdir.
Avrupa’da 1800’lerde başlayan işçi hareketlerinin nedenlerinin başında da sağlığın sosyal belirleyicilerindeki eşitsizlikler olmuştur. Doğu blokunda 1917’de emeğin gücünü yönetsel erke dönüştürmüş olması batıda panik havasıyla kapitalizm canavarının sosyalleştirilmesi gereğini gündeme getirmiştir. Sermaye kar maksimizasyonunu kurumsallaştırmak için kendi oluşturduğu devlet erkini daha da sıkı bir şekilde kendi güdümüne alarak işçi-işveren-devlet sosyal üçlüsü masalıyla 1919’da Versay anlaşmasıyla apar topar ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü)’yu kurdurtmuştur. Madenlerde pnömokonyoz yapıcı ortamların toz kontrol yöntemleriyle düzeltilmesi (birincil koruma), bu düzeltmenin etkinliğini çalışan sağlığı yönünden izlenmesi (ikincil korunma) ILO’nun ilk icraatlarındandır. Bu düzenlenmelerin asıl amacının ise kapitalizmin omurgasını oluşturan rekabetin sınırlarının tanımlaması olduğu konuyla ilgilenenlerin tespitlerindendir.
TTD’nin düzenlediği bu sempozyumda sık sık Soma faciasına dikkat çekilerek çalışma ortamlarındaki sağlık ve güvenliğin bir bütün olduğu özellikle vurgulandı. Çalışma ortamlarında güvenliğin zedelenmesinin göstergesi olan iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada olan ülkemizde meslek hastalıklarının üstünün örtülmesinin nedenleri pnömokonyoz özelinde ayrıntılı olarak irdelendi.
Ülkemizde pnömokonyoz yapıcı işlerde çalışan kişi sayısı yaptığım kaba bir hesaplamayla tahminen 1 milyon kişi civarında. Bu kişilerin çalışma koşullarına bağlı olmak üzere literatürde pnömokonyoz görülme sıklığını göz önüne aldığımızda ülkemizde en iyi tahminle yılda en az 5 bin pnömokonyoz olgusunun tıbbi meslek hastalıkları kayıtlarımıza alınması gerekir. Ancak sağlıktan sorumlu otoritemizin böyle bir sisteminin olmaması nedeniyle SGK kayıtlarına geçebilenlerin sayıları 100-yüz- civarında kalmaktadır.
Sempozyumun ilk oturumunda pnömokonyozlu bir işçi ile yapılan söyleşi ve sonrasında pnömokonyozlarda maluliyet değerlendirme sistemimizin pnömokozların meslek hastalıkları kayıtlarına geçmesi önündeki bariyer fonksiyonu örnekleriyle gösterildi; peşinden de bunun sosyal yönünün irdelenmesi konunun çerçevesini çizdi. İkinci oturumda madenlerde toz kontrolünün teknik boyutu, işçi eğitimi, işyeri hekiminin bu konudaki sonsuz sorumlulukları ile olmayan yetkilerinin ironisi ışığında devlet erki tarafından mevzuat hazretlerimizin bu konudaki izlem ilkeleri özetlendi. Üçüncü oturumda Zonguldak özelinde madenlerde mühendisler ve işçi temsilcileri gözüyle yaşanan sorunlar irdelendi. İlk günün son oturumu ise tam bir bilimsel, sanatsal şölendi; birkaç yıl önce Zonguldak’da çekilmiş olan “ Kelebeğin Rüyası” filmi Kapital başta olmak üzere bu konuda yazılanlar ışığında güncele uyarlanarak yaşadığımız gerçeklerin arka planı sorgulandı…
Sempozyumun ikinci gününde de bilimsel düzeyi oldukça yüksek sunumlarla pnömokonyoz tüm boyutlarıyla tartışıldı.
Sempozyumun son günü sözlü bildiri sunumlarıyla başladı. Bu bildiriler de oldukça değerliydi ancak özellikle bir tanesinin hem başlığı, hem yöntemi, hem de bulguları ülkemiz ve dünya literatürüne mutlaka girmesi gerekir dedirtecek şekilde çarpıcıydı. İstanbul’dan bir ekibin yaptığı bu çalışmanın adı “kara elmas öldürüyor mu?*” şeklindeydi. Araştırmacılar Türkye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2015 yılı ölüm istatistiklerini ayrıntılı olarak incelemişler, bu ölümlerin solunum sistemi hastalıklarına bağlı olanlarını analiz etmişler ve bunların bölgelere, şehirlere göre bir dağılımını yapmışlar.
Buna göre ülkemizde iller bazında solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerde Zonguldak yüzde 16.9 ile ilk sırayı oluşturmaktadır. Yani 2015’de Zonguldakta ölen her 6-7 kişiden birinin ölüm nedeni solunum sistemi hastalıklarıdır.
İşin daha da çarpıcı olan tarafı ülke genelinde solunum sistemine bağlı hastalıklarına bağlı ölümün iller, bölgelere göre dağılımı ile ülkemizdeki termik santrallerin dağılımı neredeyse birebir denilecek derecede örtüşmektedir.
Bunun anlamı fosil yakıtlar hem yer altından çıkartılırken iş cinayetleri, pnömokonyozlar yoluyla hem de yer üstüne çıkarıldıklarında termik santrallerde kullanılmasıyla bunların çevreye yaydığı hava kirliliği yoluyla ölüme yol açmaktadır. Aslında yıllardır birçok platformda bilim insanları tarafından bu durum ifade edilmekteydi. Ancak bu çalışma ile durum oldukça somut bir şekilde rakamsal veriye dönüştürüldü. Bu çalışmadaki bulguların termik santral ve maden heveslisi ülke yöneticilerimizce göz önüne alınmasını ummak büyük bir safdillik mi olur? (İA/HK)
* Altın S, Kara K, Günaydın E, Aktepe EN, Sibomona T, Taner S. Kara Elmas Öldürüyor mu? TTD Her yönüyle pnömokonyoz sempozyumu, 13 Mayıs 2017, SS-04