Sosyalist Feminist Kolektif'ten Filiz Karakuş'un eşi Şevket Karakuş 12 Eylül'den sonra beş buçuk yıl hapis yattı. Karakuş o dönemde eşi hapiste bir kadın olmayı, sonraki feminist harekette bunun oynadığı rolü bianet'e anlattı.
Karakuş 12 Eylül'ün "sosyalist hareketin geri çekilmesiyle kadınlar için de evlere kapanma dönemi" olduğunu söyledi:
"Sosyalist politikada görünürde daha eşit bir konumda yer alan kadınların asıl yeri ev haline geldi. Kadınlar da siyasette de çok etkin olmadıklarından cezaevlerine girenler erkekler, cezaevlerinin kapısında bekleyenler kadınlar oldu. Kadınlara düşen 'görev' erkekleri beklemek, onlara moral destek vermek, onları cezaevinde güçlü tutmaktı.
"Çoğumuz gördük ki aslında siyasetle ilişkimiz, birlikte olduğumuz erkekler üzerinden kurulmuş. Cezaevlerindeki yakınlarımızın daha insani koşullarda yaşayabilmeleri için asıl anneler büyük mücadele veriyordu. Anneler, siyasi bir hareketin içinden gelmiyorlardı ama daha önce kadın siyasi bir özneyken eş kimlikleriyle var olan kadınlara dönüşmek durumunda kaldı."
"Kadınlar kendi hayatlarıyla yüzleşti"
Cezaevi önünde bekleyen kadınların da aralarında yeni diyaloglar geliştirdiklerini anlatan Karakuş, "Kadınlar, kendi hayatlarıyla yüzleşmek durumunda kaldı" dedi.
Bir araya geldiklerinde "politik olduğunu savundukları özel alana dair konuşurken de aslında bir anlamda siyaset yaptıklarını" söyleyen Karakuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Örgüt çatısı altında birbirimize açmadığımız hayatlarımızı, sıkıntılarımızı, dertlerimizi açtık. Birçok kadın annesinin babasının evine dönmek zorunda kaldı. Örgütün maddi olarak ne kadınlara ne de içerideki erkeklere destek sunma gibi bir durumu da yoktu. Kadınlar çalışarak içerideki eşlerine destek olmaya çalışıyordu.
"Cezaevi kapısında bekleyen mutsuz kadınlar değildik. Çünkü çok olmasa da darbelere, o günlere 78 kuşağı olarak hazırdık. Gayet mutlu, birbirimizle dayanışma içerisindeydik. O hüzünlü, acılı süreci hafifletecek bir ilişki biçimi vardı aramızda. Bu 10 yılın cezaevindeki bir adama kendini bağlı kılmanın kadınlar açısından sorunları da parça parça görülmeye başlandı".
"İlk başkaldıranlar eş ve anneler oldu"
"İlk başkaldıranlar, eş ve anne olan kadınlar oldu. Türkiye'de 12 Eylül sonrası feminizmin kadrolarının daha çok 12 Eylül darbesini yemiş sosyalist kökenli kadınlardan oluşmasının nedenlerinden biri de budur. 12 Eylül, aslında hem devletle hesaplaştığımız hem de kapandığımız o ortamda, kendi siyasi örgütlerimizle de hesaplaştığımız, kadın olarak ezilmişliklerimizle, ikincil konumlarımızla yüzleştiğimiz bir dönem oldu.
"İnsan Hakları Derneği (İHD) de kadınların mücadelesiyle kuruldu. Çünkü cezaevi kapısındaki kadınlar, bir siyasi partiyle ilişkileri nedeniyle değil, tam da değişik eğilimlerdeki grupların ortaklaştıkları 'işkence son bulsun' talebi doğrultusunda mücadele veriyorlardı. Çoğulcu mücadelenin de, aslında yine aynı dönemde başlayan kadınların sokağa taşan feminist mücadelesinden geçtiğini düşünüyorum." (BT)