Öyle ki her hafta ölümlerden söz etmemek için kimi dostu sessizce uğurladığımız oluyor ya da birkaç sözcükle anmakla yetiniyoruz. Nuri İyem ya da Mehmet Ulusoy gibi önemli kayıplar verdi bu yıl sanat dünyamız. Yalnızca ülkemiz için değil, tüm dünya için önemli kayıplar.
Güzel sözlerden öte, onların anılarını yaşatacak, sanatsal miraslarını gelecek kuşaklara taşıyacak etkinliklere ihtiyacımız var.
Nuri İyem için böyle bir kaygım yok. Çünkü daha yaşarken çocuklarının ve TÜYAP'ın işbirliği ile görkemli bir retrospektif ve özenle hazırlanmış kitaplar gerçekleştirilmişti.
Mehmet Ulusoy'un anısını yaşatmak da tiyatrocu dostlarına düşüyor. Cenaze töreninde, Devlet Tiyatroları'nın başarılı genel müdürü Lemi Bilgin, "Keşke uygun bir salon bulsak da Mehmet'in İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahnelediği 'Benerci Kendini Niçin Öldürdü' oyununu sürekli olarak sergileyebilsek" diyordu. Keşke...
Birkaç haftadır anılarıyla birlikte yaşadığım bir başka dost, Salim Şengil... Edebiyatımızın Salim Amca'sı... Çıkarttığı dergilerle, kurduğu ve büyük bir dirençle yaşattığı Dost Yayınları 'yla, edebiyatımıza nice değeri kazandıran Salim Şengil'le dostluğumuz Ankara yıllarına uzanır.
Ankara Sinematek'ini oluşturma çabalarıma ilk omuz verenlerden biri ve yönetim kurulumuzun değişmez üyesi olmuştu Salim Amca. Herkesin sevdiği, arkadaşlığından mutluluk duyduğu bir "insan"...
Ve Salim Amca kadar yakından tanımasam da, ortak anılarımız olmasa da, aynı havayı soluduğumuz, iki İstanbul âşığı: Jak Deleon ve Stefanos Yerasimos...
Jak'ın hastalığı biliniyordu. Geçen yıl, Pera Festivali 'nde bir söyleşi önermeyi düşündüğümde, yakınları "zor" demişlerdi... Ardında İstanbul'un çokkültürlü yaşamına tanıklık eden nice kitap bırakarak gitti.
Stefan'ın kaybına ise inanamıyorum hâlâ. Daha geçen gün, PEN Yönetim Kurulu'nda adını anmış, ekim ayındaki TÜYAP Kitap Fuarı'nda "Avrupa'daki Türkiye, Türkiye'deki Avrupa" teması çerçevesinde bir söyleşi yapmasını kendisine önermeyi kararlaştırmıştık. Henüz arayamadan, dün acı haber geldi.
Yerasimos'la, bundan tam bir yıl önce, I. Uluslararası Adalar Festivali 'nde bir panelde birlikteydik. Burgaz adasında, Etyen Mahçupyan, Hrant Dink, İzel Rozenthal ve Robert Schild ile birlikte "Çokkültürlü Yaşam" konulu panelde yaptığı konuşma, sanırım o gün, Öğretmen Evi'nin bahçesini dolduran yüzlerce kişinin belleğinden henüz çıkmamıştır.
Panelde, "hoşgörü" kavramı üzerinde durulmuş, bu sözcüğün egemen kültüre ait bir kavram olduğu, bunun yerine "birlikte yaşamak" kavramının kullanılmasının daha sağlıklı olacağı vurgulanmıştı.
Bazı izleyicilerin "milliyetçi" reflekslerinden kaynaklanan soruları Stefan da, öteki konuşmacılar da, hiç kızmadan, akılcı bir yaklaşımla yanıtlamış, ortalığı gerginleştirmek isteyenlere güzel bir ders vermişlerdi.
Mimarlık ve şehircilik eğitiminden gelen bilgileri, tarih bilinci ve kültürü ile yoğurarak, son derece değerli araştırmalar, kültür incelemeleri ortaya koyan Yerasimos, 63 yılda 200'e yakın ürünle, İstanbul'un ve Türkiye'nin kültürel dokusunu dünyaya tanıtmayı hedefleyen bir bilim insanı idi.
Paris'te Kültür Müşavirliği yaptığım yıllarda, yaptığı çalışmalara ve cana yakın, mütevazı kişiliğine yakından tanık olduğum bu değerli insan, bazıları için hep "yabancı" kaldı. Oysa, o "Türkiyeli aydın" olmakla hep övündü.
Gelecek kuşaklar, kültürümüzün inceliklerini, efsanelerin ardında yatan gerçekleri, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne uzanan süreçte, İstanbul kentinin serüvenini onun kitaplarından öğrenecekler.
Yerasimos, İstanbul'da düzenlenen HABITAT Konferansı nedeniyle, kurucuları arasında yer aldığı Tarih Vakfı'nın gerçekleştirdiği Dünya Kenti İstanbul kitabında, "İstanbul, bildiğimizi sandığımız, ancak çoğu zaman sorularımızı yanıtsız bırakan bir kenttir. Üzerine sayısız kitaplar yazılmış olmasına karşın belli bir dönemdeki yüzünü, dokusunu, günlük yaşamının akışı ile evrimini kavramaya çabaladığımız anda, büyük boşluklarla karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz" demiş ve tüm yaşamını bu boşlukları doldurmaya adamıştı.
Engin bir bilgi ve keskin bir zekâyı, zarif kişiliğinde buluşturan bu kültür insanının ölümü, ülkemiz ve kentimiz için büyük bir kayıptır. Umarım, bu kenti yönetenler de böyle düşünür ve Yerasimos'un anısını bir biçimde, örneğin bir kent kültürü araştırmaları ödülü koyarak yaşatırlar.(VS/EÜ)