* Fotoğraflar: Anadolu Ajansı (AA) - Arşiv
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaşın getirdiği gıda krizi, İstanbul'da imzalanan tahıl koridoru anlaşması ile birlikte nispeten çözülmeye başlasa da aynı şeyi savaşın yarattığı ve daha da tırmanacağa benzeyen enerji krizi için söylemek şimdilik zor görünüyor.
Avrupa Birliği (AB), Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline - çoğu zaman kısmi ya da kademeli - enerji yaptırımları ile yanıt verirken Rusya'nın bunlara cevabı, ruble ile ödeme yapmayı reddeden ülkelere enerjiyi kesmek ya da "teknik sebeplerden" enerji akışını kısmak oluyor.
TIKLAYIN - AB mi, Rusya mı: Enerji yaptırımları kime zarar veriyor?
Bu durum da haliyle Rusya'dan enerji ithalatına büyük ölçüde bağımlı olan Almanya gibi ülkelerde "soğuk bir kış" tedirginliğini beraberinde getiriyor. Bu tedirginlik de bir dizi hazırlık ve tasarruf önlemini...
Bu bağlamda Almanya'daki durumu sorduğumuz gazeteci Gürsel Köksal, "Tüm önlemler ve arayışlara rağmen Almanya'nın özellikle doğalgaz konusunda Rusya'ya bağımlılığı birkaç yıl daha devam edebilir" diyor.
Köksal'a göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin her ne kadar daha önce yapılmış anlaşmalar gereği doğalgaz ihracatının süreceğini söylese de "Putin'in enerji konusunu bir koz olarak kullandığı ve bundan vazgeçmeyeceği" konusunda neredeyse bir fikir birliği var.
Peki, Almanya'da "soğuk bir kış" ihtimaline karşı ne gibi önlemler alınıyor? Ülke kamuoyu bu önlemleri ve siyasilerin tavrını nasıl karşılıyor? Enerji yaptırımları Almanya'ya ne gibi zararlar veriyor? Ve belki de daha önemlisi: Tüm bunlar, Ukrayna'ya kamuoyu desteğini azaltabilir mi?
Gürsel Köksal, Frankfurt'tan bianet için yanıtladı...
Kuzey Akım 2, LNG, kömür santralleri...
Ukrayna'nın işgali sebebiyle Rusya'ya uygulanan yaptırımlara bir tepki olarak Rusya'nın Avrupa'ya doğalgaz akışını tamamen keseceğinden tedirginlik duyuluyor. Almanya'da bu ihtimale karşı ne gibi hazırlıklar ve önlemler alınıyor ve/veya planlanıyor?
Almanya son yıllarda enerji konusunda Rusya'ya büyük bir bağımlılık içine girmişti. Savaştan önce Almanya'nın ham petrol ihtiyacının yüzde 35'i, kömür ihtiyacının yüzde 45'i ve doğalgaz ihtiyacının yüzde 55'i Rusya'dan karşılanıyordu.
Savaşın başlamasıyla bu bağımlılığı "Almanya'nın Putin'in şantajlarına teslim edilmesi" olarak gören eleştiriler daha da yaygınlaştı ve kısa zamanda eski dönemin sorumlu siyasi güçleri de dahil olmak üzere hem iktidar partilerinin, hem de ana muhalefetin temel yaklaşımı oldu.
Hükümet önüne "Almanya'yı Rusya'ya bağımlılıktan bir an önce kurtarmak ve Putin'in enerji ihracatından elde edilen milyarlarca euroluk gelirle savaşı finanse etmesini önlemek" hedefini koydu.
İlk olarak Rusya'dan Almanya'ya doğrudan doğalgaz taşımak üzere yıllardır inşası süren ve bu yılın ilk aylarında tamamlanan doğalgaz hattı Kuzey Akım 2'nin (Nord Stream 2) hizmete açılmasından vazgeçildi. Rusya'dan doğalgaz, petrol ve kömür ithalatı azaltıldı.
