Türkiye’nin tek seferde en çok ölümün yaşandığı, 301 işçinin öldüğü Soma iş cinayetinin üzerinden yaklaşık 2 yıl geçti.
Ölenleri sayılara indirgersek 2012’de 80, 2013'te 93, 2014’te 386, 2015’te 73 madenci öldü.
Yani her sene 70’in üzerinde madenci hayatını kaybediyor.
Üstelik “Soma madencilikte milad” olacak denmesine rağmen. Keza 18 madencinin öldüğü Ermenek’teki iş cinayeti de aslında bir şeylerin kolay kolay değişmeyeceğinin ilk göstergesiydi.
Peki Soma’nın ardından iki yılda neler değişti, ya da değişmedi?
TMMOB Maden Mühendisleri Odası eski İstanbul Şube Başkanı Nedret Durukan ile konuştuk.
İnsanları sayıya indirgersek, Soma’dan bu yana aradan geçen sürede aslında hiçbir şey değişmediğini mi görüyoruz?
Aslında zannedilenin aksine ölümün en çok yaşandığı iş kolu madencilik değil, inşaat sektöründe her gün ölüm haberleri geliyor. Ancak ne yazık ki çok sayıda can kaybı olunca algılanıyor. Madencilik iş kolunda risk çok yüksek ve emek yoğun bir çalışma var büyük felaketlerle karşılaşıyoruz. Ancak Soma, sonrasında da zihniyet ve politikalar değişmediği için milad olamadı. Sektörümüzde kaç kanun, kaç yönetmelik, tüzük değişti artık takip etmek mümkün değil son 12 yılda üç kanun değişikliği var. Bir şey aksıyor yönetmelik değişiyor, ya da bir madde ekleniyor, iki madde çıkarılıyor. Çünkü kanun hazırlanırken boşluklar var. Kararsızlık, tutarsızlık adına her ne derseniz. Geçen yıl yürürlüğe giren Maden Kanunu’nda da belirsizlikler var şimdi yönetmelikler hazırlanıyor. Ancak taslaklar da sürekli değişiyor ve biz bunları konuşurken belki de yeni bir değişiklik oldu. Bu yönetmelikler de çıkacak, kaç gün yürürlükte kalacak acaba? Palyatif (parça parça) çözümlerle, işi yamalı bohçaya çeviriyoruz.
Mesela Soma faciasından sonra torba yasa ile değişiklikler gündeme geldi hatta yönetenler “Soma yasası” dedi. Ben bu yasanın göz boyamaca olduğunu düşünüyorum. Evet, tartışmasız emekçiler insani koşullarda, güvenli ve güvenceli işlerde çalışmalı. Bu yasada yemek, çalışma saatleri, hafta tatili, ücretler vb. sosyal haklar konuşuldu ama kimse iş güvenliğini konuşmadı. Evet, çalışma koşulları mutlaka iyileşmeli; ayrıca iş güvenliğine de dolaylı bir fayda sağlar. Yeterince dinlenmiş, karnı tok, kafası borçlarıyla meşgul olmayan, geçim sıkıntısı yaşamayan işçi işi başında daha dinamik daha dinç olacaktır, uyarılara, eğitimlere daha iyi odaklanacaktır. Çünkü emek yoğun, çok zor bir iş koludur madencilik.
Ama bunların dışında iş güvenliğine yönelik bir şey getirilmedi. İş güvenliği yasasında da defalarca değişiklikler oldu. Maden kanunu revizyonu yapıldı, sonra bir daha yapıldı. Geçen sene yeni maden kanunu yürürlüğe girdi ama yönetmelikler yok. Sektörün bileşenleri de ne yapacağını bilmiyor şu anda.
Bu bir sistem meselesi, kimden yana olduğunuz meselesi. Halka rağmen yaptım oldu mantığıyla hareket ediliyor. Mecliste komisyonlar kuruldu maden kanunuyla ilgili. Odamız da katıldı. Talepler, sorunlu maddeler anlatılmaya çalışıldı. Kanun tarafların görüşü alınarak hazırlandı deniyor ama odaların, sendikaların görüşleri orada yer bulamadı. Kendileri nasıl biliyorlarsa hep öyle yapıyorlar.
Soma ve Ermenek olduğunda medyada sıkça yaşam odalarından bahsedildi. Sorun büyüktü ve herkes peki çözüm ne diye soruyordu. Hemen somut hızlı bir çözüm arıyordu.
