Pera Palas Taksi Durağı'nın kadın taksi şoförü Nebahat Abla'yla tanışıp söyleşiye başlayınca bizi de en çok onun "hayat kavgası karşısındaki cesareti"etkiledi sanırım. İstanbul trafiğinde direksiyon sallayan 4 ya da 5 kadın taksi şoföründen biri Nebahat Abla.
Vitrin süsü olmadan taksi şoförlüğü yapmak...
Beyoğlu'nda ve her zaman gececi olarak çalışıyor. Tam bir otomobil tutkunu. Günde bir paket sigara içiyor -ama yolcularının yanında asla-. Önyargılarınıza yenilip erkeksi bir kadın olduğunu düşünmeyin sakın.
O direksiyon başındayken de çok sevdiği toz pembe ojesini sürüyor, uçuk tonlarda makyajını yapıyor. Sarı, özenle şekillendirilmiş saçlarının boyasının geçmesinden hiç hoşlanmıyor, ama çok sevse de rahat edemediği için çalışırken etek giymediğini söylüyor. Taksisinde müşterisi özel bir şey istemediği zamanlar, Julio Iglesias, Tina Turner, Louis Armstrong dinliyor.
Diğer taksici arkadaşlarıyla şakalaşırken, taburesini taksici adabıyla çekip yanınıza otururken, onun çalıştığı yere nasıl uyum sağladığını, takdir gördüğünü izliyorsunuz. Bu safi erkek camiada "raconu bilen" ama tüm hissiyatıyla, alımlılığıyla kadınlığını hissettiren bir taksi şoförü Nebahat Abla.
Daha önce özellikle kadınları görmeye alışık olduğumuz bir işi, mağaza yöneticiliğini yapıyormuş, ama aldığı ücretten hiç memnun değilmiş. Yaşadığı ekonomik darboğazı aşabilmek için alternatifler ararken "kadın taksi şoförleri" arayan bir gazete ilanına rastlıyor. Taksiciliğe adım attığı bu ilk işinden pek söz etmek istemiyor.
Kabaca, bir araba modelinin taksicilik sektörüne pazarlanması sürecinde kadın taksi şoförlerinin kullanıldığını anlatıyor. Kadına sıklıkla vitrin mankeni rolünün biçildiği çalışma hayatında, o da bu muameleye maruz kalmış sözün kısası, ama sanırım daha önemlisi, bunu sevdiği, takdir gördüğü, daha iyi kazandığı bir işe, bir mesleğe dönüştürmeyi başarmış olması.
Bir oğlu var Nebahat Abla'nın. O, ilk dönemlerde çok rahatsız olmuş. Kabul etmemiş bu işi yapmasını. "Keşke imkanım olsaydı, bu imkansızlık seni buna itti, ben burada erkek evlat olarak ızdırap, acı duyuyorum" demiş, ama bizim durumdan anladığımız artık bu "ızdırap ve acının" yerini saygı ve gurur almış.
Adının Nebahat olduğunu öğrendiğimizde biraz şaşkın, biraz muzur tebessüm etmiştik. O kendisine sık sorulan sorunun yanıtını biz sormadan veriyor hemen: "Takma ad değil, hüviyetteki adım". "Bu senaryo yazıldığında ilk rahmetli Sezer Sezin, arkasından Belgin Doruk, Fatma Girik, Nebahat Çehre bu rolü oynadı. Bu kadar oyuncu bunu birkaç yıl içinde tekrarlamışsa bunun önemi ve değeri var demek ki. Bu değeri anımsatıyorsam, bu değerle özdeşleştiriliyorsam bu çok güzel benim için".
"Bir kadının olduğu yerde hoşluk vardır"
Aracınıza binen yolcuların ilk tepkileri ne oluyor diye sorduğumuzda, "Çok şaşırıyorlar ama yüzde 99.9'u olumlu tepki veriyor " diyor. Onun taksisinde rahat, huzurlu ve güvenli hissettiklerini söylüyorlar, yeniden kendisiyle seyahat etmek istiyorlarmış Bu durumu ince bir tevazuuyla hemcinslerine de pay biçerek şöyle açıklıyor Nebahat Abla; "54 yaşında da olsa bir hanımın olduğu yerde gerçekten hoşluklar vardır, kalite vardır, güzellik vardır, kural, disiplin, özen vardır".
Çalıştığı duraktaki taksici arkadaşlarının, durak yolcularının ve çalıştığı taksinin sahibi Mühendis Bey'in kendisini desteklediklerini, "bu kültür seviyesine sahip insanlar" olduklarını sürekli vurguluyor Nebahat Abla. Ya başka bir semtte, başka bir taksi durağında bir kadın taksici olsaydınız? Sorumuza daha az coşkulu yanıt verebiliyor, "Benim bana düşeni yapmam yetersiz kalırdı yavrum, mutlaka destek gerekir. O desteğin de her duraktan gelebileceğini sanmıyorum. O kültür, o görüş, o hassasiyet, o insanlık. İlkleri yapmak çok zordur yavrum"
"Şoförler örgütlenmeli"
Mesleğin kötü namını düzeltmek, taksiciliği itibarlı bir meslek yapmak için kooperatif ya da şirketler halinde örgütlenmek gerektiğini düşünüyor. Bunun için tüm taksi duraklarını bir çatı altında toplayacak, Beyoğlu'dan başlaması düşünülen, belediyenin de desteklediği projeye inanıyor. "Yurtdışından aldığı duyumlara göre" şirketleşmiş taksi filolarının olduğu yerlerde belli oranda kadın taksici çalıştırma zorunluluğu da varmış. Sözün kısası, Nebahat Abla'nın kadın kotası, sosyal güvence, meslek ilkelerinin belirlenmesi, kalitesinin arttırılması gibi son derece politik talepleri var. İşin güzel yanı umudunun da olması... "Bir çok bayan arkadaşımızın bir mezuniyeti, bir mesleği yok" diye ekliyor, kadınların istihdamı için taksiciliğin de bir alternatif olabileceğini söylerken. "Peki ileride kadın taksiciler ucuz iş gücü olarak görüldüğü için sayıları artabilir mi sizce?" diye sorduğumuzda kaplan kesiliyor Nebahat Abla, anlıyorsunuz ki öyle kolay değil onu bu mücadelesinde "ikinci" sıraya itmek.
