Kendinizi sevmeyi unutacak kadar bir başkasını sevdiğiniz olmuş mudur? Yanıtlanmadan da insanı ağırlığı altında bırakacak cinsten bir soru olmuştur bu zihnimde. Temayüllere uygun olmayan bir yanıt üretip içinden daha çıkılmaz hale getirdiğim soru, yıllar yılı peşimi bırakmayan bir fenomeni işaret eder: Anne, annelik.
Henüz ortaokul yıllarında hissettiğim annem tarafından 'çok sevilme' vurgusu-'duygusu' diyemiyorum, sürekli vurgulanan, vura vura anlatılan bir şeydi çünkü- kendime bir tasarım olarak bakmama neden olmuş, içinde barındırdığı talepkarlığı ile verili norm ve inanç dizgelerini reddeden bir ben yaratmıştı.
Kolay edinilen, kolay dolaşıma giren, kolay pazarlanan yerleşik düşüncelerin birçoğundan beni azadeden 'çok sevilme' vurgusu, içimdeki tüm korkuları açığa çıkardığı için kaçıp kurtulmak istemiştim... Her şeyden.
Yazının başında sorduğum sorunun yanıtını daha ilk gençlik yıllarımda verebilecek denli büyük bir korku: Ben küçükken balıkçı olmak isterdi annem. Sonra deniz yoktu oturduğumuz kentte, vazgeçti. Katil olmaya karar verdi ve bir bir öldürdü bizleri... En çok da kendisini.
Anneler ne çok yalnızdı...
Sanat galerilerinde sergilenen idealize edilmiş tablolardaki anneler, evlerimizde ise birer benzemek istemediğimiz korkulu rüyaydı sanki.
Reddettiğim, kendinden vazgeçmiş, amiyane deyimle 'saçını süpürge eden' kadın imgesi içimde öfke yaratırken sonraları anlaşılır, nedenleri üzerine düşünülür bir olgu haline geldi.
Ama geç geldi, kırılıp dökülen onca şeyden çok sonra hem de annemle aramda yaşadığım arızalı ilişkiyi onarmaya yetmeden...
Henüz çok yeni olan ancak hiçbir zaman sona ermeyeceğini çabuk fark ettiğim 'annelik' serüvenini yaşarken yaptığım geçmişe yolculukta, derin bir yalnızlığın izleri peşime takıldı ve anladım ki annem, anneler ne çok yalnızdı.
İçimi sevinç kaplamasını bekledim
Kızımı ilk kucağıma aldığımda bütün acılarımın dineceği, her şeyi unutacağım ve içimi büyük bir sevincin kaplayacağı söylenmişti. Olmadı. Önce dakikalarca, sonra günlerce ve nihayetinde de aylarca içimi büyük bir sevincin kaplamasını bekledim, durdum.
Korku doluydum, kendi gövdemi tanıyamıyordum ve dehşetle fark ettim ki çocuk bakımı konusunda hiçbir şey bilmiyordum. İşin acı tarafı, hastaneden eve gelir gelmez bebeğin tüm gizeminin bana malum olacağı anlatılmıştı. Oysa eve geldiğimde bana malum olan yalnızca dehşet verici bir yalnızlık duygusu ve korku oldu.
Aradan geçen dört ay boyunca da bu yalnızlık duygusundan kurtulamadım, yetersizlik duygusuyla hemhal oldum. Geldiğinde yaşama tatlı bir katkı olacağı düşünülen ancak kendisi bunu ısrarla reddeden kızımla baş başa kaldım.
Doğum sonrası bunalımı
Kimse, küçük bir bebeği olmadan, uykusuzluğun, endişenin, düşünmek ve biraz rahatlamak için zaman bulamamanın ve aciz bir canlının karşısında duyulan büyük sorumluluğun üst üste gelmesiyle oluşan o öldürücü yorgunluğun ne demek olduğunu anlayamaz(mış).
Bir de buna arkadaşlarımın ve ailemin geliştirdiği değişik ve garip davranışlar eklendiğinde tıp literatüründe 'doğum sonrası bunalımı' denilen derin depresyonu meydana getiren koşulları elde etmiş oldum.
Bana bir 'anne' gibi davranılırken, etrafımdaki tüm karmaşanın içinden kişiliğimi kurtarmaya çalışmaksa boşuna bir çaba olarak kaldı.
Şimdi çevremdekilere biraz dargın, çokça yorgun, içinden çıkılmaz bir yalnızlığın 'annelik'le eş anlamlı olduğunu düşünen ve annesiyle yıllardır barışamamış bir 'anne' oldum.
Her daim gerilimli bir ilişki olduğu rivayet edilen anne-kız ilişkisinin artık iki ucuna da dokunan yeni! hayatımda; aile, yuva, evlilik ve çocuk idealleri bağlamından kopmuş, annelikle parsellenmeyecek bir sevginin arayışı içindeyim.
Bana ve aslında tüm annelere atfedilen 'kimliksizliğin', 'görünmez kadın' ilan edilmenin aşılabilirliği ile ancak hem annem, hem ben, hem de kızım gerçek bir kadın dayanışmasının inşa edilebilirliğini hissedecek belki de.
Bir ev kuşuna dönüştürülmüş kadınlardan doğduk çoğumuz; 'Bir Ev Kuşunun Ölümü'başlıklı yazılar çoğaltarak.
'Vazgeçenler Klübü'ne üye anneler çocuklarını gönlünce, güzelce sevmeye vakit bulamadılar kaybolmuşken kendileri. Bulsun diye kendilerini kadınlar, başkalarını güzelce sevebilsinler diye kendilerini sevmeliler ilk önce, kendi hayatları değil de, hayatlarının bir parçası olan kızlarıyla.
"Sizin hiç anneniz o(ö)ldu mu?/ Benim bir kere o(ö)ldu kör oldum." (EY/FK)