Gerekçelendirmesini istediğim zaman, sıralıyor: "Sen (uzun bippppp) insanların peşinden gidiyorsun, benim tutmadığım herkesi tutuyorsun. Hoşlanmıyorum bu durumdan. Ben cumhuriyet kızıyım."
O cumhuriyet kızı ben onun kızı. Gerilen ilişkimize en son "darbe"yi Genelkurmay vurdu. Açıklamadan hemen sonra aradığım annem, yatağında uyuklarken bile "oh iyi olmuş" deyince, gözümün önünde 12 Eylül film şeridi, "anne biliyor musun bu rüzgar döner herkesi vurur" dedim.
Cumhuriyet gazetesinin değiştirdiğim sloganı oldu: "Şuursuzluğun farkında mısın?" da konuşmamın en ağır darbesi oldu.
Yalnız değilim...
Bu halin bizim ailenin politik ikliminden kaynaklandığı hissine kapılmışken, sağımda solumda kulak misafiri olduğum hikayeler aslında olayın birçok başka ailede daha baş gösterdiğini ortaya koyuyor.
Hrant Dink anmasına giderken yürüdüğümüz Mustafa Abi, evde kız kardeşi ile yaşadığı gerilimden dem vurup, onun Çağlayan mitingcilerinden olduğunu anlatıyordu.
bia'dan Erol, bu muhabbete, "annesi de Ayça'yı evlatlıktan reddedecek" diye başladı, "babam yaşasaydı, kesin onunla da böyle bir tartışmanın içinde olurduk" diye ekledi.
Daha bir gün evveli karşılaştığım Çiğdem, Çağlayan mitingi izlersem diye yanıma biraz katık akıl koydu: "Bak mitingde ordunun siyasete müdahale etmesini isteyenler olabilir, şaşırma. Sakın kızma. Hiç beklemediğin insanları 'ordu göreve' diye bağırırken görebilirsin. Buna hazır ol." Çiğdem'e bu cümleleri kurduran, ailesinde, çevresinde yaşadığı atışmalar...
AKP'li olmadım ama...
Kendini tehlikede hissederek Tandoğan ya da Çağlayan'da taraf olmak isteyenlerle istemeyenler arasında yaşanan gerilimin "ya sev ya terket" benzeri bir "ya laiksin ya değil" hali aldığını fark etmem babaannem sayesinde oldu. Babaannem, mitinge gitmediğimi öğrenip, o güne kadar ona göre ıvır zıvır bütün mitinglere gittiğime söylendikten sonra, "şimdi de AKP'li mi oldun?" dedi.
"AKP ve Çağlayan dışında bir taraf yok mu?" sorum havaya asılırken, aramıza giren tatsızlık günlük rutin telefon konuşmamızı bir dakikayla sınırlandırdı.
Aile konuşmalarımız siyasi kimliklerimiz üzerinden gerçekleşmeye başladıkça, cümlelerimiz birbirimize öfkeli, şefkat gösterme çabasından uzak. Annem açıkça kaygı duyduğunu dillendiremeden, "gitme 1 Mayıs'a. Sanki şart gitmen" diyor kızgın kızgın...
Bundan 20 gün evvel "bu mitinge gideceğim/gitmeyeceğim" cümlesini rahat ve yüksek sesle kurarken, şimdi hem en yakınımdakini uzaklaştırmaktan, hem kendimden ödün vermekten kaygılı, daha kararlı ama daha yorgun kuruyorum.