“Birçok kez özel harekât adına açılan hesaptan bana tehdit mesajları geliyor. (“Öleceksin, sen de gebereceksin‟ gibi saçma mesajlar ve küfürler yazıyorlar.) Çatışmaların çok yoğun olduğu bir gece çok sayıda yaralı ve iki de yaşamını yitiren vardı bizim bulunduğumuz sokakta. O nedenle gazeteciliği bir kenara bırakıp saatlerce ambulansı aradık. Tek yanıt “gelemiyoruz‟ oldu. Birçok kez aradık, yanıt aynı. Ama aramaktan vazgeçmedik. Gazeteci olduğumuzu söyledik. Sonra bize bir numara verdiler. Biz de o numarayı aradık. Aradığımız kişi polisti. Ağır hakaretlerde bulundu, ölümle tehdit etti. “Yerinizi biliyoruz, sizin de sonunuz gelecek‟ dedi. Biz telefonu kapattık ama o aramaya devam etti. Sürekli ağır hakaret etmeye devam ettiler. Bulunduğumuz evin ev sahibini de tehdit ettiler.”
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu, sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların yaşandığı bölgelerde gazetecilik yapan kadınların yaşadıklarını raporlaştırdı.
“Namlunun Ucundaki Gazeteciler: Savaş Bölgelerinde Görev Yapan Kadın Gazeteciler Anlatıyor” başlıklı rapor, bugün Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde TGS Örgütlenme Sekreteri Arzu Demir, İstanbul Şube Sekreteri Sevgim Denizaltı ve gazeteci Şafak Timur tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. Haber Nöbeti'n koorsinasyonundan Tuğba Tekerek ve Evrim Kepenek de yasaklı illerde habercilik deneyimlerini aktardı.
Şırnak’ın Cizre, Silopi, Beytüşşebap; Mardin’in Nusaybin, Derik, Dargeçit; Muş’un Varto; Diyarbakır’ın Sur ve Bismil, Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde ve Van’da 10 gazeteci kadınla yapılan görüşmeler sonucu hazırlanan raporda, gazeteci kadınların hepsinin ifade ettiği durum: “sürekli ölümle burun buruna olmak” ve “canı pahasına haber yapmak”.
“Artık en fazla duyduğum laf 'kendine dikkat et'. Ama şunu anlıyorum, bu senin dikkatinle ilgili değil. Ne kadar çok dikkat etsen dahi evine roket mermisi isabet ediyor, kahvaltıda ölebiliyorsun. Balkonda çamaşır toplarken kafasından vuruluyor kadın öğretmen. Dikkatimizi aşan, irademiz dışında gelişen bir şey.” (13 yıldır gazeteci)
“Savaşın şiddeti cinsiyet farklarını kapatıyor”
Timur, savaşın şiddetinin cinsiyet farklarını kapattığını söylerken “Konuştuğumuz gazeteciler ‘Cinsiyet farkı yok, kadın-erkek ölümle karşı karşıya çalışıyoruz’ diyor. Ama kadın gazeteciler hem alanda hem gözaltına alındığında cinsiyetçi tavırlara maruz kalıyorlar. Yine de savaşın şiddeti nedeniyle bunları anlatmaya değer görmüyorlar. Bu bizim için raporun en çarpıcı sonuçlarındandı” dedi.
Rapor için görüşülen gazetecilerden birinin deneyim aktarımı şöyle:
“Mesela buradaki özel güvenlik timi, polis, asker, bunların hepsi erkek. Zaten bir yerde kadınsın. Gazeteciliğin dışında bir bakış açısı var, erkek egemen zihniyet... Eline de silah verdiğin zaman daha da bir güven duyuyor erkekliğine ve bunun bakışı var. Seni gördüğünde tüm kapılar kapalı. Yanında erkek kameraman varsa ve seni tanıyorsa bunlarla bire bir konuşuluyor, bilgi alışverişi yapıyor, kafa kol ilişkisi ile... Sen ‘özgür basın’dansan tanınmıyorsan onlar tarafından, kadınsan, selamlaşman dahi imkânsız. Sana bakışından seni muhatap almadığını görüyorsun.”
“Eğilerek yürümek, kanalizasyon hattını kullanmak”
Rapor için görüşülen gazetecilerin hepsi can güvenlikleri olmadığını, bazen gazeteci oldukları için özellikle hedef alındıklarını anlatıyor. Gazeteciler bu durumla baş edebilmek için bulundukları yere göre yöntemler geliştirmek durumunda kalıyor.
* Sürekli eğilerek yürümek
* Duvarları delerek oluşturulan yaşam koridorlarını kullanmak
* Bir sokaktan öteki sokağa geçmek için kanalizasyon hattını kullanmak (Su ve elektrikler olmadığı için banyo yapma imkânı da yok),
* Yaralıları ve ölüleri çekmek zorunda olduğumuz için en sıcak noktalarda durmak zorunda olmak, o nedenle bombardımanların ortasında kalmak vs.
Editoryel düzenlemeler gazetecileri tehlikeye atıyor
Meslektaşlardan bir kısmı, sahadan kendi geçtikleri haberlerin, haber merkezinin elinden geçerek farklı şekil alabildiğini ve yine de kendi imzaları ile yayımlandığında, sahada onlar için hayati tehlike yaratabildiğini aktarıyor.
Bir meslektaş şöyle diyor: “Mesela biz yazıyoruz haberi, terörist ibaresi kullanmıyoruz, ama medya organları böyle yansıtıyor. Senin imzanla çıktığı zaman hayatını tehlikeye atıyor bu durum.”
“Gülmeyi unuttuk”
Gazeteciler, mesai saati diye bir kavramın artık geçerli olmadığını aktarırken, en son hafta sonu tatili yaptıkları zamanı hatırlamakta dahi zorlanıyorlar. Biri “Gülmeyi unuttuk” diyor.
Aktardıkları her şey, haberini yaptıkları olayların üzerlerinde ciddi etkiler bıraktıkları, hatta savaşa bizzat maruz kaldıklarını gösteriyor. Psikolojik desteğe ihtiyaç, altı çizilen durumlardan biri.
“Gazeteciler burada artık tarihi kültürel miras haberleri yapmak istiyor, silah bomba değil. Ben artık cenaze görmek istemiyorum. Çınar saldırısından sonra İrem‟den geriye sadece 200 gram kemik kalmıştı. Cizre‟de öldürülen Miray‟dan da öyle. Bu çocukların öksüz yetim kalması iyi değil, psikolojimiz de iyi değil. Burada çalışan bütün gazetecilerin psikolojik destek alması gerek. Her gün ölüm, her gün kan. Burada bundan başka bir şey yok.”
“Gazetecilere tehdit ve baskılar sona ermeli”
TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu, bu rapordan yola çıkarak “taleplerini değil olması gerekenleri” şöyle sıralıyor:
* Çatışma bölgesinde görev yapan meslektaşlarımızın can güvenliğini tehdit eden, devlet görevlilerinden kaynaklanan her tür davranış ve eylemin son bulması,
* Bugüne kadar meslektaşlarımıza yönelik gerçekleştirilen tüm şiddet olaylarının faillerinin bulunması ve yargılanması,
* Hapiste tutulan tüm tutuklu gazetecilerin hemen salıverilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.