Ekonomi Bakanı, Yeşiller partisi liderlerinden Robert Habeck, hem ülke içinden hem de dışından enerji kaynakları arayışına girdi. Halkı enerji tüketiminde tasarruflu davranmaya çağırdı.
ABD ve Kadar başta olmak üzere çeşitli ülkelerden sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alımı için görüşmeler yapıldı, bu gazı işleyecek terminallerin inşaatına kısa süre içinde başlandı, önümüzdeki yıllarda kapatılması planlanan kömür santralleri ile ilgili planların ertelenmesine yeşil ışık yakıldı.
"Nükleer konusundaki fikir birliği ortadan kalktı"
Almanya'nın girişimleriyle Avrupa Birliği (AB) çapında enerji tasarrufu kararı alındı. Ancak tüm önlemler ve arayışlara rağmen Almanya'nın özellikle doğalgaz konusunda Rusya'ya bağımlılığı birkaç yıl daha devam edebilir.
Rusya Devlet Başkanı Putin, bu arada daha önce yapılmış anlaşmaların gereğince mevcut kanallardan doğalgaz ihracatının devam edeceğini açıkladı. Ancak kimse bu söze güvenmiyor, Putin'in enerji konusunu bir koz olarak kullandığına ve bundan vazgeçmeyeceğine inanılıyor.
Nitekim, geçtiğimiz haftalarda boru hatlarının yıllık bakıma alınması nedeniyle gönderilen miktarın düşmesi ve Rusya'ya karşı yaptırımlar yüzünden bakım çalışmalarının sekteye uğradığına dair açıklamalar önümüzdeki dönem ciddi bir enerji sıkıntısının yaşanabileceği endişesini daha da artırdı.
"Halkın önümüzdeki kış evlerini ısıtamayacağı, birçok fabrikanın üretim yapamayacak hale gelip, kapanabileceği" gibi senaryolar eşliğinde yürüyen tartışma sonunda nükleer enerjiden tamamen vazgeçilmesi konusundaki fikir birliğini ortadan kaldırdı.
Yıl sonunda tamamen devreden çıkacak son üç nükleer santralin üretime devam etmesi için yoğun bir tartışma başlatıldı. Önce Hıristiyan demokratlar ve liberallerin, ana akım medyanın desteğiyle yürüttüğü kampanya artık Yeşiller ve sosyal demokrat kesimlerden de destek görmeye başladı.
Daha karanlık ve daha soğuk
Diğer Avrupa ülkelerinin tasarruf konusunda ne derece disiplinli davranacağı belli değil. Ancak Almanya bu amaçla hazırlıklarını sürdürüyor.
Örneğin, kış aylarında konutlar ya da iş yerleri ortalama iki derece daha az ısıtılacak, yüzme havuzu ve spor salonları ısıtılmayacak, kent merkezlerindeki tarihi ve turistik binalar ışıklandırılmayacak.
Bazı belediye başkanları konutlarında yeterince ısınamayan yaşlılar ve hastalar için "toplu ısınma merkezleri" organize etmeyi düşünüyor. Medyada çıkan haberlere göre birçok emekli kışın soğuk aylarını Türkiye, Tunus gibi Almanlar için ucuz ülkelerde geçirmeye hazırlanıyor.
"Scholz de Rusya'ya bağımlılığın sorumlularındandı"
Söz konusu enerji yaptırımları ve tasarruf çağrıları olduğunda özellikle Şansölye Olaf Scholz ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck'in konuyla ilgili sık sık açıklamalar yaptığını görüyoruz. İki farklı partiden gelen bu iki siyasetçinin yaklaşımlarını siz nasıl değerlendirirsiniz? Almanya kamuoyu Scholz ve Habeck'in açıklamalarını nasıl karşılıyor sizce?
Enerji konusu esas olarak Şansölye Yardımcısı, Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Habeck'in sorumluluğunda.