Yaşam odaları kazadan sonraki sürece, can kaybını önlemeye ilişkin yapılar. Biraz da bu tip tartışmaları spekülatif bulduğumu söylemeliyim, kazayı takiben en temel tedbirlerden bahsetmeden, sistemi sorgulamadan, kamuoyunu yaşam odaları ile buluşturduk. Elbette kullanılmasında fayda var tek bir can kurtarmaya yarayan her şey kullanılmalı ancak olayın teknik detayları var: her yapı, her cevher ve ocak için uygulanabilir mi? Biz bu sorunu konuşurken kaza olmayacak gibi bir planlama yapmıyoruz o kadar kanıksamışız ki sonrasını konuşuyoruz. Önce bu kaza nasıl olmayacak onu konuşalım. Artık “sıfır kaza” diye bir kavram var. Eskiden yüzde şu kadarı kaçınılmaz deniyordu. Artık bilim bütün kazalar önlenebilir diyor. Risk analizi ve önleyici tedbir, bu kavramlar kazasız iş yeri için var. O yüzden “iş kazası” değil “iş cinayeti” diyoruz. Eğer mevcut bilim ve teknoloji o üretimi emniyetli olarak yapamıyorsa, kaza önlenemiyorsa o zaman o iş yerine gitmeyeceksin, o üretimi yapmayacaksın. Kar hırsı ve bilgisizlikle birinin ölümüne sebebiyet veriyorsan bu sonucu önceden belli bir olgudur. Kaza ise sonucunu öngöremeyeceğin şeydir. Yeterli teknolojim yok diyorsan o işi yapmayacaksın. Yaşam odalarına gelince zaten yasada yazar işveren en gelişmiş iş güvenliği önlemini almak zorunda diye. Adını koymasanız da ileri teknolojinin gerektirdiği önlemler işaret edilmiştir.
Mesela işveren hatta bazen iş güvenliği uzmanı bile işçi kişisel koruyucu donanımı kullanmıyor diyor ve ölümünden işçi sorumlu tutulmaya çalışılıyor. 10. kattan yere çakılan asansörde hangi kişise koruyucu donanımı sizi kurtarır? Bu iş güvenliğinin en son noktasıdır, işletmede her şey düzgün olacak, riskler bertaraf edilecek, artı işçinin kişisel korunma donanımı tamam olacak. Sen hiçbir tedbir alma, bareti, iş ayakkabını giy, şahane iş kazası olmayacak böyle bir şey yok. İşçi bareti, kemeri takmıyorsa takması için eğiteceksin, çalışmasına izin vermeyeceksin. Bir kerede anlaşılmıyorsa bin kere anlatacaksın. Suç, tek taraflı işleyen insan odaklı olmayan sistemde, bütün değerlerimizi paraya kurban ettik. Mesleki eğitimler mesela… Oda da verebiliyor. İşveren eğitim istiyor, ancak işçiyi 5 gün yollayamam iş kaybı üretim kaybı, 2 saatte anlat diyor. Biz kabul etmiyoruz ama bu piyasada yapılıyor. Prosedürler yerine getirilip kağıtlara yazılarak güvenli iş yeri tesis edilebilir mi?
Madende de sürprize yer yok. Hangi damarda eğim ne, yer yapısı ne, ne kadar kömür var, metan geliri ne olabilir, ne kadar üretimle kaç işçiyle havalandırma nasıl olmalı, makine, teçhizat, nakliye, kuyular, çıkış yolları. Bunları sondaj sonuçlarıyla, bilimsel yöntemlerle belirliyorsunuz, proje hazırlıyorsunuz. İlerledikçe gerekli sondaj, ölçüm vb işlemleri yapıp yola devam ediyorsunuz.
Projede belirtilen her bir konuyu ocağınıza tatbik etmeniz gerekiyor, temel aldığınız üretimin üstüne çıkamazsınız. Her bir milim önemlidir. Üretimi zorluyorsunuz ama aynı havalandırma projesi aynı hava miktarı yetecek mi? 3 kişilik yemek yapıp 23 kişiyi doyuramazsınız. Soma’da bu dikkat çekiyor. Projenin üretim hedefi ile fiili üretim aynı değil. O zaman diğer parametrelerin de değişmesi gerekir. Değişmiş mi? Ermenek’te ise felakete neden olan eski imalata ne kadar yaklaşıp kaç kuruş daha fazla kömür alabilirim zihniyeti. Bu eski imalatlardan kaynaklı kazaları Soma bölgesinde geçmiş yıllarda da yaşadık. Emniyet mi bir avuç fazla kömür üretmek mi?
