28 Şubat darbesinin üstünden 15 yıl geçti. Dönemin yetkilileri tarafından "balans ayarı" olarak tabir edilen 28 Şubat'ın bin yıl süreceği ileri sürülüyordu.
Kimine göre bin yıl sürmesi beklenen 28 Şubat on yıl bile sürmezken, kimileri de 28 Şubat'ın bir proje olduğunu ve bugünün siyasi yapısının 28 Şubat ürünü olduğunu, dolayısıyla 28 Şubat'ın tüm hızıyla sürdüğünü ileri sürüyor.
bianet'e konuşan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Alper Taş, 28 Şubat'ın sadece Türkiye'ye değil, Ortadoğu coğrafyasına yönelik emperyalist bir proje olduğunu iddia ederken, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan, 28 Şubat'ın araçlarının el değiştirdiği ve o sürecin aynen devam ettiği görüşünde.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, şu an militarist yapıyla kaynaşmış bir AKP iktidarı ile karşı karşıya olduğumuzu ifade ederek, AKP'nin darbecilerle hesaplaşmak yolunda kayda değer ne yaptığı sorusunu soruyor.
Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkanı Ferdan Ergut ise 28 Şubat'ın en önemli sonucunun AKP'nin yükselişi olduğu görüşünde.
Taş: 28 Şubat emperyalist bir projedir
Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo 28 Şubat'ın eseridir. 28 Şubat'ı sadece Türkiye özelinde düşünmemek lazım. Bu süreç AKP'yi doğurdu ve AKP de bölgeye ılımlı İslam modeli olarak sunuldu.
12 Eylül, radikal İslam'ın güçlenmesine yol açtı. Anti-batıcı radikal İslam'ın önü de 28 Şubat ile kesilerek ılımlı İslam'ın önü açıldı. Bu süreç de AKP'yi doğurdu.
11 Eylül saldırılarının ardından radikal İslam'ın tasfiye süreci hızlandı. Sadece Türkiye değil, Ortadoğu'da da bu sürecin hızlanmasıyla birlikte, batıyla barışık yeni ılımlı İslam modeli yaratılmaya çalışıldı. Dolayısıyla hem 28 Şubat hem AKP sadece Türkiye'ye değil, bu coğrafyaya yönelik emperyalist bir projedir.
AKP ile radikal İslam tasfiye edilirken aynı zamanda Ergenekon operasyonları ile de radikal Kemalizm'in önü kesildi. Neticede yeni bir rejim yapılandırıldı.
Gürkan: AKP 28 Şubat'tan besleniyor
28 Şubat darbesinin üstünden 15 yıl geçti. AKP, 28 Şubat'ın mağduru olarak siyaset sahnesine çıkmıştı. Ama uygulamalar açısından baktığımızda darbe dönemi uygulamalarının devam ettiğini görüyoruz. Yargı sisteminde, hukuk sisteminde, emniyetin uygulamalarında bu böyle. Bütün bunların toplamı üzerinden baktığımızda darbe dönemlerini aratmayan uygulamalar söz konusu.
AKP, 28 Şubat'ın mağduru değildir. AKP, 28 Şubat uygulamalarından beslenerek o dönemin ürünü olarak bugün politikalarını sürdürüyor.
Dün Batı Çalışma Grubu'nun yaptığı mitingleri eleştiriyorlardı. Bu mitingleri askerlerin örgütlediğini söylüyorlardı. Bugün baktığımızda ise pazar günü Taksim'de Hocalı katliamının kınanması için yapılan mitingde nefret söylemlerinin altında AKP'li İçişleri Bakanı ve İstanbul Valisi'nin katıldığını gördük. Bu tablo dünden bugüne bir şey değişmediğini gösteriyor.
28 Şubat'ın baskı politikaları aynen devam ediyor. Sadece araçlar el değiştirdi. Bir dönem 28 Şubat'ın arkasına dizilen üniversite, medya bugün AKP'nin arkasına dizilmiş durumda. Basın üzerindeki ipotekler, üniversitelerin hizaya çekilmeleri, uygulamaların aynen sürdüğünün göstergesi. 28 Şubat, 12 Eylül'ün devamcısıdır. AKP de hem 12 Eylül'ün hem 28 Şubat'ın devamcısıdır.