Belirttiğiniz gibi, Scholz da bu konuda zaman zaman açıklamalarda bulundu. Onun vurgusu daha çok devletin enerji sıkıntısı nedeniyle ortaya çıkan fiyat artışları konusunda tüketici ve üreticileri destekleyeceği yolundaydı.
"Hiçbir yurttaşımızı, hiçbir işletmemiz yalnız bırakmayacağız!" diyen Scholz, artan maliyetlerin karşılanması için devlet yardımı yapılacağını açıkladı.
Ancak Scholz, bilindiği gibi bundan önceki hükümetin Sansölye Yardımcısı ve Maliye Bakanı'ydı. Yani Merkel'den sonra o geliyordu. Dolayısıyla, enerji konusunda Rusya'ya bağımlılığa neden olan politikaların sorumlularındandı.
Geçen eylüldeki seçimlerden birkaç ay önceki sel felaketi sırasında kamuoyundaki prestijinin artması nedeniyle büyük bir başarı kazanmıştı. Ancak, savaşın başlamasının ardından kendisine yönelik kamuoyu sempatisi azalmaya başladı. Bunda onu Rusya'ya karşı yaptırımlar ve Ukrayna'ya yönelik destek konusunda "isteksiz, kararsız" gösteren propagandaların büyük etkisi var.
"Habeck, parti ilkeleriyle çelişse de prestij kazanıyor"
Habeck ise enerji konusunda yaşanabilecek sıkıntılara karşı gündeme gelen önerilerle ilgili tutumu Yeşiller partisinin temel ilkeleri ile çelişiyor durumda olsa bile sürekli prestij kazanıyor. Şu anki kamuoyu yoklamalarına göre en sevilen ve en güvenilen politikacı o.
Habeck özelinde sormam gerekirse; Yeşiller Partisi'nden gelen bir siyasetçinin Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile LNG anlaşması yapması, kömüre dönüş sinyali vermesi gibi adımlar ülkede, Almanya basınında ya da Yeşiller seçmenlerince nasıl karşılanıyor?
Daha önce de belirttiğim gibi Habeck, ülkenin karşı karşıya kaldığı sıkıntılara çözüm arayan bir, bunu yaparken "ideolojik körlük" içinde davranmayan sorumlu bir politikacı imajıyla sürekli prestij kazanıyor.
Seçim kampanyası sırasında Ukrayna-Rusya sınırında başında askeri miğferle poz verip, Almanya'nın Ukrayna'ya silah yardımında bulunmasını savunarak, partisinin bu konudaki çizgisine ters çıkmıştı.
Kuşkusuz partide bunlara karşı çıkanlar var. Ancak bunların etkisi yok. Yeşiller partisi son anketlere göre, sosyal demokratları geride bırakarak en çok seçmen desteği olan ikinci parti konumunda.
Ancak kamuoyu desteği artsa bile özellikle nükleer enerji konusundaki tartışma, önümüzdeki dönemde parti içinde ciddi çatlakların yaşanmasına yol açabilir. Partinin birinci kuşak liderlerinden Christian Ströbele ve Jürgen Trittin'in son günlerdeki sert çıkışları böyle bir çatlamanın ilk belirtileri.
Almanya'da enflasyondan stagflasyona
Rusya'ya yönelik enerji yaptırımlarının Rusya'ya mı Avrupa ülkelerine mi daha çok zarar verdiği ya da yaptırımların etkili olup olmadığı da bir süredir tartışılıyor. Bu yaptırımların Almanya açısından olumlu veya olumsuz ne gibi sonuçları oldu ve/veya olacak?
Yaptırımların Avrupa ülkelerine, özellikle de dar gelirli geniş halk kesimlerine büyük zarar verdi ve daha da verecek. Tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya'da da enflasyon hızla artıyor. Temmuz ayı itibarıyla enflasyon oranı yüzde 8,9. Temel tüketim mallarına sürekli zam geliyor. Buna önümüzdeki kış aylarında ısınma giderleri de eklenecek.