Biz işte bu sisteme dikkat çekiyoruz. Soma’da ölen madenciler arasında 5 meslektaşımız da vardı, birçoğu da yargılanıyor. Bakanlık, MİGEM, TKİ, İşletmeci, bu işin bu seviyeye gelişinde hem proje hem de işçi sağlığı iş güvenliği açısından denetimde nasıl bir silsile izlendi ve 301 işçi öldü kamuoyu bilmek istiyor.
Bugün madencilikten sorumlu bakan olsanız ilk elden neler yaparsınız?
Öncelikle Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı enerji üzerine yoğunlaşıyor. Biz yıllardır söylüyoruz Maden Bakanlığı kurulsun. Ulusal bir maden politikası olsun diyoruz bunu sektörün tüm kesimleri istiyor.
Yer altı kaynaklarımız bugün var ancak yarın yeniden oluşmayacak. Uzun yıllar sonrası düşünülerek daha verimli işletilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması düşünülmeli. İş cinayetleri olduğunda “maden çıkarılmasın, kapansın madenler” dendi, böyle bir hayat yok. Sanayi girdisi, enerji kaynağı, cam, seramik, inşaat her sektörde yaşamımızın her yerinde madenler var, vazgeçebileceğimiz bir şey değil.
Konuyla ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak ulusal politikamız belirlensin. İş güvenliği yasası, iş yasası, maden kanunu hepsinin taraflarla oturup en baştan düzenlenmesi gerek. Ancak sadece yasa yapmakla bir yere varamayız. Diyelim ki dört dörtlük yasalar çıktı, emek ve insandan yana bir politika yoksa yeterli denetim ve cezayı vermiyorsanız sonuç değişmeyecek. Sadece kanun eksik diye mi oldu Soma, hayır.
Var olan denetim mekanizmaları işletilmeli. Maden İşleri genel Müdürlüğü’nün (MİGEM) yapısı yurt sathına yayılsın, bölge/ il temsilcikleri açılsın. Geniş eğitimli kadrolarla yerinde hizmet verilsin. TTK ve TKİ gibi konusunda okul olmuş kurumlar asli vazifelerine dönüp taşeronlaşma, rodövans gibi yöntemler terk edilsin.
Çalışma Bakanlığı, madenleri denetlemekle sorumlu yeterli sayıda konusunda uzman iş müfettişi yetiştirmeli. İş müfettişlerine kızılıyor bazen. Ama onların da denetim için yeterli zamanı var mı? Acaba özgür denetim yapabiliyorlar mı? Bu kadar siyasileşmiş, yandaş olmanın önemli olduğu bir ortamda devletin memurunun gidip her yeri özgürce denetlemesi mümkün mü bence bu da bir araştırma konusu.
Öncelikle insanların yaşam hakkı, çalışma hakkı ve madenlerin halkın olduğu düsturuyla bakmak lazım konuya. Kar hırsıyla üretip satmaya odaklanmak, yer altı kaynaklarında bu zihniyetle üretim olmaz.
Madenciliğin en azından başlangıçta devlet eliyle planlanması ve yönlendirilmesi gerek. Dünyanın geldiği noktada devletçi bakmak tuhaf görünebilir ama planlama için bu gerekli. Özel sektör de madencilik yapıyorsa çok yönlü bir denetim ve ciddi yaptırımlar gerek. Sadece sertifikalar ile yapılan göstermelik bir iş güvenliği değil.
Ben öğrencilere yaptığım her konuşmada “vicdanlı olun, mühendisliğinizi, bilim ve teknolojiyi unutmayın” derim. Ancak şunu da unutmayın derim, hiçbir sistem insan hayatını birilerinin vicdanına bırakmamalı; ne işveren, ne mühendis, ne de politikacı. Öyle bir denetim sistemi kurulmalı ki işveren denetimi ensesinde hissetmeli her an. Hata yapınca öbür gün başka bir yerde maden işletemeyeceğini, meslekten men edileceğini bilmeli, aynı şey meslektaşlarım için de geçerli. Ancak şunu unutmayalım maden mühendisleri de en az maden işçileri kadar ağır koşullarda ve güvencesiz çalışıyorlar. İdeal koşullar sağlandığında, bilimi ve teknolojiye özgürce uygulayabildiklerinde yani inisiyatif verildiğinde hata yapıyorlarsa cezalarını çekmeli.