Trafikte aldığı "elinin hamuruyla.." teranesiyle başlayan olumsuz tepkileri "yaşının da verdiği olgunlukla hiç umursamadığını" anlatıyor: "Ben vazifemi, bu kamu hizmetini hakkıyla yapıyorum, inanarak yapıyorum, ihtiyacım olduğu için yapıyorum"
50 yaşında başlamış Nebahat Abla, taksiciliğe. 4 senedir de bu işten ekmek yiyor. "Ya daha genç yaşta taksiciliğe başlasaydı?" sorusu geçiyor aklımızdan... Sanki işi iki kat daha zor olurdu; "ablalık" sıfatının da bir ağırlığı, bir hiyerarşisi var bu toplumda değil mi?
Trafikte şiddete karşı şiddet uygulamıyor
Kadın sürücülere karşı trafikte yapılan, zaman zaman cana mal olmuş tacizleri, sıkıştırmaları hatırlatıyor; "Bana o şekilde hareket edeni ben istesem trotuara yapıştırırım, röfüje çıkartırım çocuklar, ama acıyorum, üzülüyorum çünkü o da insan, o kadar kültürü var. Bana yapıldığında yolcum yoksa, hafif, minik hareketlerle 'ben senden daha iyiyim' diyorum sadece."
Nebahat Abla, 33 yıllık sürücü olduğunu, 16 yıl direksiyon öğretmenliği yaptığını, test sürüşlerinde çalıştığını, Emre Yerlici gibi yarışçılardan ileri sürüş teknikleri kursları aldığını, Go-kart yaptığını anlatıyor. Onu dinlerken, bir kere daha hatırlıyoruz kadının erkek egemen alanlara girebilmek için her zaman çok daha iyi ve gayretli olmak zorunda olduğu gerçeğini.
"Hiç tepen atıp da küfrü bastığın oluyor mu Nebahat Abla?"
"O raddelere geliyorum ama asla küfretmedim, asla sövmedim, sövmem. Çünkü ben saygılı bir insanım. Sinirleniyorum ben erkeklere. Üzülürler söverler, sevinirler söverler. Bütün küfürler de kadına. Kadına yönelen küfür önce annendir, sonra eşindir, kız kardeşindir. Bunları düşünmeden bunları söyleyen bir erkek, bir aile babası insani duyguları az olan bir canlıdır bana göre."
Her zaman gececi çalıştığını duyunca, bir yandan cesaretinden, kadın olarak bir ayrım talep etmeden en zorunu üstlenmesinden etkileniyor insan, diğer yandan kadınların kendilerine yer açmasının zaten zor olduğu bu meslekte, Nebahat Abla'ya gündüz çalışma kolaylığının bile sunulmamasına kızmadan da edemiyor... Kendi tercihi olmasa da gece çalışmayı da sevmiş Nebahat Abla "Gecenin rengi siyah gözükür ama benim için gökkuşağından" derken, gece mesaisinin arkadaşları travestilere de selam gönderiyor galiba.
"Benim bir sürü travesti kızım var. Beni deli gibi seviyorlar, gece çalıştığım için. Kış ayı, vücutlarıyla çalışıyorlar, yarı çıplak yolun ortasındalar. Benim arabam büyük, hemen göze çarpıyor. Hop, hemen önüme atlıyorlar Nebahat Abla diye. On dakika kaloriferi açıp onları ısıtıyorum. Beni çok seviyorlar ama ben onlara artı hiç bir şey yapmıyorum, sadece insan gibi, olması gerektiği gibi davranıyorum."
'Taksi muhabbetleri ünlüdür' diyoruz, 'En çok nelerden konuşuluyor sizin takside?'
"Politika çok az konuşuyoruz" diyor. Gündemde daha çok büyük şehrin, hayatın zorlukları varmış. "Konuşmalardan anlıyorum ki, Türk insanının bir psikiyatrise, bir psikoloğa gitmesi lazım. Müşterilerimin çoğu beni psikolog gibi görüyorlar" diyor Nebahat Abla gülerek; "Demek ben onlara bu yakınlığı, bu güveni hissettirebilmişim. Ne mutlu bana!"
Oh olsun o ehliyeti vermeyen polislere...
Ehliyetini alış macerası da çok keyifli Nebahat Abla'nın. "Ah, ehliyetimi almam nasıl festival oldu" 1973'te ehliyetini aldığında amatör, profesyonel, ağır vasıta diye bir sınıflama varmış. O "Günün birinde lazım olur" düşüncesiyle profesyonel ehliyet için başvurunca tepkiyle karşılanmış. Gözlerinin içi gülerek, biraz matrak, ama çok gururlu anlatıyor: "Ehliyeti vermemek için beni üç kez sınava soktular. Üçüncüsünde taksicilik yapmayacağıma dair söz alıp verdiler ehliyeti. Ve ben 50 yaşımdan sonra 4 yıldır taksicilik yapıyorum. Söz vermiştim ama sözümü bozdum. Oh olsun o ehliyeti vermeyen polislere!" (AGS/EZÖ)
* Fotoğraflar: Emine Özcan