Enerji sıkıntısının giderilememesi durumunda ya da artan enerji maliyetleri nedeniyle pandemi nedeniyle yaşanan tahribatların etkisini atamamış olan ekonomi daha da derin bir krize girebilir.
Ekonomik büyüme oranı binde 7'ye geriledi. Ekonomik büyümenin yavaşladığı, fiyatların hızla arttığı bir döneme, yani stagflasyona doğru gidiliyor. Sosyal demokrat Şansölye Scholz artan enerji fiyatlarını "sosyal patlayıcı" olarak tanımladı, Yeşiller'den Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, bu nedenle "halk ayaklanmalarının" söz konusu olabileceğini dile getirdi.
Aslında böyle bir olasılık çok düşük. Ancak artan hayat pahalılığının yine de ciddi gerilimlere neden olacağı ortada.
Muhalefetteki Sol Parti, son zamanlarda kendi içindeki anlaşmazlıklar nedeniyle büyük ölçüde güç kaybettiği için bu gelişmeler karşısında etkisiz kalacak gibi görünüyor. Bu nedenle aşırı sağcı parti AfD (Almanya için Alternatif) krizden zarar gören kitlelerin desteğini kazanabilir.
"Kriz derinleştikçe yaptırımların kaldırılması istenebilir"
Ülkeye gaz akışının kesilme ihtimalinin Rusya'ya uygulanan yaptırımların bir sonucu olduğunu düşünürsek, Almanya'da özellikle yaptırımlara ilişkin kamuoyu görüşü ne yönde? Korkulduğu gibi "soğuk bir kış geçirme" ihtimali sizce Ukrayna'ya olan kamuoyu desteğini azaltabilir mi?
Sıkıntılar ne kadar artarsa artsın kamuoyunda Ukrayna'ya desteğinin süreceğine kuşku yok. Bunda "kana susamış, özgürlük düşmanı diktatör Putin!" kampanyasının yanı sıra, muhtemelen tarihi "Rus karşıtlığı" ya da "Rus düşmanlığı"nın da bir etkisi var elbette.
Ancak, önümüzdeki günlerde Rusya'ya yönelik yaptırımlardan vazgeçilmesi talebine kamuoyu desteği artabilir. Bu şimdilik aşırı sağcı AfD'nin açıkça dile getirdiği bir talep. Kriz derinleştikçe bu doğrultudaki taleplerine daha çok destek bulabilir.
Nitekim geçtiğimiz hafta ana muhalefet partisi CDU'nun (Hristiyan Demokrat Birlik) önde gelen temsilcilerinden, Saksonya Anhalt Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer de bu doğrultuda bir çıkış yaptı.
Gerçi bunun hemen ardından parti yönetimi tarafından susturuldu ancak bu durum yaptırımlara karşı halk arasında, özellikle ülkenin doğusunda, bir potansiyelin olduğunu gösteriyor.
Bu arada savaş da artık kanıksandı, Almanya'nın kapılarını açtığı milyonlarca Ukraynalı sığınmacının sosyal yardım sistemine yükü belirgin olmaya başladı, savaşın ilk günlerinde sık sık dile getirilen "özgürlük için soğuktan donarız da!" gibi sloganlar artık duyulmuyor.
AfD dışında bir partinin yaptırımların kaldırılması beklentisini siyasal talep olarak savunması tabii ki çok zor. Ancak "Ukrayna bir miktar toprak kaybına razı olsun ve savaş artık bitsin!" yolunda bir beklenti var. Bu artık medyada da kendilerine "Rus taraftarı!" ya da "Putin yanlısı" denmesi mümkün olmayan kişiler tarafından daha belirgin bir biçimde dile getirilmeye başlandı. Bu talebin giderek daha fazla destek görmesi mümkün. (SD)