Aradan geçen beş yıl ne gidenlerin ne de kalanların şapkadan tavşan çıkarma becerisine sahip olmadığını göstermiş durumda. Bir toplumun hayatında çok uzun bir süre olmasa da bir grup insan için fena bir zaman değil aslında beş yıl.
Son beş yılda bırakın iktidar adayı olmayı, 1 Mart tezkeresi karşısındaki duruş dışında etkili bir muhalefet dahi yürütemeyen solun samimiyetsiz bir özeleştiriyle kurtulur bir durumu da yok ama derdimiz o değil.
Farklı illerde farklı ortaklaşma düzeyiyle de olsa solun birarada seçim çalışması yaptığı ve bir seçim zaferi yaşandığı günde konuşulacak şeyler değil bunlar. Geleceği birlikte kurmanın yolu var mı ona bakalım asıl.
"Bitti denen yerden başlamak
Ve gözlerini açmak yeniden
Belki de sevinçle kucaklaşıp
Başlarız kaldığımız yerden"
Nilüfer'in eski bir parçasının sözleri bunlar. Gene de Ufuk Uras'ın kampanyası sayesinde biraraya gelen ÖDP'li ve eski ÖDP'lilerin duygu dünyalarına dair bir şeyleri anlatıyor gibiydi.
Bir kısmı yıllardır birbirini görmeyen, görüşenlerin de eski defterleri karıştırmaktan imtina ettikleri bir vaziyetten sonra tekrar siyaset konuşur olmak, yanyana bulunmak, büro açmak, birlikte sokağa çıkmak ilginçti herkes için.
Seçim gününe doğru da akıllarda aynı soru: peki ne olacak şimdi?
"Yarınlar bizim için geç artık
Çok geç artık sana dönmek
Hani giderken bana demiştin ya sen
Yolcu yolunda gerek"
Sevdanın en karasından örneklerin yaşandığı bir coğrafyada politik meseleleri ayrılık sonrası aşk şarkılarıyla anlatmak işleri daha da zorlaştırıyor gibi. Gene de bu zorluğa katlanmak gerek. Yaşı kaç olursa olsun siyasetle kurduğu ilişkiyi tutkulu bir bağlanma şeklinde yaşayan solcuların bulunduğu bir yerde bundan kaçış yok ne yazık ki.
Bir örgütlenme anında, getirdiği onca kazanıma rağmen tutkulu bağlanmanın yarattığı yüksek beklenti, ilişki gündelik hayatın zorluklarına çarptığında sonuçları pek de parlak kılmıyor. Yüceltilmiş bir şekilde sevgi nesnesi haline getirilen partiler sloganlarda bile duyulabiliyor: "Yaşasın partimiz, ...'miz" şeklinde bağıran bir insan topluluğunun bırakın solculukla alakasını, akli melekelerine sahip olup olmadığı bile şüpheli.
Her halükarda solun 80 sonrasında yaratabildiği en büyük güç olarak ÖDP orada bir yerlerde durmakta. Kıymeti de eski gücünde olmasından değil çoğulcu bir parti deneyimi olmasından geliyor. Genel Başkanını solun ortak adayı olarak Meclis'e göndermiş olan parti bu kıymeti anlayabilirse açılan yeni sayfanın en güçlü kalemi olmaya aday.
Anadolu yakasında ortodoks marksistlerden radikal demokratlara, devrimcilerden sosyal demokratlara kadar çok geniş bir yelpazedeki insanlar ortak hedef doğrultusunda birlikte çalışmayı gerçekleştirebilmişken bunu tüm Türkiye'de yapmak niye mümkün olmasın?
Birlikte siyaset yapmanın zor bir şey olduğu aşikar ama solcular kadar zorlaştırmak da biraz fazla. 80 öncesinde solcuların birbirleriyle silahlı çatışmaya girdiklerini hatırlayanlar için bugünkü kalem oynatmaları, söz atışmaları hafif gelebilir. Yine de "yarınlar bizim için geç artık" demiyorsak herhangi bir virajda yolcuların dağılmayacağı bir araca ihtiyacımız var.
"Ölmek için erken, sevmek için geç" diyordu ya Attila İlhan; ölmediğimize göre sevmeyi deneyebilir miyiz acaba? Ayrı geleneklerimize, farklı düşüncelerimize, değişik önermelerimize rağmen birbirimize sahip çıkmak ve "biz" duygusunu yeniden yaşamak mümkün olamaz mı?
Yaşım ilerledi, tutkulu aşkların yerine mantık izdivacı daha makul geliyor, geniş bir aile sıcaklığı özlüyorum demek değil bu. Hakkını verdikten sonra yetmişinde de "İnadına aşk, inadına devrim, inadına sosyalizm" sloganı atılabilir.
Siyasette de bağlanırken tutkuyu kaybetmeye gerek yok hem. Yeter ki neye bağlandığımızı bilelim. Bir cemaate, bir örgüte, bir partiye değil de bir davaya tutkuyla bağlanmak, attığı her adımda, aldığı her nefeste bunu hissetmek ne de güzel şey aslında.
Hem de bizi birbirimize ve davaya bağlayacak değerlerimiz mevcutken: eşitlik, özgürlük, adalet, barış ve kardeşlik... Daha ne olsun?
Lao Tzu'dan Hacıbektaş'a, Marx'tan Nazım'a dek aynı yolun yolcusu olanlar bu yolda birbirlerini bulacaklar kuşkusuz.Umalım ki bu sefer uzun, derin ve keyifli birleşmeler olsun. Bakın o zaman nasıl da gümbür gümbür söylüyoruz hep bir ağızdan "Yarınlar bizim" türküsünü...
Yol'da, hele ki engebeli, dolambaçlı ve sarp bir yolda mola vermek doğaldır. Geniş bir kafilede yürümeye devam eden artçılara düşen ise mesafenin açılmasına izin vermeden molası bitenlerin kollarına girmek herhalde...
Aman ha bu sefer kimse kimseye "Yolcu yolunda gerek" demesin!
Yolunuz yolumuz, umudunuz umudumuz olsun!(AÇ/EÜ)