Önemli bir yolu da örgütlenmelere izin vermektir. Gerçek sendikalı işçiler olmalı, sendikanın bir görevi de işyeri denetlemektir. Sadece öğlen yüzelli gram et yenecek, şu kadar zam yapılacak değil. Sendikalar iş yerini denetleyebilir ve işçinin güvenli olmayan bir iş yerinde çalışmama hakkı vardır. Maden Mühendisleri Odası, üyesinin hakkına sahip çıkarken iş yerinde ne yaşadığına bakabilirse örgütlülüğümüzün önündeki engeller kaldırılırsa işveren o kadar özgür olamayacak. Bunların hepsinin bir arada olmasının özelliği bu. İşveren bu denetimi öyle bir hissedecek ki başka çaresi kalmayacak. İş güvenliği yatırımı mı pahalı, tedbirsiz çalışmak mı daha ucuz hesabı yapamayacak. İşçi Sağlığı İş Güvenliği tedbirleri için de işverenlere belli teşvikler, vergi indirimleri oluşturulabilir. Ama kaza olmuş, işverenin zararını ölenlerin, halkın vergisiyle karşılayalım demiyorum. Ama önlemlerini alabilecek şansı da olabilsin. Büyük sermayedar işini yürütürken orta ölçekli ve küçük işletmeciyi yok ederek hem sermayenin büyüklerde tekelleşmesine, hem de belli kesimlere sermaye aktarımına sebep olmamak gerekir.
Bu sektöre yön verecek bilim ve teknolojiye de öncelikle yatırım yapmak zorundasınız. Üniversitelerin eksiklerinin tamamlanması lazım, çok sıkıntı var, staj süreleri, öğretim üyesi açığı, laboratuvar eksikliği, bunlara bakmak lazım. Her üniversitenin olmazsa olmaz minimum bir kalite seviyesi sağlanmalı. Tabii ki öncelikle bilim insanları özgür bağımsız üniversitelerde çalışmalı. Bilim ancak özgür iklimlerde gelişir.
Peki, başa dönersek hükümetin yaptığı yasal değişikliklerde yapılan düzenlemelerde ne gibi sorunlar var?
Soma ve Ermenek’teki iş cinayetlerinde; MİGEM’in görevlerinden biri de “ Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” dir, dolayısıyla Enerji Bakanlığı’nın da sorumlu olduğu söylendi. Ardından hemen MİGEM’in bu denetim görevini içeren kanun maddesi kaldırdı. Bu bana göre bu devletin sorumluluğunun çok açık bir itirafı.
Yeni kanuna göre şubat ayında teknik nezaretçilikler kaldırıldı. Sanki bu sistemden onlar sorumlu gibi ilk elde bu konunun üzerine gidildi. Sahalarda işletme yapısına ve işçi sayılarına bağlı olarak daimi nezaretçi ve vardiya mühendisi vardır. Teknik nezaretçi her sahada 3. bir göz olarak denetimi yapıyordu. Patrona bağlı çalışmasının, bağımsız denetime gölge düşürücü bir sorun olduğunu, daha sık denetim olmasının gerektiği, bu müessesenin düzenlenmesinin güçlendirilmesinin gerektiğini de söylüyorduk. Şimdi bu sistem tümüyle kalktı, her ruhsata daimi nezaretçi geldi. Daha doğrusu öyle lanse edildi ama taslak yönetmelikte bir takım sulandırmalar var, belli koşullarla başka sahalara da bakabilir diyor. O zaman niye kaldırıldı teknik nezaretçiler anlamak mümkün değil? Kanuna aykırı yönetmelik yapılamaz oysa bu yapılan, kanundaki daimi nezaretçi tanımına aykırı.
Yine yeni Maden Kanunu ile Yetkili Tüzel Kişilikler getiriliyor. Her hizmeti özelleştiren ve maden mühendislerinin diplomalarını bireysel olarak kullanma özgürlüğünü kısıtlayan bu yapıya karşı CHP anayasa mahkemesinde dava açtı. Bu sistemde özel bürolar kurulacak proje, çed vs işlerini yapacak, projeyi izleyecek. MİGEM’de ki görevleri tüzel kişiliğe ihale etmek gibi bir şey. Bu konudaki yönetmelik de henüz yayınlanmadığı için birçok muğlak nokta var. Sonuç olarak özetlersek yeni kanun paradan, cezalardan, devlet hakkından bolca söz eden, görevleri YTK’ya devredip, maden mühendislerinin çalışma özgürlüğünü kısıtlarken işçi sağlığı iş güvenliği konusunda bir vaatte bulunmuyor diye düşünüyorum. Yönetmelikler yayınlandığında ve uygulamalar başladığında sonuçları göreceğiz. (NV)