Yüksekdağ: AKP hesaplaşmak için ne yaptı?
Türkiye Cumhuriyeti tarihi darbeler üzerinden şekillenmiştir. 28 Şubat'ta laiklik-şeriatçılık üzerinden kategorizasyon oluşturulmuştur. Askerin rejim içindeki baskın yerini pekiştirmek ve siyasal İslam karşısında hegemonyasını güçlendirmek için gerçekleştirilen bir darbe olduğu iddia edildi.
İşin görünen tarafı buydu. Ancak bunun altında çok daha güçlü bir egemenlik savaşı yatıyordu. Bugün kendini 28 Şubat'ın mağduru olarak ifade eden AKP, iktidar odaklarının merkezine yerleşmiş durumda. Ancak bu pozisyonların değişmesi, Türkiye'de darbeci yapının ve çarpık demokratik anlayışın değişmesi anlamına gelmiyor. İktidar, darbeci kültürden, antidemokratik kültürden beslenerek kaba hegemonya yoluyla politika geliştiriyor.
Darbenin mağduru olduğunu iddia eden AKP, darbecilerle hesaplaşmak yolunda kayda değer ne yaptı? Şu anda militarist yapıyla kaynaşmış ve uzlaşmış bir AKP ile karşı karşıyayız.
Ergut: En iyi dersi Erdoğan çıkarttı
28 Şubat öncelikle Türkiye'deki vesayet rejiminin nelere kadir olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu rejim, daha önceki hamlelerinden farklı olarak bu kez, toplumun önemli bir bölümünü de kendi çıkarları doğrultusunda mobilize etmeyi başardı. Sivil toplum dinamiklerini başarıyla maniple etti. Medyadan sendikalara uzanan bir çizgide birçok toplum kesimi bu vesayet rejimine desteklerini sundular.
Yol açtığı sonuçlar ise ağır oldu. Susurluk süreci üzerinden şekillenen toplumsal bilinç yukarıda söylediğim manipülasyon sonucunda rayından çıkartıldı ve bir şeriat umacısı üzerinden dikkatler devletin içindeki çete oluşumlarından uzaklaştırıldı. 28 Şubat, Susurluk üzerine şal örttü. Susurluk'la açılan o kitle temelli mücadele hattında ilerleyebilseydik devletin darbeci ve Ergenekoncu yüzüyle o dönemlerde hesaplaşmamıza başlayabilir ve bugünlerde o hesabı görmüş olurduk.
Bu arada bir not: "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi gayet yaratıcı ve başarılı bir eylemdi. Fakat o eylemin bizzat düzenleyicilerinin elinden nasıl kayıp gittiğini gördükten sonra şunu düşünmeden edemiyorum: Acaba Kemalistlerin neredeyse tescilli kavramı olan "aydınlık"ı kullanmasaydık daha mı isabetli olurdu? Zira o eylemin şeriata karşı mücadele haline getirilmesinde bu kavram çok işlevsel oldu. Elbette, olan biteni bir sözcük üzerinden açıklamıyorum, ama o eylemimizin derin devlet tarafından bu kadar kolay temellük edilmesinde bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum.
28 Şubat sonrasında siyaset alanı bir dizi mafyatik ilişkilerin de kontrolü altına girmeye başladı. Dönemin siyasetçileriyle mafya liderleri arasındaki pazarlıklar döneme damgasını vurdu.
Elbette en önemli sonucu ise Erdoğan ve AKP'nin yükselişi oldu. 28 Şubat, Erdoğan için deyim yerindeyse bir alan temizliği yapmış oldu. AKP, sadece İslami hareketin eskimiş yüzünden kurtulmakla kalmadı, kitlelerin 28 Şubat'a yönelik sessiz tepkilerinin de temel taşıyıcısı oldu. O dönemden en iyi dersi Erdoğan ve arkadaşlarının çıkarttığını bugün görebiliyoruz. (EKN)